Cumhuriyet Döneminde Kürt İsyanları 1 - Sason-

CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE SASON VE SASON İSYANLARI
Özlem KARAPINAR
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tarih Bölümü

Klasik Osmanlı Devleti döneminde Doğu Anadolu Bölgesi’nde yerel eşraf ve aşiretler merkezi otoriteyle mümkün mertebe uyumlu bir ilişki geliştirirken Tanzimat süreciyle birlikte merkezin taşraya
hâkim olma ve ilişkilerini resmi çerçevede sürdürmek istemesi, yerel güçlerle iktidar erklerini karşı karşıya getirmişti. Özellikle Doğu Anadolu’daki yerel güçler merkezi otoritenin hâkimiyet sahasından sıyrılabilmek için yeni bir güç arayışına girmişlerdi. Merkezi otorite bu yeni güç odakları karşısında hâkimiyet alanını güçlendirmek için daha sınırlı bir idari yapılanmaya gitti. Bölgedeki  yerel güçler ve aşiretler bu yeni yapılanma karşısında güç devşirmek adına yerel bir direniş eylemine geçmişlerdi. Merkezi otoritenin hâkimiyet alanını kontrol etmede kullandığı en önemli aygıt müfettişlikler olmuştu. XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti, Doğu Anadolu Bölgesi’nde otoritesini kurmak adına
bu yerel güçlerle çatışmaya girdiği gibi dönem dönem de otoritesini kurmak adına bu güçlerle işbirliğine gitmişti. Aşiret varlığı coğrafyanın bir gerçekliği olarak görüldüğünden derinlemesine bir şekilde çözüm üretilememesi bu yapısal sorunları Cumhuriyet dönemine intikal ettirmişti. Cumhuriyet  ile birlikte ulus-devlet bağlamında yeni bir yapılanmaya gidilmesi Osmanlı’nın son dönemlerinden  itibaren sorun olan aşiretlerin yeni rejimle karşı karşıya gelmesine yol açmıştı.
Cumhuriyet’in kendi iç dinamiklerini harekete geçirmesi bölgede yeni yapılanmaları da beraberinde  getirmişti. Şeyh Said yeni rejime karşı bölgedeki yerel güçleri ilk defa ciddi anlamda merkezi otoriteye karşı örgütleyen bir eyleme dönüştü. Yeni rejimin kadroları bu örgütlenmenin tabana yayılmaması için Şark Islahat Planını devreye sokmuştu. Bu yeni plan hükümetin yerel güçler karşısında elini kuvvetlendirmesine karşın Şeyh Said isyanın da destek alan Sason coğrafyasındaki yerel güçler iktidar odaklarıyla karşı karşıya gelmişlerdi. Bölgenin dağlık olmasının avantajları çok iyi kullanan yerel güçler kısa zamanda iktidarla mücadele edecek bir konuma gelmişlerdi. İktidar bu yerel direniş
karşısında askeri güç kullanımın yanında Umumi Müfettişlikler kanalıyla ekonomi, eğitim, bayındırlık ve sağlık alanında bir dizi yatırımlar gerçekleştirmişti.
662
Bu çalışmamızda Sason’daki yerel direniş karşısında askeri, ekonomik, sağlık ve bayındırlık alanında bölgedeki nüfuzunu güçlendirmek isteyen iktidar erklerinin bölge halkından nasıl bir karşılık bulduğunu, askeri önlemlerin tek başına bu isyan eylemini bastıramamasının gerçekliğini tartışmaktır.
Cumhuriyet Dönemi’nde SasonCumhuriyet’in ilk yıllarında Siirt Vilâyeti’nin eski kazalarından biri olan Sason Kazası’nın kuruluş tarihi tespit edilememiştir. Kazanın eski adı Kabilcoz’dur.[1]1871 Diyarbekir Salnamesine göre Siirt’e
bağlı 4 kazadan biri de Sason’dur. Sason bir süre Muş’a bağlanmış ve Sason’dan Muş ovasına yerleştirilen halk ile hem ova tarıma açılmış, hem de aşiretler arası nüfus ve güç dengeleri sağlanmıştır. Bu dönemde Muş Vilâyeti’nin giderlerinin karşılanabilmesi için Sason’dan alınacak Aşar Vergisi gelirlerine de ihtiyaç duyulmuştur. Nitekim Cumhuriyetin ilerleyen yıllarında bu ekonomik öncelik ortadan kalkınca yeni idari yapılanmada Sason’un coğrafi özellikleri dikkate alınarak, önce Siirt’edaha sonra da Batman’a bağlanmıştır. Bundan ötürü ekonomik, coğrafi ve kültürel özellikleri dikkate
a lınarak, Sason tarih içerisinde idarî bakımdan şöyle bir süreç yaşamıştır: Sason, vilayet teşkilatlarının kurulmasından sonra önce Diyarbakır Vilâyeti Siirt Sancağı’na, daha sonra sırasıyla Bitlis Vilâyeti Siirt Sancağı’na, Bitlis Vilâyeti Muş Sancağı’na ve 1924’te bağımsız sancakların il yapılmasıyla da Muş Vilâyeti’ne bağlanmıştır.[2]
Dersim isyanında olduğu gibi Sason isyanları sırasında da İsmet İnönü ve Celal Bayar Başbakanlık makamında bulunmaktaydı. 1935-1937 tenkil harekâtlarında İsmet İnönü Hükümeti, 1938 tedip harekâtında ise Celal Bayar Hükümeti bulunmaktaydı. Birinci Umum Müfettişliği emrinde idare olunan askerî harekât neticeleri hemen hemen her gün Başvekâlete gönderilen raporlarla hükümet ve Genelkurmaya bilgilendirilmişti. Neticeler raporlarla takip edilmiş ve gerekli tedbirler öngörülmüştü.
Cumhuriyet Dönemi’nde Sason’un Nüfusu

1935’te Sason kazası (1415 km2), Muş Vilâyeti’ne bağlanmıştı. Sason’da aynı yıl yapılan seçimlerde  şehirlerde 665 erkek, 438 kadın ve toplamda 1.148 kişinin, köylerde ise 5.700 erkek, 6.301 kadın  ve toplamda 12.001 kişi olduğu görülmekteydi. Kaza nüfusu 6.365 erkek, 6.784 kadın olmak üzere  13.148 kişi oluşturmaktaydı. Yüz ölçümü 1.415 ve nüfus yoğunluğu da %9 olarak belirlenmişti.[3]
Cumhuriyet ile birlikte Sason’a bağlanan Hazo nahiyesi, 1938’de Kozluk adıyla Sason ile birlikte ayrı iki kaza şeklinde Siirt vilayetine bağlanmıştır. 1940’da Siirt’e bağlı bulunan Sason, aynı yıl yapılan
seçimlerde nüfusun 1.161’i şehirde, 7.378’i köyler de olmak üzere toplamda 8.539 kişinin yaşadığı  görülmekteydi.[4] Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki bu değişimlerin en önemli nedenlerinden biri, bölgede meydana gelen yaygın siyasal olaylar olmuştur. Bir diğer  neden de, Osmanlı Devleti dönemindeki geniş alanları kapsayan vilayet sisteminin idari yapıda tam
olarak oturtulamamasıdır. Bunun yanı sıra bölgede uzun yıllar bağımsız yaşayan aşiret beylerinin  merkezi otoriteye karşı çıkması da sık sık vilayet ve kazaların sınırlarının değiştirilmesine yol aç

1 Güney Doğu Birinci Genel Müfettişlik Bölgesi, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, 1939, 241.
2 1967 Siirt İl Yıllığı, Siirt 1967, 161.
3 Genel Nüfus Sayımı 1935, Muş Vilayeti-Kat’i ve Mufasal Neticeler, LX, Başbakanlık İstatistik Direktörlüğü Ankara, 1936
4 1973 Siirt İl Yıllığı, Siirt 1973, 18.
663

mıştır. 1940’dan sonra idari yapılanmada uzun süre bir değişiklik olmadı. 16 Mayıs 1990’da Resmi Gazete’de yayınlanan 3647 sayılı kanunun 2. maddesine göre Batman’ın il olmasıyla Sason ve Kozluk’un Batman’a bağlanması kararı alınmıştır.[5]
Sason’da Askeri Harekât ve Alınan Tedbirler

Osmanlı Devleti döneminde Ermeni ayaklanmalarıyla adından söz ettiren, oldukça ilkel bir hayat  sürdüren[6] Sason’un; Cumhuriyet döneminde de 1925-1937 arasındaki küçük ayaklanmalara sahne  olduğu görülmektedir.[7] Bu devirlerde esaslı ve belli başlı bir hareket yapıldığına rastlanmamakla  beraber, yapılan mahallî ve mevziî hareketlerin yetersizliği itaatsiz halkı cumhuriyet devrine kadaraynı halde getirmişti.[8] Sason’da yaşayan halk“askere gitmez, vergi vermez, kendine göre bir düzen  içinde ve ilkel koşullarda yaşar”dı. Bunun başlıca nedenlerinden biri de ulaşım olanaklarının kısıtlı olmasıydı.[9] Birkaç eşkıyanın, arazinin sarplığına dayanarak çevresine etkili bir durum alan bölge
halkı, 1925’te Şeyh Said isyanı ile beraber ayaklanmıştır. Fakat yapılan genel tedip hareketleri altında ezilmiş ve idareten yasak bölge olarak kabul edilmiş, Asi-Küsküt, Herürük bölgeleri o zaman
boşaltılmış ise de, daha sonraları yapıldığı gibi etkili bir tedip hareketi yapılamamıştır.[10]
Şeyh Said’in tedibi hareketinden sonra ayaklanma dolayısıyla, batıya nakledilmiş olan aşiret reislerinin “Kovuşturmaları Erteleme Kanunu”nun yayınlanması üzerine tekrar yerlerine dönmelerine karar verilmiştir. Bundan sonra Sason’da yavaş yavaş itaatsizlikler ve saldırışlar baş göstermiş
öteye beriye dağılan eşkıya ve yandaşları, yasak bölgede yeni baştan toplanmaya başlamıştır. Bu bölge civarında suç işleyen cürüm erbabının sığınacak yeri halini almış ve artık bu bölgeye askeri
kuvvetler giremez hale gelmişti.[11]
Şeyh Said isyanı ve isyandan sonra devam eden, olayların çıkışından 23 Kasım 1927’ye kadar geçen  zaman zarfında Diyarbekir, Elâziz, Van, Bitlis, Hakkâri, Mardin, Urfa, Siirt, Bayazıt ve Malatya vilâyetleri ile Besni, Hınıs ve Kiğı kazalarındaki eşkıyalık hadiselerine doğrudan doğruya veya dolaylı  olarak katılanlar, işleği suçlar hakkındaki takibat ertelenmiştir.[12] Bu isyanın bastırılmasından sonra  kısa bir süre Sason ve çevresinde önemli asayiş sorunları yaşanmamıştı. Ancak 1927’nin ortalarında  Melefanlı Mehmet Ali Yunus idaresindeki Hersan, Kerho, Silinti köylerinde yaşayan halk, 26 Mayıs1927’de batı vilâyetlerine iskân edilme kararına karşı bir isyan çıkarmıştı.[13] İsyan, başladıktan kısa  bir süre sonra bölgeye gönderilen askeri birliklerce bastırılmıştı. İsyanın etkili olduğu bölge Mutki  ve Sason’u kapsayan çok dağlık bir alan olduğundan, asilerin tümü yakalanamamıştı. Bu nedenle
sonraki yıllarda da küçük çaplı isyanlar baş göstermişti. Şeyh Said isyanının bastırılmasından sonra  Cumhuriyet yönetimi, bölgede kalıcı bir sükûnet sağlamak için 1927’de Birinci Umumî Müfettişliği
kurmuştur.[14] Şeyh Said isyanı esnasında Genç bölgesi hariç diğer bölgeler harp alanıydı.
M. Attilâ Attillâ, Umut Kent Batman, Dicle Üniversitesi Basımevi, Diyarbakır, 1995, 101.
6 Doğu Anadolu’da Toplumsal Mühendislik Dersim-Sason (1934-1946), (Haz: Tarih Vakfı Yurt Yay.), İstanbul, 2010,397.
7 Özgür Körpe, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Ayaklanmalar, Paraf Yayınları, İstanbul, 2013, 319.
8 Genel Kurmay B5 elgelerinde Kürt İsyanları, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2012, 141.
9 Alpay Kabacalı, Tarihimizde Kürtler ve Ayaklanmaları, Cem Yayınevi, İstanbul, 1991, 54.
10 BCA, 030.10.115.804.16.

11 BCA, 030.10.115.804.16.
12 TBMM Kavanin Mecmuası, Devre:3 İctima:1 C:VI, TBMM Matbaası, Ankara 1928, 163; Düstur, Üçüncü Tertip, IX, Matbaacılık ve Neşriat Türk Anonim Şirketi Yayınları, İstanbul, 1931, 804-805.
13 Sertaç Solgun, Menemen Olayı Sonrasından İkinci Dünya Savaşına Türkiye’nin İç Güvenliği (1931-1939), (İstanbul
Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Anabilim Dalı Basılmamış
Doktora Tezi), İstanbul, 2010, 300.Arşivi, A IV-16-6, D
14 Cumhurbaşkanlığı 65, F 87.
664

Buna Sason’da dâhildi. Sason’daki Kürtler bağımsızlıklarını koruyarak Hazo, Kabilcoz ve Mutki  bölgelerinde mevzilendiler ki buraları daha sonra onların isyan merkezleri olacaktır.[15] Bunun üzerine Birinci Umumî Müfettişliği, bölgesinde bulunan vilâyetlerin durumunu incelemek üzere Ekim  1929’da bir toplantı yapmıştır.[16] Şeyh Sait İsyanı’na destek verenler Şark İstiklâl Mahkemesi’nde- [17]yargılanmıştır ve bu yargılamada birçok Sasonlu (Kabilcoz) da bulunmaktaydı.[18]
1930’da Melefanlı Mehmet Ali Yunus ölünce yerine Ali Yunus’un oğlu Abdurrahman geçmiştir. Bu  dönemlerde çatışmalar aralıklarla devam eder. Ağrı harekâtının da başlaması üzerine bu durumu  fırsat bilen Sasonluların yeni baştan başlayan itaatsizlikleri uzayıp gitmiş ve devlet yükümlülüklerini yerine getirmekten tamamen çekinmişlerdi.[19] Sason’da yaşanan olaylardan sonra Siirt Valiliği
buradaki yol ve köprülerin yapımına önem vererek çalışmaları hızlandırmıştı.[20]  Yapılan bu harekâtta Asi Küsküt ve Herürük bölgeleri eylemcilerden temizlenmiş ve güven sağlanmıştır. Güvenlik kuvvetlerinin etkili tedbirleri sonucu bir süre sessiz kalan eylemciler, bölgedeki güvenlik önlemlerinin etkin şekilde sürdürülememesi nedeniyle itaatsizlikler devam etmiştir.[21]
Sason’da devlet kontrolünün sağlanamaması burada kaçakçılık faaliyetleri, çeteler ve bazı aşiretlerin sebep olduğu asayişsizlik durumunun devam etmesine neden oluştur. Mutki’de isyan çıkaran  Melefanlı Mehmet Ali Yunus’un oğlu Abdurrahman ile arkadaşları Sason’a sığınmış ve buradaki  aşiretleri devlete karşı harekete geçirmeye çalışmıştı.[22] Sason’daki bu durum hükümet yetkililerinin dikkatini çekmiş, Şeyh Said isyanına katılıp da yakalanmayanların, aynı gaye ve amaç için tekrar  isyana başlayacakları öğrenilmiş olduğundan, 1932’de II. Alay ve II. Seyyar Jandarma taburu ile bu  bölgede bir askeri harekâtın düzenlenmesine karar verilmiş ve bu harekâta Eylül’de başlanmıştır.
Bu bölgenin taranmasında 200’den fazla silah toplanmış ve birlikler girdikleri köy ve evleri tahrip etmişlerdir. Ancak havaların soğumaya başlaması nedeniyle bu harekât durdurulmuştur.  1933 Temmuz’unda Muş’ta bulunan VII. Seyyar Jandarma Taburu’ndan bir bölüğün himayesinde  tütün imhasına giden “Tütün İnhisar Memurları” Halikan ve Harbak bölgelerinde Sason eşkıyasının  saldırılarına uğramıştı. Buna karşı Muş valisinin VII. Seyyar Jandarma Taburu ile yaptığı harekât  neticesiz kalınca bu hareketi zaaf sayan Sason eşkıyası bundan sonra büsbütün itaatsizliği ele almıştır. Bunun üzerine 12 Eylül 1933’te çıkarılan kararnâme ile Mustafa Kemal’in de onayıyla Sason ve Mutki bölgesinde evleri dağınık olan ve eşkıyaya yataklık etmek suretiyle memleketin asayişini  bozmaya yeltenen 350 ev halkının, Trakya’ya nakil ve iskânlarına karar verilmiştir.[23] Bu bölgelerde yapılan aramalarda tahminen 200’e yakın silah toplanmış, aramaların yapıldığı sıralarda, kışın şiddetli bir şekilde bastırması üzerine bu harekâta son verilmiş ve askeri kuvvetler birliklerine  dönmüşlerdi.[24] Nisan 1935’te hükümet bölgedeki aşiretlerin gücünü kırmak maksadıyla ellerindeki

15 Garo Sasoni, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. Yüzyıldan Günümüze Ermeni-Kürt İlişkileri, MED yay., İstanbul 1992, 197.
16 Cumhuriyet, 22 Eylül 1929.
17 4 Mart 1925’te çıkartılan takrir-i sükûn kanunu üzerine istiklâl mahkemesi Diyarbekir’de kurulmuş ve mahkeme heyeti:
Başkan: Denizli mebusu Mazhar Müfit Kansu, Üye: Kırşehir mebusu Lütfi Müfit Özdeş, Üye: Urfa mebusu Ali Saip Ursavaş, Savcı: Balıkesir mebusu Süreyya Örge Evren’den oluşmuştu. (Karerli Mehmet Efendi, 1. Dünya Savaşı, İstiklâl
Mahkemeleri, Koçgiri, Şeyh Sait ve Dersim’e Dair Yazılamayan Tarih Anılarım, Derleyen: Ali Riza Erenler, Fam Yayınları,
İstanbul, 2013, s.103.
18 “Şark İstiklâl Mahkemesi’nde”, Diyarbekir, 4 Şubat 1926; Mahmut Akyürekli, 1925 Diyarbakır-Elazığ Gerekçe ve Hükümleriyle Şark İstiklal Mahkemesi Kararları, I, Nübihar Yayınları, İstanbul 2014, 186-190.
19 BCA, 030.10.115.804.16.
20 Diyarbekir, 17 Ağustos 1931.
21 Veli Fatih Güven, Türkiye’de Siyasi Kürtçülük Hareketleri (1923-1995), (Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve
İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi), Ankara, 1999, 120.
22 Umumî Müfettişler Konferansında Görüşülen ve Dâhiliye Vekâletini İlgilendiren İşlere Dair Toplantı Zabıtları ile Rapor ve
Hulâsası 1936, Yayına Hazırlayan: M. Bülent Varlık, Dipnot Yayınları, Ankara 2010, 101.
23 BCA, 080.18.1.3.39.62.13.
24 Şadillili Vedat, Türkiye’de Kürtçülük Hareketleri ve İsyanlar, I, Kon Yayınları, Ankara, 1980, 146.
665

silahları toplamayı düşünüyordu. Bu bölgenin önemli aşiretleri Siirt’in batısı ile Sason, Diyarbakır’ın  Silvan ilçesi ile Dicle nehrinin kuzeyi arasındaki bölgede yaşayan Raçkotan ve Raman aşiretleriydi.[25]
Sason’da bulunan bu gibi bazı aşiret mensupları ve Mutki isyanının lideri olan Melefanlı Mehmet Ali  Yunus’un oğlu Abdurrahman’ın denetimindeki bir kısım eşkıya ile yerel halk[26] 1935 Nisan’ı içerisinde Sason’un köylerine hayvan sayımı için giden sayım memurlarını bölgeden kovmuştur.[27]
Emekli Kurmay Albay Reşat Hallı, Sasonluların itaatsizliği büsbütün ele aldıklarını ifade ettikten  sonra ekliyor; “Bu itaatsizliği 1935 Nisan’ında hayvan sayımına giden devlet memurlarını kovmak,
öğüt vermeye giden heyet içinde ilçe kaymakam vekilini öldürmek ve müftüyü yaralamak suretiyle  ayaklanma niteliğini almış ve tedibe giden mahalli kuvvetlere silahla karşı koyacak derecede ileri
götürülmüştü.”[28] Daha sonrasında Sason Kazası’nın asi mıntıkasına giden yoklama memuru 17 köyden 14 köyün ihtiyarlarıyla sadece 560 hayvan yazmıştır. Üç köy katiyen hiçbir şey yazdırmamış ve  “biz fakiriz hükümet bize versin” demişlerdir. Memur asi mıntıkada Bitlis, Garzan ve Beşeri kazaları  ile Hazo bölgesinin bazı köylerine ait on bin kadar kaçak hayvan gördüğünü de bildirmişti.[29]
Bunun üzerine Garzan’dan Sason olaylarını bastırmak amacıyla yola çıkarılan askeri birliğin Hazo’ya uğrayarak oradaki jandarmalarla birlikte hareket etmek üzere Mutki’den gelecek kuvvetlerle irtibat kurmaları emredilmişti. Sason İsyanı’nın başlaması ile Muş Valiliği de buraya 70 kişilik   bir kuvvet göndermişti.[30] Gönderilen bu 70 kişilik askeri birliğin uğradığı taarruza rağmen kuvvet  sevkine lüzum olmadığı ve kaymakam vekilinin bizzat mahalline giderek işi yerinde tetkik etmesi buyrulmuştu. Bu 70 kişilik askeri birliğin 200 kadar silahlı asi tarafından sarıldığı, kaymakam  vekili Rıdvan ile kaza müftüsünün esir edildiği, asilerin kaza merkezini basacaklarını duyurdukları, askeri birlikten henüz bilgi olmadığı gibi subayla beraber bir kısmının dışarıya çıkmış oldukları  ve diğer kısmının kurtarılmasına çalışıldığı bildirilmişti. Bu askeri birliğin isyan edenler tarafından   malum olan şekilde taarruza uğraması karşısında devlet otoritesinin muhafazası ve isyan edenleri  tamamen ortadan kaldırmak için kuvvet sevkinden başka bir çare görülmemiş ve kuvvet sevkinin  gerekliliği VII. Komutanlığa bildirilmişti.[31] Bu vaziyet karşısında ilk tedbir için yakınlık hasebiyle
Mutki’den subayın, kumandasında 30 kişilik bir askeri birlik ile takviyesine emir verilmiştir. Garzan  ve Kulp kazalarından kuvvetler ve subay kumandasından da birer askeri birliğin tahkiki gerektiği
kaymakamlığa yazılmıştır.[32]

21 Mayıs 1935’te askeri birlik komutanı Yüzbaşı Mustafa’nın Sason
Kaymakam Vekâleti’ne göndermiş olduğu rapor:

Kaymakam vekili Rıdvan, Jandarma kumandanı Mustafa, Kaza müftüsü Abdullah, Maliye Tahsildarı Ziya, nüfus kâtibi Salih ve Belediye Kâtibi Mehmet beraber oldukları halde askeri birliği Hov
Köyü’nde bırakmışlardır. Harbak ve Çat köylerinin arzusu ile jandarma gelmeden kendileri yalnız
geldikleri takdirde hükümetin dileklerini tamamıyla yerine getireceklerine dair aralarında konuşmuşlardı. Köyden çıkmadan arkadaşları ve jandarma kumandanına Harbak köylüleri ateş etmiş25 Turan Bozkurt, Atatürk’ün Doğu Politikası ve Kürt İsyanları, Alioğlu Matbaacılık, İstanbul, 2011, 184.
26 Sason’da isyan edenlerin kimler olduğu ile ilgili olarak 23 Mayıs 1935’te Sason kaymakamlığının İçişleri Bakanlığı’nagönderdiği raporda; “Alınan malumata göre halen şerirlere baş olarak Harbak Köylü Tatar Hacı Badik ile Hazo köylü
Rizko, Asrık köylü Sabri, Halilanlı Halil bir arada toplanarak görüşmüş ve konuşma neticesi Garzan’ın Melefan nahiyeli  A  li Yunus oğulları ile Mutki, Kerho, Şinik ve civar köylüleri ile Harpi köylü Şaki Çiro kardeşlerine kendilerine iltihak
için adamlar saldıkları istihbar kılındı. Asi mıntıkası hayvanları ile beraber dağlardaki mağaralara çekilmişlerdir”. 
lerdir. Komutan tabancasıyla kendisini müdafaa etmiş ve köylüleri geri çevirmeyi başararak askeri  birliğe katılmıştır. Derhal askeri birlik ile harekete geçmiş, ancak etrafları sarılmıştı. Beş saat devam  eden karşılıklı çarpışmada huruç hareketi yapılarak Sason’un kuzeyindeki hâkim dağlar komutan ve  askerleri tarafından tutulmuştur. Sason birliğinden olan onbaşı sol bacağından yaralanmıştır. Komutan, bu olayda başka zayiat olmadığını, asi mıntıka köylerinin isyan fikriyle bu lüzumsuz olaya  sebebiyet verdiklerini, kuvvetlerinin köylülere oranla azlığını dille getirmiştir.
Kuvvet istenmesine müsaadelerini istemiş ve halen Kaymakam vekili ile arkadaşının vaziyetlerinin meçhul bulunduğu bildirmiştir.[33] Garzan Kaymakamlığı’nın Hazo Telgraf Müdüriyetinden aldığıbilgiye göre ise; Harbak Köyü’nde kaldıkları bildirilen Kaymakam Vekili Rıdvan ve arkadaşlarından  kaymakam vekili ile belediye kâtibinin öldürülmüş ve diğerlerinin de yaralı olarak askeri birliğe katılmış oldukları bildirilmiştir.[34]
Meydana gelen bu olaydan sonra harekete geçen askeri birlik Sason’a 15 km mesafedeki Hov Köyü’ne ulaşmıştır. Şehit edilen kaymakam vekili Rıdvan Gökmen ile arkadaşı Belediye kâtibi Mehmet’te 25  km mesafedeki Harbak Köyü’nde taarruza uğradığı, Kaymakam vekilinin diğer arkadaşlarından kaza  müftüsü Abdullah’ın hafif yaralı, maliye tahsildarı Ziya ile nüfus kâtibi Salih’in de kazaya bağlı Hazo  bölgesine sığındıkları öğrenilmiştir.[35] Sason’daki olayın çıkmasıyla Dâhiliye Vekâleti, Birinci Umumî  Müfettişliği’ne telgraf çekerek; kendisinin en kısa zamanda Sason’a gitmesini ve rapor hazırlamasını  emretmiştir. Bunun üzerine Birinci Umumî Müfettişi Abidin Özmen Sason’a hareket etmiştir.[36]
Hazo’da bulunan Muş Vali vekili R. Türeli, Sason hadisesinin sebep ve sebeplerinin mahallinde incelenmesi, sükûnetin geri dönüşü, olay için gerekli olan tedbirlerin ne olması gerektiğinin incelenmesi  ve sunulması için 24 Mayıs 1935 günü Muş’tan hareket etmiştir.[37]Türeli, bu olay dolayısıyla Hazo’nun taşıdığı önemi göz önüne alarak işe buradan başlamak gerektiğini düşünmüştür. Jandarma  kumandanı Binbaşı Ziya ile önce Hazo’ya, ardında da herhangi bir sıkıntı yaşamadan Sason’a varmıştır. Olayı düzenleyen ve kışkırtan zanlıların, olayın ardı sıra gelen Hazo karakolunca gözaltına  alınan Hazolu Şeyh Abdurrahman ile aynı köyden ve olan Mustafa Çeto’nun olduğundan şüphelendiklerini bildirmişlerdir.[38]
7 Haziran 1935’te Cumhuriyet gazetesi Muş’ta bir olay yaşandığını ve birkaç haydudun Sason Kaymakamını ve iki jandarmayı şehit ettiğini belirten bir haber yapmıştır. Habere göre; Sason kazasında, civar dağ sırtlarında oturan adamlardan vergi alınamadığını öğrenen kaymakam vekili Rıdvan,  bunları nasihatle yola getirmeğe karar vermiş, refakatine müftü ile iki tahsildar ve iki de jandarma  alarak bu mıntıkaya gitmiştir. Fakat bu adamların kaymakam vekilini öldürdüğünü, müftüyü yaraladığını ve iki jandarmayı da şehit ettiğini belirtmiştir.[39]
8 Haziran 1935’te çıkan Cumhuriyet gazetesinde de kaymakamın öldürülme olayında bir kasıt olmadığını kaymakamın köydeki kavgada bilinmeksizin vurulduğunu belirten bir haber yayınlanmıştır. Haber de; Harbat köylüleri Hov’a gelerek kaymakamı köylerine davet etmişlerdir. Kaymakam vekili de bu davete icabet etmiş, jandarma müfrezesini çok geride bırakarak Harbat’a gitmiş ve geceyi 37 Birinci Umumî Müfettişliği’nin 24 Mayıs 1935’teki Dâhiliye Vekâleti ve Komutanlığa bildirdiği raporda; “Muş ve Sason’a  harekettim hakkındaki emirleri bu gün saat 14’te aldım. Yarın sabah erkenden hareket etmek üzere hazırlanıyorum.
Beraberimde asayiş müdürü ve hususî kalem müdürü Hikmet bulunacaktır. Merkezdeki işlere istihbarat müdürü Burhan
bakacaktır.orada geçirmiştir. Ertesi gün köyden ayrıldığı sırada şahsî bir münazaa olmuş, bu sırada kaymakam vekilinin de bilinmeksizin yaralandığı ve öldüğü belirtmiştir.[40] 8 Haziran 1935’te çıkan Ulus gazetesi de Sason hadisesinin nasıl olduğunu anlatan bir haber yayınlamıştır. Sason Kaymakam Vekili  Rıdvan’ın sayım ve gizli nüfuz yazımı işleri için 21 Mayıs 1935’te yanına Sason müftüsünü, şarbaylık sekreterini, finans alımcısını, jandarma komutanı ve birkaç jandarmayı alarak Hov köyüne gitmiş ve bu köyde iken Harbat köylüleri tarafından kendi köylerine çağrılmıştır. Kaymakam vekili, jandarmaları çok geride bırakarak arkadaşlarıyla beraber bu köye gitmiş ve geceyi Harbat’ta geçirmiştir.
Ertesi gün kaymakam vekili köyden ayrıldıktan sonra, yerli memurlar ve bazı köylüler arasında kaymakam vekilinin bilinmeksizin yaralandığını ve öldüğünü belirtmiştir. Ayrıca, öldürülmüş ve işkence görmüş jandarmanın olmadığını da eklemiştir.[41]
İsmet İnönü, hükümetin bölgedeki çalışmalarını tespit etmek bölgede ihtiyaç duyulan yeni yapılanmaları ve sorunları tespit etmek, çözmek ve bazı incelemelerde bulunmak maksadıyla bir doğu gezisi planlanmıştır.[42]1935 yazında Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Karadeniz Bölgesi’ni kapsayan uzun bir inceleme gezisine çıkmıştır. Başvekil, bu incelemeler sırasında yanına aldığı Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve Jandarma Genel Kumandanı General Kazım Paşa ile Diyarbakır’ı ziyaret edip, buralarda incelemelerde bulunduktan sonra 5 Temmuz’da asayiş sorunlarının yaşandığı Siirt Vilâyeti’ne geçmiştir.[43] Gezi sonrasında İnönü, hazırladığı raporunu Mustafa Kemal ve İcra Vekilleri
Heyeti’ne (Bakanlar Kurulu) sunmuştu. İnönü’nün hazırladığı raporda Siirt ile ilgili olarak; Halkın içine girilmesinin, Mutki ve Sason gibi bütün Siirt Vilâyeti’nde önemli bir iş olduğunu, kesinlikle halkın içine girilmesi gerektiğini belirtmiştir. Aynı zamanda halkın daha çok kendi ağalarının eline baktığını ve halkın içine girmek için buralarda seyyar doktorların tesirli bir tedbir olduğunun göz  önüne alınması gerektiğini söylemiştir.[44]
İsmet İnönü’nün Sason ve Mutki için düşündüğü bu tedbirlerin yanında nüfuz ve otoritesine saldırı niteliğindeki faaliyetlere karşı askeri tedbirlere de başvurulmuştur. Bu amaçla, II. Tümen Birlikleri
(ikişer taburlu üç alay) VII., X., XI., Seyyar Jandarma Taburları ve VIII. Seyyar Jandarma Taburu’nun Süvari Bölüğü tarafından bu bölgede hemen bir hareketin yapılması kararlaştırılmışsa da, ordu birliklerinin almış olduğu acemi erlerin henüz yetişmemiş olması nedeniyle bu harekâta ancak 16 Ekim 1935’te başlanabilmiştir.[45] Bu hareketler sırasında eşkıya mağaralara ve bölge dışına dağılmış ve  hiçbir yerde toplu bir direnme gösterilememiştir. Harekâtın devamı sırasında önemsiz bir iki çarpışma olmuş, mesele de haledilmiş olduğundan birliklerin garnizonlarına dönmeleri emredilmiştir.[46]
Ancak, şakilerin bu bölge tekrar yerleşmesine engel olmak için Cemal Madanoğlu’nun taburunu Hazo’da, VII. Seyyar Jandarma Taburu’nu da Sason’da bırakmışlardır. VII. Seyyar Jandarma Taburu’na, sonradan X. Seyyar Jandarma Taburu’nun da katılması ile her iki tabur tarafından kışın dahi  bölgenin belli başlı yerlerine baskın yapılmıştı. Diyarbakır’daki Umum Müfettişlik böyle uygun görmüştü. İki günde bir yasak bölgeye çıkışlar yapılacak, direnenler tedirgin edilip dirençleri kırılacaktı.
Ne var ki bu işin kolay olmadığı sonradan anlaşılacaktır. Çünkü bölge Türkiye’nin en sarp doğasını  oluşturuyordu.[47] Bu zaman içerisinde isyancılar mağaralarda saklanmışlar ve bazıları da bölgenin
dışına çıkmışlardır. Yapılan çarpışmalarda 1 jandarma ve 4 sivil, isyancılardan da 27 kişi ölmüş, 6 kişi yaralanmış, 59 kişi yakalanmış, 890 kişi de kendiliğinden teslim olmuş ve bu arada 57 tüfek toplanmıştı. VII. Kolordu Komutanı G. Deniz’in 25 Ekim 1935’te gönderdiği Sason raporunda sabit  jandarma kuvvetleri Şigo bölgesinde 80 kadar çoluk, çocuğa rastlandığını ve bir kısım silahlı ile de çatışma yapıldığını bildirmiştir. Jandarma kuvvetlerinin Ekim 1935 sonlarında isyan çıkaran aşiret  reislerinden Tatarı Badik ve sarp dağlara sığınanlara karşı yapılan çarpışmalarda II. Tümen tarafından gönderilen tayyarelerle isyancılar bombalanmıştı. Bunlar arasında Tatar Badik ve kardeşleri
bulunduğu tahmin edilmiş ve bunlar takip edilmiştir.[48]
Sason harekâtı ile ilgili olarak Birinci Umumî Müfettişlikten alınan raporlara göre; Sason’da toplanan Koh, Şat, Harbak, Balo ve Cindo köyleri halkından 25 kadın, 22 erkek ve 25 kız çocuğu 16 Kasım
1935’de Silvan bölgesindeki iskân yerlerine gönderilmişlerdi.[49] Yasak bölge içinde kuvvetler tarafından şimdiye kadar 170 ev tahrip edilmiş, 475 darı, 390 şalgam, 129 tütün tarlası ve nakli mümkün olmayan binlerce kilo darı ve otla 500 kadar arı kovanı imha olunduğunu belirtmiştir. Sason harekâtına dair Birinci Umumî Müfettişlikten alınan rapora nazaran Karmeliç Dağı’nda aramalara
devam edilmiş ve Reşkotan bölgesine kaçan asilerden yakalanıp Hazo’ya getirilenlerin 531 kişi olduğu Sason’da da 100 kişinin bulunduğu ve bunların iskân yerlerine sevkine başlandığı belirtilmişti.[50] Sason harekâtı esnasında yakalanarak iskân yerlerine gönderilenlerin 160’ı erkek, 194’ü kadın,  165’i kız, 177’si de erkek çocuk olmak üzere 696 kişi olduğu Birinci Umumî Müfettişliğinin verdiği  raporlardan anlaşılmaktaydı.[51]
Yapılan bu birinci safha harekât mıntıkasında bulunan Harbak, Şat ve Koh köyleri halkından kaçanlar, kuvvetler bu bölgeden çekildikten sonra tekrar köylerine gelerek tahrip edilen evlerini tamir ederek yerleşmeye başlamışlardır. Malaşeref mıntıkasındaki harekâttan sonra Malako, Şigo ve  Çalkış dağları çevresinde esaslı bir tarama daha yapılması Kolordu Komutanlığından istenilmiştir.[52]
Sason harekâtına dair Birinci Umumî Müfettişlikten alınan bir diğer raporda ise; Melefan bölgesinden toplanan 48 kadın 38 kız ve 65 erkek çocuk olmak üzere 182 nüfusun 10 Kasım 1935’de
Garzan’dan Silvan’a gönderildikleri, bu günlerde diğer bir kafilenin daha sevk edileceği bildirilmiştir. Sason harekâtına dair Birinci Umumî Müfettişlikten alınan rapora nazaran yukarı Şat Köyü’nün
mezrası olan Cindo köyünden 22 kadın, 14 erkek, 16 kız ve erkek çocuk, Harbak köyünden de 1 erkek çocuk tutularak iskân yerlerine gönderilmişlerdi.[53]
Umumî harekâttan sonra sıra ile kıtalar garnizonlarına dönmüşlerdir. Bölgenin ikamet mevcudiyetini elde tutmak için kışın da gözlemlemelere devam etmek üzere Sason’da bir seyyar tabur ve
bunu takiben de Hazo ve Melefan sahasına da diğer bir seyyar tabur yerleştirilmiştir. Bunlar bir  aralık birleşerek büyük kıtaların çekilmesiyle yerlerine dönen halkı takibe koyulmuşlardır. Kışın da  bu taburlar bölgeyi şakilerden temizlemek işine devam etmişlerse de Hov-Rabi hattının kuzeyine  geçememişlerdir. Melefan mıntıkasında ise Şelaş Dağı-Ziyaret Tepesi hattının güney kısmına hâkim
olabilmişlerdir. Son bir takipte Hazo’dan hareket edip Norşin-Şattan kuzeye doğru tepeleri tarayarak Rabi-Hov hattına varan iki seyyar tabur, karşılarında 150 silahlı ile çatışma mecburiyetinde
kalmış ve bu suçluların Halkis Dağı’na çekilmesi üzerine askeri birlik eldeki kuvvet ve vesaitle takibi
ileri götüremediğinden Hazo’ya dönmüşlerdir.[54] Devlet kuvvetleri karşısında hiçbir varlık gösteremeyen eşkıya kaçmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu son harekette eşkıyanın baskısı altında ezilen
yoksul ve masum halk da devlet kuvvetlerine çok yardımcı olmuştur. Halkın desteğini sağlayan dev let kuvvetleri Sason’da toplanan bütün eşkıyaları ve kanun kaçaklarını ele geçirmiştir. Eşkıyalarla
yapılan müsademede devlet kuvvetlerine yardımda bulunan üç kişi ölmüştür. Bundan sonra Sason
halkı göçmen olarak başka yerlere iskân edilmiş, burası yasak bölge ilan edilmiştir.[55]Bu isyan kısa  sürede bastırılmıştır.[56] Yasak bölgede faaliyetleri görülen çetelerin, harekât sonunda bu bölge için
tespit edilen kuvvetlerle ve müşterek hareketlerle sıkı surette takibe alınılması, yasak bölgeye girmelerine, yerleşmelerine ve kuvvetlenmelerine meydan bırakılmadan, tek başınayken yok edilmeleri istenmiştir. Bu suretle ilkbaharda yeniden bir hareket yapılmak mecburiyetinde kalınmaması
için gerekli tedbirlerin alınması, icraatın yapılması ve sonuçların bildirilmesi de istenmiştir.[57] Bunun üzerine yasak bölgede yapılacak harekette VII. Kolordu ile birlikte hareket edilmesi için Birinci
Umumî Müfettişliğe emir verilmiştir. Bu harekete katılacak Siirt’teki X. Seyyar Jandarma Taburu 28
Ocak 1936’da Siirt’ten Melefan’a hareket etmiştir.[58]
Sason yasak bölgesinde 31 Ocak 1936’dan itibaren başlayarak sürdürülen harekâtın, devam etmesi
hususunda kararnâme çıkmıştır.[59] Bunun üzerine 2 Şubat 1936’da yasak bölge de baskın tarzında yapılan harekâtta Kozik, Rabi, Libnik ve Dilbi mıntıkalarında sıkıştırılan eşkıya ile yapılan çarpışmada eşkıyadan dördü ölü ele geçirilmiş, iki er yaralanmış iki er de şehit düşmüştür. Harekâta
devam eden askeri birlik, 3 Şubat 1936’da Şelâşi Dağı’ndan yasak bölgeye gittiklerini gördüğü dört
isyancıdan birini daha öldürmüştür. Yapılacak istihbaratla elde edilecek bilgilere göre hareket edilmek üzere askeri birliklere X. Seyyar Jandarma Taburu Melefan’da, VII. Seyyar Jandarma Taburu ile
sonradan düzenlenmiş bölük de Hazo’da toplamıştır.[60]
7 Nisan 1936’da Kemal Gedeleç Birinci Umumî Müfettişliğe gönderdiği rapor da, geçen sonbaharda Sason’da II. Tümence bir hareket yapıldığını ve VII. Kolordu Komutanlığı harekete iştirak eden
zabitlerin potin ve elbiselerini eskittiklerinden Hakkâri tarafında harekete sevk edilen zabitlere verildiği gibi bunlara da 50-60 şar lira ikramiye verilmesi arzusunu belirtmiştir. Millî Müdafaa ve Dâhiliye’nin verecek parası ve hatta kanunî şekli bulmaya imkânı olmadığını dile getirmiş ve zabitanlistesini de bildirerek eğer uygun bulursa Başbakana arz edilmesini istemiştir. Rapora ayrıca Sason  hareketine iştirak eden subay ve askerî memurların rütbe ve sayısını da eklemiştir.[61] Bu rütbe ve  sayılar şöyledir: 1 Tuğgeneral, 3 Albay, 4 Yarbay, 14 Binbaşı, 38 Yüzbaşı, 30 Teğmen, 13 Asteğmen,
17 Yarsubay, 7 Askerî memur olmak üzere toplam 127 kişidir.[62]  26 Haziran 1936’da Hov Köyü ile mezra arasında Ömerik oğlu Hatip ve kardeşi Ziver Vezir oğlu  Uni adlarında ikisi silahlı ve beşi silahsız yedi kişi, Harbi Köyü’nde Tatar Bedik ile görüşmek üzere  giderlerken Harbak Köyü’nün kuzeyindeki mevki de Tatar Bedik ve kardeşi Amo’yla tesadüfen karşılaşırlar. Tatar Bedik bunlara niçin geldiklerini sormuş, yeni yapılan yol faaliyetini durdurmak için
ameleye ateş etmelerini teklif etmiş ve bunu Ali Yunus oğlu Abdurrahman’ın haber gönderdiğini  söylemiştir. Ancak bu yedi kişi Tatar Bedik’in bu yöndeki teklifini kabul etmeyeceklerini hata hükümete yardım edeceklerini söylemişlerdir. Bunun üzerine Tatar Bedik’in hiddetlendiğini ve omzundaki silahını indirdiğini gören bu yedi kişiden Ömerik oğlu Ziver ile kardeşi Hatip, daha evvel silaha  davranarak Tatar Bedik’i ve kardeşinin oğlu Amo’yu öldürmüşlerdir. Tatar Bedik’in yardımcıları ile  55 Mansur Işıkbol, Atatürk Dönemi’nde Doğu’da Meydana Gelen Olaylar ve İçyüzü (1924-1938),
Ekrem Matbaası, Adana, 2011, 69.
56 Yılmaz, a.g.e.,119.
57 BCA, 030.10.115.804.17.
58 BCA, 030.10.115.804.18.
59 BCA, 030.18.1.2.64.32.2.
60 BCA, 030.10.115.804.19.
61 4 Temmuz 1937’de Yüksek Başvekâlete yollanan bildiride 1935’deki Sason harekâtına katılanların eklenen listede kısa
künyeleri yazılı olan subayların o zaman isimlerinin listeye eklenmesi unutulduğundan bunlara da elbise, ayakkabı yıpranma bedeli olarak para ile nişan ya da madalya verilmesi için Kor komutanlığa teklif edilmişti.( BCA, 030. 10.70.461.2.)
62 BCA, 030.10.49.321.9
670
aralarında meydana gelen çarpışmadan sonra yalnız Tatar Bedik’in kafasını alarak silahlarıyla ilçe
merkezine gitmişlerdir. Öldürülen Tatar Bedik’ten elde edilen 185676 sayılı Türk mavzeriyle kardeşi
oğlu maktul Amo’dan alınan 12809 sayılı değişikliğe uğramış Türk mavzerlerini ve Tatar Bedik’in
kesilen kellesiyle birlikte kaza merkezine teslim etmişlerdir. Arşiv belgelerinde, Tatar Bedik’in öldürülmeye muvaffak olanın adının Hatip olduğu belirtilmiş, ancak Sason ahalisinin verdiği bilgilerden
Halil olarak bildirildiği anlaşılmıştır[63].
1935 Sason isyanından sonra bölgede harekât başlamış, devam eden şekavet hareketleri sonucunda, harekât, 1936 yılında da devam etmişti. 10 Temmuz 1936’dan sonra Beşiri, Silvan ve Garzan bölgelerine nakledilmiş olan halkın göçmen muamelesine tutulmak kaydı ile iskân ettirilmelerine karar
verilmiş, isyan bölgesinin bu yerlere yakın olması, Dâhiliye Vekâletini düşünceye sevk etmişti, Dâhiliye Vekâleti, aynı zamanda bunları Batı Anadolu ve Trakya’ya nakletmeyi de düşünmüştü. Daha
sonraları isyan bölgesi yasak bölge olarak ilân edilmiş, Malato Dağı’ndan itibaren Sason Dağı’nın
güney batıya doğru olan kısmını takip ederek Sason’un Güneno Köyü’nun 2 km. doğusundan kuzey
batıya doğru yönelmek sureti ile Çalkış Dağlarından geçen tepeler hattını takiben Hov, Harbak, Yukarı ve Aşağı Şat Köylerini yasak bölge içinde bırakarak Hazro Bucak merkezinin 2 km. kuzeyinden
doğuya doğru yönelerek, Norşin Köyü’nün kuzeyine ve oradan da batıya yönelmek suretiyle Sinas
Dağı üzerinden Malato Dağı’na uzanan hattın teşkil ettiği çevre, yasak bölge sınırları içerisinde bırakılmıştır.[64] Yasak bölge de yaşayan halk, geçici olarak Silvan, Kulp, Lice, Beşiri ve Garzan kazaları
içinde yerleştirilmiştir. Buraya yerleştirilmiş olan 350 evden tahminen 2400 kişinin belirtilen bu
yerlerde iskân edilmeleri Dâhiliye Vekâletince 6 Ekim 1936’da onaylanmıştır.[65]
Dâhiliye Vekâleti, Bakanlar Kurulu Kararı ile Eskişehir, Kocaeli, Zonguldak, Çankırı, Bolu, Bursa,  Bilecik, Kütahya, Afyon, Balıkesir, Aydın, Manisa, Burdur, Isparta ve Muğla illeri dikkate alınarak,  Sason bölgesinde ve yasak bölge hudutları içerisinde bulunan halkın, bu illere iskânının teminini, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti’nden istemiştir. Bu bölgelerde bulunanlar (tahminen sayıları 2700 kişi) , 6 Ekim 1936’da Bakanlar Kurulu Kararı ile gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra, batı illerine nakillerine başlanmıştır.[66]
Uzunca süren bu çalışmalarda Sason yasak bölgesi halkından kalanların kısmen bu bölgeye sığınmış olmaları ihtimali üzerine 23 Kasım 1936’dan itibaren takip müfrezesi ile Harpak, Kozik, Norşin,
Melefan kuzeyi Silent ve Kerho bölgelerinde tarama yapılmış ve 137 isyancı öldürülmüş, 42 tanesi   yaralanmış, 900 kişi de kendiliğinden teslim olmak zorunda kalmıştır.[67] Yapılan harekâtta jandarmadan 14 yaralı, nizamiye birliklerinden 21 şehit, iki yaralı ve halktan iki şehit, beş yaralı verilmiş bir hayvan ölmüş iki hayvan yaralanmıştır. Eşkıyaya da 155 ölü, 24 yaralı verdirilmiş, 39 kişi yakalanmış, 849 kişi de kendiliğinden teslim olmuş, bu arada 52 tüfek toplanmıştır.[68]
Sason ve çevresine yapılan askerî harekât havaların soğumaya başlamasıyla durdurulmuş ve VIII. Seyyar Taburu Mardin’e, VII. Jandarma Taburu Silvan’a alınmış, X. Jandarma Taburu ise yasak bölgenin korunması ve baskı altında bulundurulması için Hazo ve Melefan’da bırakılmıştır. Bundan sonra takip harekâtı hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Siirt Valiliği, halen yasak bölgeye civarındaki Hazo’da bir tabur, Melefan’a da bu taburun süvari bölüğü bırakılmış olmasına rağmen
63 Sason kaymakam vekilini şehit eden isyancı Harbaklı Tatar Bedik’in 26 Haziran 1936’da Gökkozlu Halil tarafından  öldürüldüğü ve kafası kesilerek ilçe merkezine getirildiği Sason’dan bildirilmiştir.(BCA, 030.10.116.805.2.)
64 Aslı Cihangiroğlu, Atatürk Dönemi Türkiye’de İskân Çalışmaları (1923-1938), (Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi), Elazığ, 2010, 179.
65 BCA, 030.18.1.2.68.80.1.
66 Vedat, a.g.e.,147-148.
67 Vedat, a.g.e.,148.
68 Genel Kurmay Belgelerinde Kürt İsyanları,247.
671
kışın bütün şiddetti ile hüküm sürmesi ve arazinin çok dağlık ve sarp olması askerî bir harekât olanağına engel olmuştur. Fakat bunun dışında jandarma ve milis müfrezelerin yapabilecekleri takip
hareketi gerekliydi. Çünkü eşkıya, kışı geçirmek için yasak bölgeye sığınmış, dağlardaki mağaralara
girmiştir. Bu durum eşkıyanın, önümüzdeki üç aylık kış mevsiminde tamamen imha edilebilmeleri,
etkisiz askeri harekât yapmaktan ziyade çete takibatı şeklinde muhtelif kollardan hareket edebilecek jandarma yaya müfrezeleri ile mümkündü. Bunun içinde teşkil edilecek 20’şer ve 30’şar mevcutlu jandarma müfrezelerini, Bitlis sınırından başlayarak Hazo’ya ve Hazo’dan Sason kuzeyine kadar
devam eden yasak bölge boyunca gereken yerlere yerleştirerek, oralardan yapılacak kuvvetli istihbarat teşkilatının verimli çalışmasına göre yasak bölge dâhiline baskılar yapmak suretiyle eşkıyayı
imha etmek mümkün olurdu.
Yasaklı bölge olarak kabul ve ilan edilen Sason ve çevresi halkından olanların batıya nakledileceklerin sayısı dolmuştu. Ancak, karar haricinde elde edilen ve ileride de çıkması muhtemel görülen 750
kişiden otuzar ailenin Bursa, Balıkesir ve İzmir; yirmi beşer ailenin Manisa ve Aydın; on altışar ailenin Isparta, Kütahya ve 15 ailenin de Denizli vilayetlerine yerleştirilmeleri istenmişti. Bu istek İcra
Vekilleri Heyeti’nin 25 Haziran 1937 tarihli toplantısında onaylanmıştır.[69] Bu iskân işi bittikten sonra, bölgede kalan isyancılarla 23 Kasım 1936’dan sonra Harpak, Norşin, Silent ve Torho bölgelerinde
şiddetli çarpışmalar olmuş, 137 isyancı öldürülmüş, 42 tanesi yaralanmış, 900 kişi de kendiliğinden
teslim olmak zorunda kalmıştı. İsyan bastırıldıktan sonra, VII. Jandarma Taburu yasak bölgeyi gözaltında tutmak için, Hazo ve Melefan’da bırakılmış ve böylelikle bir isyan daha bastırılmıştır.[70] Nisan 1937 sonlarında Birinci Umumî Müfettişliğinin, Dâhiliye Vekâleti’ne sunduğu raporda; Sason’da
yapılan işin memleket için hayırlı olduğunu, öteden beri bir şekavet yuvası ve doğuda bir çıban olan
bölgenin birden fazla seri hareketlerle temizlenemeyeceğinin tecrübe ile sabit olduğunu, bununla
beraber bir buçuk senedir ara ara takiplerle iyi sonuçlar alındığını belirtmiştir. Birinci Umumî Müfettiş Abidin Özmen tarafından Dâhiliye Vekâleti’ne gönderilen ve 24 Ağustos 1937’de işleme alınan
raporda asayiş ile ilgili olarak; “Asayiş işinde geçmiş senelere göre oldukça görünür bir iyilik vardır,
olgu ve adetleri gerek sayı, gerek önem bakımından çok azalmış ve küçülmüştür. Yalnız herhangi bir
olguya karşı gösterilen hassaslık ve bazı hallerde alınan tedbirler, asayişin bozulmasından dolayı
olmayıp, muhitte tam emniyet hâsıl edilmemiş olmasından ileri gelmektedir.”[71]denmiştir.
Bu bölgede öteden beri yapılmış olan büyük ve küçük hareketlerde daima nizamiye birliklerinin bulunması gerek eşkıya gerekse taraftarları ve halk üzerinde yıldırıcı bir etki yapmıştır. Büyükçe bir
bastırma işi yalnız jandarmaya bırakıldığı zaman, eşkıya takibi ve sonuçlandırılması hususunda bir
kesinlik olmadığı his ve kanısı bu asiler üzerinde de yer etmiştir.[72]
1937 harekâtının asıl hedefi, Arziyo Dağı’nda olan Ali Yunus’un oğlu Abdurrahman’dı. Bunun için
batıdan bu bölgeye giriş harekâtının 20/21 Eylül 1937 gecesinde başlanması kararlaştırılmıştır. Kararlaştırılan günde III. Tabur Çirto ve Altır’ı; I. Tabur Kerho civarını; seyyar jandarma taburlarından
oluşan Batı Grubu ise, Asi ve Küsküt civarını ele geçirmişlerdir. XVIII. Alay’ın II. Taburu da Rezi ve
Selaş Dağı hattında bulunmaktaydı. Bu harekât iki safha halinde cereyan etmişti. İlk safhaya X. ve
VII. Seyyar Jandarma Taburları ile başlanmış ve sonradan Erciş’ten getirtilen XI. Seyyar Taburu’nun
da katılımıyla takip ve baskılara daha sıkı bir suretle devam edilmiştir. Türk kuvvetleri bu baskınlar sırasında bölgede büyük bir direnişle karşılaşmışlardır[73]. Ancak bölgenin genişliği ve arazinin
de zorluğu karşısında takibin sıkıntılı olması ve bu davanın kış gelmeden evvel sona erdirilmesi
69 BCA, 030.18.1.2.76.60.19.
70 Vedat, a.g.e.,148.
71 Cemil Koçak, Umûmî Müfettişlik (1927-1952), İletişim Yayınları, İstanbul, 2010, 100.
72 Uğur Koparan, Kürt İsyanları, Nokta Yayınları, İstanbul, 2014, 275.
73 Cumhurbaşkanlığı Arşivi, A IV-16-13, D 65, F 14-131.
672
maksadıyla bölgedeki kuvvetlerin artırılmasına lüzum görülmüştür. Bu maksatla Genelkurmay Başkanlığı’nın kararı ve emri üzerine Bitlis’teki XVIII. Alay’ın ve Siirt’teki alaydan bir taburun iştiraki
istenmiştir. Aynı zaman da topçu bataryası, Piyade Havan bataryası ve muhabere malzemesi gibi  diğer harp silah ve vasıtalarıyla da takviye edilmiş olan bütün kuvvetlerin bir emir komuta altında  sevk ve idaresine karar verilmiştir. Bu tarzda teşkil edilen takip komutanlığı mevcut kuvvetleri ile  1937’ye ait harekâtın ikinci safhasına 20/21 Eylül 1937’den itibaren başlamıştır.[74]  16 Ekim 1937’deki kararnameyle Sason bölgesindeki harekâtı yapan VII., X., XI., Seyyar Taburlarıyla  Siirt ve Bitlis Vilâyetleri sabit jandarma erlerinden terhise tabi olanların, harekât sonuna kadar terhislerinin ertelenmesi Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Atatürk’ün onayıyla kabul edilmiştir.[75]
Kasım 1937 başına kadar devam eden bu çetin mücadeleden kesin sonuç alınamamış[76] olmakla beraber mevsimin elverişsizliği ve birliklerin yorgun düşmüş olmaları nedeniyle harekâta son verilmesi gerekiyordu. Bu maksatla birlikler, garnizonlarına dönme emri verildi.

Bu yıl Ekim’e kadar yapılan  harekâtta; jandarmadan 38 şehit, 57 yaralı, nizamiye birliklerinden 3 şehit, 5 yaralı, halktan 7 şehit, 10 yaralı, 17 hayvan ölmüş, 7 hayvan yaralanmış, 8 tüfek ve 40 mermi kaybolmuştu. Eşkıyadan da; 273 ölü 52 yaralı verdirilmiş, 283 kişi yakalanmış, 748 kişi kendiliğinden teslim olmuş ve bu arada  39 tüfek ve 140 mermi toplanmıştır.
Sason bölgesinde üç yıldan beri muhtelif kuvvet ve tertiplerle yapılmış olan ve henüz kati bir sonuca  bağlanmamış bulunan harekât devlete oldukça pahalıya mal olmuştur. 70 şehit, 100 yaralı insan, 19 ölü, 7 yaralı hayvan, gibi mühim zayiata sebep olmuştur. Buna mukabil şimdiye kadar yapılan  hareketlerde 451 ölü, 79 yaralı verdirilmiştir. 380 kişi diri tutulmuş ve teslim olan 2497 kişi de  batıya nakil olunmuştur.[77] Siirt Vilâyeti’nden 11 Mart 1938’de alınan bilgiye göre Hazo’ya ve Sason’a iç bölgeden sığınan 550 kişinin ödeneksizlik sebebiyle geçinme ihtiyaçlarını göremediğini ve  bu vaziyetin devam etmesi halinde bütün bir kış sarf edilen mesainin heba olmasına sebep olacağı
düşünülmüştür. Birçoklarının tekrar kaçmaması için Sason ve Beşeri kaymakamlıklarına bin liranın  gönderilmesi istenmiştir. Büyük emek ve masraflarla elde edilen yasak bölge halkının, bildirilen uygun olmayan yaşayış şartları karşısında dağılmamaları için istenen paranın biran önce gönderilmesi   Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletinden rica edilmiştir.[78]
5 Nisan 1938’de Sason ve çevresi halkından batıya nakil edilmeleri kabul edilen 1500 kişinin Eskişehir, Kütahya ve Kırklareli vilâyetlerindeki pancar ekimine elverişli ve Şeker Fabrikaları civarındaki köylerde Aydın, Manisa, Bursa ve merkez kazası hariç olmak üzere İzmir vilâyetleri dâhilindeki  ziraat mıntıkalarına serpiştirme suretiyle iskân edilmeleri kararlaştırılmıştır.[79]
74 BCA, 030.10.115.804.16.
75 BCA, 030.18.1.2.79.86.6.
76 Derya Yaylalı, Cumhuriyet Dönemi Bölücü Faaliyetler İçinde Ağrı Dağı Ayaklanmaları (1926-1939), (Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı Yayınlanmamış YL Tezi), Konya 2007, 25.
77 BCA, 030.10.116.805.16.
78 BCA, 030.10.116.805.25.
79 BCA, 030.13.1.2.82.29.3.
673
Sonuç
Osmanlı Devleti’nin tamamen parçalanmasından sonra Anadolu coğrafyasında kurulan Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı Devleti’nden farklı olarak daha milli ve daha laik bir devlet anlayışına
sahip olmuştur. Bu millileşmiş ve laikleşmiş devlet yapısına karşı çıkan kesimler de olmuştur. Bu
kesimlerin devletle mücadeleleri yıllarca devam etmiştir.
Cumhuriyet döneminde Sason’un ilk gündeme gelmesi Şeyh Said isyanı ile olmuştur. Bu isyandan  kaçan eşkıya Sason’a sığınmış burada da itaatsizliği ellerine almışlardır. Bu durum Ağrı harekâtının başlaması ile daha da hız kazanmıştır. Devlete karşı yükümlülükler yerine getirilmiyor, askere  gidilmiyor, vergi verilmiyordu. Sason tabii şartlarının avantajı sayesinde tarih boyunca bu isyancılara doğal bir kale olmuştur. Hükümet, bölge halkı ile çok fazla irtibata geçmemiş onlarla doğrudan  temas kurmak yerine aşiret reisleri ile irtibat halinde olmuştur. Halkta bu durumu fırsat bilerek hükümete karşı bir güç haline gelmiştir. Sason ve çevresinin isyan bölgesi olmasın da bölge halkının
yanı sıra hükümetin bu bölge de görevlendirdiği memurların da etkisi olmuştur. Memurların bölgeüstünde bir hâkimiyet kuramaması asayişsizlikle sonuçlanmış ve hareketlerle bu durum düzeltilmeye çalışılmıştır. Bölge halkının sürekli isyan etmesinden ve isyanların bastırılmasında yaşanılan  sıkıntılardan dolayı, askerî, idarî, ekonomik gibi tedbirler alınmıştır. Hareketler sonucun da elde edilen isyancılar batı vilayetlerine göç ettirilerek bölge isyancılardan temizlenmeye çalışılmıştır.
Bu bölgenin, yer şekli özellikleri bakımından kanun kaçaklarının barınmasına elverişli olması, kanunları uygulamak ve halkın güvenliğini sağlamakla görevli birimlerin işini iyice zorlaştırmıştır.
Hükümet görevlilerinin görevlerini gerektiği gibi yerine getirmediklerinden ötürü, bölge halkının  itaatsizliği büyük bir isyanına dönüşmüştür. Bu halk, yanlarına topladıkları diğer isyancılarla yıllarca hükümete karşı direnmişlerdir. Cumhuriyet Dönemi’nde özellikle 1925-1938 arasında Sason ve  çevresinde aralıklarla baş gösteren bu isyanlar koşullardan dolayı yaklaşık 12 yıl sürmüştür.
Kaynakça
Arşivler
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
Cumhurbaşkanlığı Arşivi
RESMİ YAYINLAR
1967 Siirt İl Yıllığı, Siirt, 1967.
1973 Siirt İl Yıllığı, Siirt, 1973.
Düstur, Üçüncü Tertip, IX, Matbaacılık ve Neşriyat Türk Anonim Şirketi Yayınları, İstanbul, 1931.
Genel Nüfus Sayımı 1935, Muş Vilayeti-Kat’i ve Mufasal Neticeler, LX, Başbakanlık İstatistik Genel
Direktörlüğü Ankara, 1936.
Güney Doğu Birinci Genel Müfettişlik Bölgesi, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, 1939.
TBMM Kavanin Mecmuası, Devre:3 İctima:1 C:VI, TBMM Matbaası, Ankara 1928.
674
Gazeteler
Cumhuriyet
Diyarbekir
Ulus
Kitaplar ve Makaleler
AKYÜREKLİ, Mahmut, 1925 Diyarbakır-Elazığ Gerekçe ve Hükümleriyle Şark İstiklal Mahkemesi
Kararları, I, Nübihar Yayınları, İstanbul, 2014.
ATTİLLÂ, M. Attilâ, Umut Kent Batman, Dicle Üniversitesi Basımevi, Diyarbakır, 1995.
BOZKURT, Turan, Atatürk’ün Doğu Politikası ve Kürt İsyanları, Alioğlu Matbaacılık, İstanbul, 2011.
CİHANGİROĞLU, Aslı, Atatürk Dönemi Türkiye’de İskân Çalışmaları (1923-1938), (Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi), Elazığ, 2010.
Doğu Anadolu’da Toplumsal Mühendislik Dersim-Sason (1934-1946), (Haz: Tarih Vakfı Yurt Yayınları), İstanbul, 2010.
Genel Kurmay Belgelerinde Kürt İsyanları, Kaynak Yayınları, İstanbul 2012.
GÜVEN, Veli Fatih, Türkiye’de Siyasi Kürtçülük Hareketleri (1923-1995), (Hacettepe Üniversitesi,
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi), Ankara, 1999.
IŞIKBOL, Mansur, Atatürk Dönemi’nde Doğu’da Meydana Gelen Olaylar ve İçyüzü (1924-1938),
Ekrem Matbaası, Adana, 2011.
İsmet Paşa’nın Kürt Raporu, (Dizi-Yazı),(Yay: Saygı Öztürk), Hürriyet, 8 Eylül 1992.
KABACALI, Alpay, Tarihimizde Kürtler ve Ayaklanmaları, Cem Yayınevi, İstanbul, 1991.
Karerli Mehmet Efendi, 1. Dünya Savaşı, İstiklâl Mahkemeleri, Koçgiri, Şeyh Sait ve Dersim’e Dair
Yazılamayan Tarih Anılarım, Derleyen: Ali Riza Erenler, Fam Yayınları, İstanbul, 2013.
KOCA, Hüseyin, Yakın Tarihten Günümüze Hükümetlerin Doğu-Güneydoğu Anadolu Politikaları
Umumî Müfettişliklerden Olağanüstü Hal Bölge Valiliğine, Mikro Yayınları, Konya 1998.
KOÇAK, Cemil, Umumî Müfettişlikler (1927-1952), İletişim Yayınları, İstanbul, 2010.
KOPARAN, Uğur, Kürt İsyanları, Nokta Yayınları, İstanbul, 2014.
KÖRPE, Özgür, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Ayaklanmalar, Paraf Yayınları, İstanbul, 2013.
MADANOĞLU, Cemal, Anılar (1911-1938), Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1982.
ÖZTÜRK, Saygı, İsmet Paşa’nın Kürt Raporu, Doğan Kitap Yayınları, İstanbul, 2012.
SASUNİ, Garo, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. Yüzyıldan Günümüze Ermeni-Kürt İlişkileri, MED
Yayınları, İstanbul, 1992.
SOLGUN, Sertaç, Menemen Olayı Sonrasından İkinci Dünya Savaşına Türkiye’nin İç Güvenliği
(1931-1939), (İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve
İnkılâp Tarihi Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul, 2010.
ŞADİLLİLİ, Vedat, Türkiye’de Kürtçülük Hareketleri ve İsyanlar, I, Kon Yayınları, Ankara, 1980.
Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1923-1938), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1972.
Umumî Müfettişler Konferansında Görüşülen ve Dâhiliye Vekâletini İlgilendiren İşlere Dair Toplantı Zabıtları ile Rapor ve Hulâsası 1936, Yayına Hazırlayan: M. Bülent Varlık, Dipnot Yayınları,
Ankara, 2010.
YAYLALI, Derya, Cumhuriyet Dönemi Bölücü Faaliyetler İçinde Ağrı Dağı Ayaklanmaları (1926-
1939), (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya, 2007.

15-04-2020