Çöpler

BİR ŞİİR

çöpler...

çöpler de konuşur anlayana,
zenginin çöpüne bir baksana.
etiketi üstünde yeni giysiler
belli ki sevmediği biri getirmiş
giymek istememiş.
paketi açılmamış gıdalar
ihtiyaç fazlası alınmış.
tatile giderken dolabında ne varsa
hepsi dolmuş torbalara.
bu torbalar belki yemek olacak fakir mutfaklara.

bir de fakirin çöpüne bakalım ne var ?
kabuklarından anlaşılır tencerede ne kaynar.
çöpü de kendi gibi tarumar .
tencerede dert kaynar .
fakirin içi kan ağlar.
Zengin çöpü şakır şakır her dilden konuşur,
fakirin çöpü dilsiz, sessiz susar durur.
belki bir gün bütün çöpler
ortak bir dil bulur ?
çöpler aynı dili konuşunca
toplum mutlu ve huzurlu olur.
Sevil Ağtaş

 

BİR ÖYKÜ

ETLİ PATATES

Geçen gün fırında, sosla lezzet verilmiş dilim patates yaptık. Çok da güzel oldu. Uzun zaman patates yememiş ve özlemiştik. İştahla bu güzel patatesleri yerken, uzun zaman önce dinlediğim bir hayat hikayesi geldi aklıma., taa 30 yıl önce yaşanmış dramatik bir yaşam öyküsü.
. Hani yaşarken ağlanacak bazı olayları uzun zaman geçince gülerek anımsarız ya… öyle bir öykü.

Farklı yaşamlardan, farklı coğrafya ve kültürlerden kopup gelmiş ama aynı bilgi seviyesinde, zeki iki öğrencinin hayat hikayesi bu. İki genç farkı şehirlerde Tıp okumuş ve doktor ünvanı ile ilk görev yerlerine atanmışlar. Burası çok küçük bir taşra kasabası imiş. Otuz sene öncesini düşününce ,sosyal hayat şimdi bile kısıtlı olan bu beldede, sağlık ocağı doktoru olarak göreve başlamışlar. Biri genç ,dinamik, zıpkın gibi delikanlı, diğeri, güzel, akıllı biraz muteassıp bir aile kızı. İş arkadaşı olarak bir kış geçmiş. Baharla birlikte duygularda çiçek açmış ve aralarında bir yakınlaşma olmuş . Kısa sürede duygusal bir ilişkiye dönüşmüş. Aile yapıları ve dünya görüşleri farklı olsada gençler kendi duygularının rüzgarına kapılmışlar ve kış gelmeden karar verip , ailelerine haber vermeden evlenmişler.
Kışlar çok soğuk olurmuş orda, Odun kömür alıp küçük bir ve kiralayıp lojmanlardan çıkıp kendi hayatlarını kurmuşlar. Tek odada bir çekyat, masa sandalye… yaşamak için gerekli olan şeyleri alınmış. Bu küçük evi sevgileri ile doldurup sıcak bir yuva yapmışlar. Kış uzun ve biraz zor geçmiş.
Yine Bahar ve yaz gelmiş , gelmiş ama ,her güzel şey gibi çabuk kaçıp gitmiş. Yine kış gelmiş. Kışlar hep uzun ve zor geçermiş burada.. En önemli ihtiyaç ısınmak. Soba yakmayı öğrenmişler mecburen. Isınma sorun olmamış da, beslenmek için de yemek yapmak gerek. Orda o yıllarda dışarıdan hazır yemek alacak bir yer yok, lahmacun bile yokmuş. Bir mahalle bakkalı, hafta sonları da köylü pazarı. İkisi de öğrenci hayatında yurtlarda, hazır yemek yediklerinden yemek yapmayı öğrenmemişler. Yeni gelin kızımız,öğrenciyken, hafta sonları evde kalan arkadaşlarına gittiğinde onların bildiği tek yemek olan, etli veya kıymalı patates pişirmeyi öğrenmiş.. Bildiği tek yemek Etli Patates.
Sabah kahvaltı, ekmek peynir zeytin ve çay. O kolay da yemek olayı biraz sorun olmuş. Bu konuda yeteneği de pek yokmuş gelin kızın. Şimdiki gibi Google kardeş de bütün soruları cevaplayıp yemek tarifleri vermiyor. Bildiği tek şey etli patatese mecbur olmuşlar böylece.
Delikanlı kuşbaşı et alıp geliyor, kız da biraz salça ve yağ ilavesi ile bir tencere patatesleri ilave ediyor. İlk günler, neyse aç kalmaktan iyi, hem bazen de kıymalı oluyor, büyük farklılık diye şükredip yemişler, zaman geçtikce bu monotonluk bıktırmaya başlamış.
Bir yıl böyle geçmiş. Her gün etli patates…
Doğanın kanunu kendi kurallarını uygulamış ve gelin kız hamile olduğunu müjdelemiş. Patatesi unutup bebekle konuşmaya başlamışlar daha anne karnındayken. Daha doğmadan sevmişler hayatlarına renk katacak olan kanatsız meleği. Gün gelmiş aile üç kişi olmuş. Kanatsız melek, çok tatlı ve akıllı bir bebek. Sesleri tanıyor tepki veriyor, gülerek onlarla duygu bağı kuruyor.. Büyülü bir sevgi evlat sevgisi.
Bu dönemde, çocuğunu bakacak kimse olmadığı için, gelin kız ücretsiz izine ayrılıyor. Dünya güzeli melek bebek bu güzel aileye neşe kaynağı olmuş, mutlulukları bir kat daha artmış ama böylece ekonomik zorluklar da eklenmiş hayatlarına. Şimdiki gibi yeni doktor maaşları da rahat yaşamaya yetecek kadar değil. Kızın ailesi bu evliliğe onay vermediği için hiç görüşmemişler. Delikanlı kendi ailesinden destek almış zaman zaman. Tek maaşla aileyi ayakta tutmak için çabalamış. Yemek yapmayı da öğrenmiş bu arada. Alış veriş, çarşı Pazar ve soba yakma işini birinci vazife edinmiş kendine. Eşi ve bebeğinin hiçbir eksiği ihtiyacı eksik olmasın, rahat etsiler diye her şeyi yapmış.. Anne sütü var ama ilave beslenmek için bebek maması da yok o köy benzeri küçük ilçede. Hazır bez de yok. İnternet den alışveriş de yok. Becerikli, girişken ve her konuda çözüm üretebilen delikanlı, akraba ve arkadaş çevresi aracılığı ile İstanbul’dan mama ve bez temin etmeyi başarmış.. Her şeyi tam olmalıymış bu güzel bebeğin o benim geleceğim dermiş.
Bu arada Patates yine demirbaş yemek. Öyle ki, küçük bir köypazarı herkes tanıyor. İlçenin doktoru, her hafta on kilo patates almak dikkat çeker diye, bez torbalar içinde, farklı sergilerden parça parça alırmış patatesleri. Haftada 12 kilo patates tüketiyorlarmış. Çocuk biraz büyüyünce, yemeyin suyuna iyice pişmiş patatesleri çatalla ezip mama gibi yedirmeye başlamışlar.
Çocuk da alışmış patates yemeye. Bu arada pilav da eklenmiş mönüye. Görünüşte pirinç veya bulgur pilavı imiş de genelde lapa olurmuş . Ama hiç hasta olmamışlar. Et, Patates, pilav üçlüsü sayesinde sağlıklı yaşamışlar. Dışardan ,doktor aile olarak farklı bir gözle görüp çok rahat yaşarlar diye düşünülür, ama her evde kapı kapanınca neler yaşanır bilinmez.
Hayatın gerçeği , güzel şeyler çabuk sona erermiş ya. Aile baskısı ve görüş ayrılıkları , bu iki gencin sevgisini de bitirmiş. Ayrılmışlar.
Delikanlı İstanbul’a gitmiş, gelin kız da doğudaki ailesinin yanına. Mesafeler çok uzak olsa da baba kalbi evlat sevgisi ile, her ay iki defa gitmiş melek bebeği görmeye. İlk öğretimi bitince İstanbul’da özel koleje yatılı vermişler çalışkan, akıllı kızı. Babanın ve babanın ailesinin desteği ile eğitimi başarı ile devam etmiş. İki akıllı insanın çocuğu olarak üniversite sınavlarını da başarı ile kazanmış ve o da anne babası gibi Tıp okumaya başlamış… Hem annesi ile hem babası ile sürekli görüşmüş. Sevgi ve ilgi ile büyümüş. Tıp dünyası çok akıllı bir doktor daha kazanmış böylece.
Anne ve Babasının gurur kaynağı, en değerli varlıkları. Sevgi ile büyütmüşler kanatsız meleklerini ama kendi sevgileri bir daha geri gelmemiş. İkisi de ayrı yerlerde, ayrı hayatlar yaşamışlar. İkisi de bir daha evlenmemişler. Onları hayata bağlayan, evlatlarının sevgisi ve başarısı olmuş. Burada bitmiyor hayat tabii ama gelecek neler getirir bilinmez. Onlara sağlıklı huzurlu mutlu yaşamlar dileyelim. Onların yaşayamadığı mutlu evliliği kızları yaşar belki diye umut edelim.
Daha mutlu hikayelerde görüşmek üzere.
SEVİL AĞTAŞ
 

BANDIRMA -30-01-2022