Bırakın Sümüklü Gezsin!

BIRAKIN SÜMÜKLÜ GEZSİN

Özür dilemekle başlıyorum yazmaya. Aslında çok da özür dilememi gerektiren bir durum yok bana göre.

Temiz, pis, güzel, çirkin, yaşlı , genç, ayıp, günah gibi göreceli kavramlar var. Bu kavramlar; yer, zaman veya kişiye göre değişiyor. Bazı organların, durumların, maddelerin adını açık açık söyleyemiyoruz. Kim bunları ayıp olarak belirlemiş bilmiyorum. Büyüklerimiz ayıp dedi biz de inandık. En azından birilerinin yanında söylememeye çalışıyoruz. Ya da asıl adını değiştirip başka bir ad takıyoruz.( Bok )yerine( kaka) dediğimiz gibi. Sanki ikisi de aynı şey değil. Neyse; madem ki böyle gelmiş, böyle gidiyor, biz de uymaya çalışalım bari. Bok dediğim için özür dilememin sizin için önemi var mı bilmem. Bazı hayvanların dışkıları değerli ama insanın ki öyle değil. Eğer bizimki de değerli olsa, para etseydi; devlet popomuza su saati gibi bir saat takar, ölçer biçer, iyi de vergi koyardı kesin. Birileri de boktan zengin olurdu. Atık su adı altında su faturalarımıza eklenen rakam, kimbilir kaça katlanırdı. İçimizde her an taşıdığımız bu madde, her nedense bedenimizden çıkınca pis olur, iğrenç olur. Bir yerimize bulaşacak diye aklımız oynar.

Doktorlar, sağlıkçılar hastalara yardım ederken; onu , sadece vücudun kullanmadığı atık madde olarak görmeseler işleri çok daha zorlaşırdı. Gerçek olan da budur zaten. Bok, sümük, ter, idrar vücut atıklarımızdır. Ancak; Yüce Yaradan bu bedeni öyle inanılmaz bir incelik, teknik, bilgi ve hassasiyetle yaratmıştır ki; sırrını anlamayız anlatamayız. Pis der geçeriz. Bu kadar basit, bu kadar kolay! Çocuklarımızı sümüklü gezdirmeyiz. Nezle, grip olunca burnunu sile sile tahriş eder, yara oluncaya kadar uğraşırız. Bu corona virüsü başımıza bela olunca, konu ile ilgili bilgileri araştırıyorum. Belki sizin de gözünüze çarpmıştır. Çocuklar burunlarını iyi temizleyemedikleri için virüs sümüklü bölgeye takılıp akciğerlere ulaşamıyormuş. Böylece 0_ 9 yaş arası çocuklarda ölüm oranı sıfırmış. Yaşlandıkça burun mükozası kuruduğundan virüs kolayca akciğerlere ulaşıp zatürreye neden oluyormuş. Genize akan gözyaşı ve sümük içindeki tuz da virüsleri öldürüyormuş. Bir litre suda eriteceğimiz tuzlu su ile ağız burun çalkalamak bedene virüsü yok etme konusunda yardım etmek oluyormuş.

Yaaa işte böyle!

Her yaratılmışın, bir yaratılma nedeni var görüldüğü gibi. Tükürük ve idrarı mikrop öldürücü olarak kullananlar vardır. Birçok hayvan yarasını yalayarak temizler. Neyse konu bu değil.
Corona virüsü aldı başını gidiyor. İnsanlığın başı büyük belada. Sağlık kurulları toplanıyor, koruyucu önlemler alınıyor. Pabuç pahalı. Virüsün nereden , nasıl , kime geleceği belli değil. Sadece garibanları vursaydı önlem gerekmezdi. Brezilya devlet başkanında belirtiler görüldü. Kültür Bakanı Franck Riester, Ruhaniye.... Papa....
Kısa sürede 131 ülkeye yayılıp 5 Bin üzerinde can aldı. İran'da 70 Bin mahkum serbest bırakıldı. Yurtdışı seyehat yapanlar 14 gün karantinaya alınıyor. Bazı kamu alanları özel işyerleri kapatıldı. Uçuşlar iptal edildi.Kalabalık yerlere gitmeme önerileri yapıldı. Maçlar, etkinlikler engellendi. Okullar kapatıldı. İşi uygun olanlar evden çalışmaya başladılar. Yaşlılara evde oturmaları önerildi. Önce el yüz sonra beden temizliğine dikkat çekildi. Virüsün cam ,kağıt, plastik gibi maddeler üzerinde yaşadığı süre açıklandı. Market alışverişleri hızlandı. Hastanelere ek üniteler açıldı, personel sayısı artırıldı. Temizlik maddeleri ve vitamin stokları eridi.... Bazı yerler dezenfekte edildi. Keşke bunlarla sorun çözülse! Ama ne yazık ki salgın hızını kesmedi. Dünya nüfusunun yüzde 80 i risk altında.

Bu virüs, bilinen virüslere benzemiyor-muş-. İnatçı, kararlı, güçlü ve çok akıllı. Belki biraz da insaflı diyebilirim. Çünkü çocukları fazla etkilemiyor. Onları da sağa sola bulaşırken aracı olarak kullanıyor sadece.
Bir başka açıdan bakarsak; mal, mülk, para, mevki ve otorite sahiplerinin kafalarına bir(Dank!) edip dünyada başka değerlerin olduğunu da kabul etmelerini bekleyebiliriz. Savaş hızını kaybedip anlaşma yoluna gidilir diye düşünebiliriz. Kanal İstanbul gibi uçuk projelerden vazgeçilmesini umabiliriz.

Her biri, bir tarafa çeken, ülkeyi çıkmazlara sürükleyen liderlerin biraz akılanacaklarını umabiliriz. Kendi ülkemizin insanları refah içindeymiş gibi başka ülkelerin dışladığı vatandaşların sorumluluklarını kontrolsüzce almanın bedelini nasıl ödeyeceğimiz konusu gündeme gelebilir. Bundan böyle, sağlık ve eğitim kurumlarının önemini kavrar, topluma; evlerimizde de ibadet edebileceğimizi diyanet aracılığı ile anlatabiliriz. Basit sebeplerle görevden alınan doktor, profösör ve bilim adamlarına uygun çalışma koşullarında görev verebiliriz. Başta düşünce suçluları olmak üzere hapishanelerimizi rahatlatabiliriz. Bir zamanlar siyasi nedenlerle görevden alınan sağlık ve eğitim görevlilerinin işlerini ve itibarlarını almalarını bekleyebiliriz. Şu an vatandaş olarak yapılacak şey; olabildiğince sakin olmak.

Temizliğe daha çok önem vermek.

İnsan ilişkilerini en aza indirip kontrollü yapmak. Seyehatleri, toplu etkinlikleri ötelemek. İyi beslenip bağışıklık sistemimizi güçlendirmek. İşsizlere, hastalara, bakıma muhtaç olanlara yardım etmek. Devletin alacağı kararlara uymak. Bu afeti olabildiğince az kayıpla atlatmak.
ULVİYE KARA AKCOŞ/17-03-2020