Düş Önüme

DÜŞ ÖNÜME!

Bu virüs 65 yaş üstünü vuruyormuş dediler. Önce kızdım. Manyak virüs ne istiyormuş bizden diye söylendim gün boyu.

Sonra biraz daha derin düşünmeye çalıştım.

Yeryüzünde her on saniyede bir çocuk ölüyor. Hem de açlıktan! İnsanlar buna bir çare aramıyorlar. Veya yapılan çalışmalar yetersiz geliyor.. Düşünürken yüzümün kızardığını hissettim. Ya gençleri, çocukları vursaydı? Yok yooook kıyamayız onlara. Önlem olarak yaşlılar eve kapatılmış. Gerekliyse neden olmasın? Kapıdan bacadan kaçma çabaları niye? İsyana gerek var mı? Sağ olsunlar. Bir de ayağımıza hizmet gelecekmiş. Keşke böyle olmasaydı şu son demlerimizde vebalı gibi tedriç edilmeseydik. Birileri kafa avcıları gibi bizi takip etmeselerdi iyi olurdu tabii. Ne yapalım ki oldu. Bunu da görmek, yaşamak varmış kaderimizde. Şimdi bize düşen kurallara uymak. Hem toplum, hem kendi iyiliğimiz için.

**

Azrail almış yanına milyonlarca virüsü geçmiş görev başına. Onun işini kolaylaştırmanın alemi var mı? Durmuyor, durdurulamıyor görüldüğü gibi.

Bak canım kardeşim!

Yaşa yaşa nereye kadar? Zaten bu gidişin bir sonu var.

Hepimiz de biliyor, kabul ediyoruz bunu. Hastalık da ölüm de sürpriz değil. Bilinen beklenen gerçekler. Yetmiş yaş üstü olanlar için söylüyorum.. Canlılar doğar, büyür, yaşlanır ölürler. Kabul etmek kolay değil ama, değiştirmenin de yolu yok. Bugün değilse yarın bu eşikten atlanacak. Kalan zamanımızın tadını çıkartmaya bakalım. Çocuk olduk, genç olduk. O dönemlerin tadını çıkartanlar oldu. Ah ile vah ile geçirenler oldu.

**

Yüce yaradan saçmalık yapmaz.İnanın mutlaka vardır hayırlı bir nedeni. Belki de 65 yaş üstüne bir kıyak yapıyordur.... Bu kirli, katlanılması zor olan dünyadan bizi alıp kurtaracaktır. Belki de arkamızdan( İyi ki öldü de bunları görmedi.) diyececekler. Belki de son anda 65 yaş üstüne bedava yolculuk kartı veren belediyeler gibi pişman olup kararını değiştirecektir...

Amaaan neyse ne! İçimizi dışımızı virüs korkusu sardı. Önlemlerimizi aldık, evde nasıl vakit geçireceğimizi planladık. Karnımız tok, sırtımız pek. Olabilecekleri düşünüp kafayı sıyırmanın alemi var mı?

**

Kıyıdan köşeden, uzaktan yakından bizim ne dediğimizi duyuyordur bu namussuz virüs. Birden karşımıza çıkıp ( Yaşamak istiyorsun da; hadi bana on tane yaşaman için sebep say, bu kadar yaşadın da ne yaptın bakalım ) dese ben önce kendi adıma ( Anama babama iyi evlat oldum. Ülkem ailem için çalıştım. İyi evlatlar, torunlar yetiştirdim.) derim. O bana ne diyecek ( Aferiin bak işte yapman gerekenleri yapmışsın. Düş önüme gidiyoruz!) demez mi? Der valla! Yok desem ki( Aaaah ah! Şu dünyada ne anama doydum, ne babama, kocadan gülmedim, evlatlar hayırsız çıktı.) O zaman da virüs diyecek ki( Ulan ne halt etmeye, hala yaşamak istiyorsun bu dünyada. Yürü gidelim!) akıllılık edip( Ben hayatın tadına yeni vardım. Gençliğimin kıymetini bilemedim. Artık gönlümce yaşamak istiyorum.) Bu sefer de diyecek ki( Hadi lan! Fazla tatava etme! Yetmiş sene uyudun da şimdi mi aklın başına geldi?

DÜŞ ÖNÜME!

Kısacası dostlar; ben işi uzmanlara , bilim adamlarına bıraktım. Onların bir yolunu bulup bu virüs denen belayı başımızdan savacaklarına inanıyorum. Ben bana düşeni yapmakla sorumluyum. Yüce Yaradan neylerse güzel eyler diyorum. Gidip ellerimi sabunla uzun uzun yıkayayım. Ağzımı burnumu tuzlu suyla çalkalıyayım. Oturup kitabımın son kalan elli sayfasını bitireyim.

ULVİYE KARA AKCOŞ