Derler ya havasından mı suyundan mı nedir diye! İklimin insan davranışları üzerindeki etkisi

DERLER YA  HAVASINDAN MI SUYUNDAN MI NEDİR DİYE. İKLİMİN   iNSAN DAVRANIŞLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Bir sosyoloğun notlarından da yararlanarak bir göz atalım bakalım.

Bölgenin karekteristiğinden hareketle havalarımıza "Soğuk" ne yapar peki?

Soğuk, kaygı ve korku, derin derin düşünmeyi, içe kapanmayı, ana karnına dönmeyi, korunma ihtiyacını, insancıllığı yitirmeyi tetikler. Everest'in zirvesine tırmananlar da zirveye yaklaştıkça, soğuktan elleri kolları tutmaz hale gelirken yani belli ki ölecekken yanındaki arkadaşının onu satmaya meyilli olması hali bir çok kez yaşanmış.Aman ha insanlarda soğuyan ilişkilere dikkat çıktığınız yol da satış başlayabilir. Soğuk hassasiyeti zirveye çıkarır, beden de zihin de gücünü yitirir, hafıza çöker daha neler... Soğuk bölge insanının bel ve diz ağrıları, kulak çınlaması, ani terleme, soluk alıp verme düzensizliği gibi rahatsızlıkları bitmez. Yüksek yaylaların soğuğuna maruz kalmak seni güçlendiriyorsa nazik ve duyarlı bir insan yapar, çökertiyorsa kaba saba ve insan sütü emmemiş birine çevirir. Soğuk, sudur. Doğum öncesi enerjisini böbrek taşır derler. Böbrek, akciğer, dalak aman ha dikkat rahatsızlıklar buradan gelecektir. Soğuk, sıcağı arar. Kaplıca yolları sizi bekler.Yakındayken yararlanmayı unutmamak lazım gönene doğru bir uzamalı? Yüksek ve soğuk gündelik yaşamda güvenilir, dayanışmacı, samimi, cana yakın yine de içe dönük biri gibidir.

“Nem” haritasına bakınca Marmara bölgesi almış başını gidiyor,Bandırma ve Çanakkaleye kadar kıyı şeridi arkasından da tüm Karadeniz bölgesini kıyı boyunca bir halat gibi çekiyor. Ta ki, Artvin'e kadar neredeyse her yer nem, her yer isyan. Yine de Marmara bölgesi nem hariç iklim değerleri açısından bakınca, diğer bölgelerde ne varsa bende de var, tadımlık, diyor. Meğer, burası Akdeniz İklimi'yle, Karadeniz İklimi'nin kafa kafaya tokuşturduğu yermiş. O yüzden de “geçiş bölgesi” deniyormuş, Marmara'ya.O yüzdendirki insan ilişkileride hep bir cinlik ve hesap barındırıyor buralarda.

Nem insanı midesinden yakalar, dalağından kıvırır bir kenara atar. Orada kara kara düşüncelere gömer, ne istek ne de arzu bırakır insanda.Çalış çabala bakmışın çarkın dışında aynı seriye dönmüş gidişat aktörlerde konumunu koruyor hehehee tanıdık geldi değilmi... Sindirim sistemini etkileyen nem, beyin ve yüreğe enerji akışını zorlaştırır. Beyin ve yürek darbe yerse ötesini söylemeye ne gerek.Söyleceğinden realiteden geri durmak bildiğini gözlemlediğini söylemekten daha elzem duruma gelir ve çekilirsin kabuğuna. Düşünme ve anımsama yeteneği yerlerde sürünmeye başlar. Ya uykusuzluk çeker ya da sürekli uykuludur. Bir kabızdır, bir ishal. Duru düşünemediği gibi idrakı da geçtir, huzursuz ve depresiftir.Gün günü kovalar ama bildiğiniz seyirden bir değişiklik mi nanay. Karadenizde gemi batırtır, insana. Dalak ve mide doğum sonrası enerjimizin merkezidir. Her ne kadar sıkıcı ve boğucu olsa da nem küflenme ve yeniden doğmanın doğasıdır da. Böyle yerler yeşildir.Ama hangi yeşil hangi doğum?Ektiğin her şey filiz verirken yeşildirde sonrası genetiğine bürünür..!

Rüzgar haritasında Çanakkale civarı insanlar saçlarını savurup geziyormuş, esen yele karşı tir tir titreyerek. Memleketin geri kalanında ise, “eh işte!” herkes payına düşeni almış, birbirine imrenen yok. Eğer rüzgar sıcakta gelmişse kavuruyor, soğukta gelmişse kemikleri sızlatıyor. Nemli havada gelse “ohh” dedirtir, zaten. Yağmurlu havada gelmişse rüzgar -bayılırım böyle havalara, niyeyse herkes de gıcık kapar- hem ıslanırsın yetmezmiş gibi bir de donarsın.Niye şaşıralımki havasına güvensek belki insanına güvenmeye de bir kriter teşkil edecek. Rüzgar ya sakinleştirir üretken eder ya da öfkelendirir yıkıma taşır. Rüzgar ağır ağır değiştirir.Tabi bu ağırlığa ve bu hımbıllığa 
ne kadar sabrı var insanlığın sürecin...

AYDIN AKBAL - BANDIRMA 23-03-2018