Bir "Ablasyon" Hikayesi*

BİR ABLASYON HİKÂYESİ*

*Ablasyon.doğuştan var olan ritim bozukluğunu yok etmek için kalp dokusuna yapılan yakma işlemi

 

Bu yazımda size son bir ay içerisinde sağlıkta devrimle (!) ilgili yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum. Hani hastane kapılarında kuyruk beklenmeyen, sağlık sistemimiz varya onu.

10 Ocak Cuma günü öğleden saat 14.40 sularında çok yoğun bir kalp atışı ve terleme yaşadım. Herhalde dedim ‘’Azrail geldi benim hazır olup olmadığımı yokluyor’’ diye düşündüm ve önemsemedim. Çünkü ne zaman bu sorunla ilgili hastaneye acil servise gitsem yıllardır, yoğun stres ve yorgunluk gerekçesiyle bir serum ve sakinleştirici uygulaması sonrası çıkıyordum. Durum daha da kötüleşince saat 17 sularında soluğu yine  acil serviste aldım. Sağ olsunlar kapıdan girdiğim andan itibaren ayrımsız tüm sağlık emekçileri görev ve sorumluluklarını son derece hızlı ve kaliteli bir şekilde yerine getirme çabasına giriştiler. Ancak onları aşan bir sorun vardı. Acil serviste kırmızı triaj bölümünde 4 müdahale yatağı var fakat kapıda kuyrukta bekleyen en az 15-20 hasta var. Tabii benim durumum sağlıkçılara göre öncelikli olduğundan bana hemen müdahale ettiler. O ara tedavi uygulanırken aklıma İngiltere geldi. Hani yaklaşık 1-2 ay önce bir İngiliz vatandaşı acil serviste ayakta bekletildiği için ortalık ayağa kalkmıştı. Önce hastane yönetimi, sonra sağlık bakanı ve en sonunda başbakan özür dilemek zorunda kalmıştı. Hatta sağlık bakanı kendi kullandığı araçla ve korumasız hastaneye gelişinde küfür dolu protestolara maruz karşılaşmıştı. Ulen dedim kendime ‘’öleceksin halen daha muhalefet ediyorsun, otur şükret. Bak coronavirüs önlemini sirkeyle almamızı öğütleyen bir cumhurbaşkanımız var halt etme’’ dedim.

Sonra beni müşahade odasına aldılar. Allah’ım! Oda ağzına kadar dolu, zar zor bir yer bulup yatırdılar. Sağlık çalışanları büyük bir sabır ve özveri ile görevlerini yerine getirme çabasındalar ama fiziki koşullar gerçekten  yetersiz. Kolunda serum takılı hastalar tekerlekli sandalyede tedavi görüyor. Bu bir anlık günlük manzara değil. Acil servise ne zaman gitsem benzeri manzarayı görüyorum. Tabi halkın acil servisi kullanma alışkanlığı ayrı bir dert  tartışma ve eleştiri konusu.

Bu defa tedavimi bir serum ve sakinleştirici ile geçiştirmediler. Nöbetçi Kardiyolog yoğun bir ilgi ile nedenini aradı. En sonunda benim pazartesi günü kardiyolojiye gelmemi önerdi. Bu arada isimlerini bilmediğim ve sayamadığım tüm sağlık çalışanlarına aslında görevleri olsa da  ilgileri için  teşekkür ediyorum.

Pazartesi günü ben servise gittim. Bu arada hatun yanımdan hiç ayrılmıyor. Zavallı öleceğimden korktu. Hâlbuki benim dirim para etmiyor, ölsem kredi borçlarından kurtulacak!. Ama işte kadın milleti.

Kardiyoloji Uzmanı gerekli tetkik ve muayeneyi yaptıktan sonra benim kalbimde fazladan damar ve sinir ağlarının olduğunu bunun tedavisinin Güney Marmara’da sadece "Bursa Yüksek İhtisas Hastanesi"de iki doktor tarafından, ablasyon (damar yakma) yöntemiyle yapıldığını ve benim bunu ihmal etmemem gerektiğini söyledi. Çünkü nabız bir andan 200-220 lere fırlıyor tansiyonda hızla düşüyor bu işin şakası yok dedi. Yine iç sesim dile geldi. ‘’Bu güne kadar bedavadan yaşamışım’’ dedim.

Hastaneden çıktım eve geldik. Doktorumun verdiği isimlerden randevu almaya çalışıyorum ama mümkün değil. Ne hastaneden, ne 182’den ne de internetten randevu alamıyorum.

Klasik Türk usulü yöntemlere başvurmaya başladım. Tanıdık birilerini arıyorum. Sağ olsunlar çok değerli bir yakınım aracılığıyla 15 Ocak Çarşamba günü sabah saat 8’de hastanede olmamızı söylediler. Biz "yedi "de hastanedeydik!. Bu arada benim rahatsızlığımı duyan ablamda bize katıldı. Evin en küçüğü son kestisi olunca daha bir değerli oluyorsun. Dr. Selçuk Kanat’ın polikliniğinin önü mahşer yeri gibi. Sanırsın birileri paket paket çay dağıtıyor millette bundan faydalanmak için orada. Ama öyle değil tabi. Çanakkale’den, Balıkesir’den, Kütahya’dan kısaca Güney Marmara’daki birçok ilden hastalar gelmiş muayene olmak için adeta birbiriyle  yarışıyor. Abartısız söylüyorum bir tanesi 6 ayda zar zor randevu alabildiğini anlattı. Bir tanesi referansla gelmesine rağmen 20 gündür randevu alamadığını anlattı. Hani hastane kuyrukları kalkmıştı ya o yüzden anlatıyorum. Millet artık hastanede değil evde aylarca bekliyor. Bir an önce muayene olmanın tek yolu acil servisten kalp kriziyle gelmek. Neyse doktorum muayene ettikten sonra aynı teşhisi koyup 3 Şubat günü hastanede olmamı oradaki fazlalıkları yakacağını söyledi.

Biz 3 Şubat günü sabah saat 6.30’da hastanedeydik. Ben bekliyorum ki ; beni operasyona alacaklar o yüzden öncelikle rutin süreç olarak  bir oda veya yatak verirler, önlük giydirirler serum takarlar ameliyathaneye alırlar. Bu arada operasyon yapılacak birinci hasta benmişim. Yine abartısız 8-10 hasta beşinci katta servisin önünde koridorda koltukların üstünde sıkışık nizamda oturuyoruz. Herkesin elinde bir valiz, hasta ve refakatçiler kahve muhabbeti yapıyoruz.

Saat 13’de ! hemşire sıranın bana geldiğini söyledi ve beni ikinci kata ameliyathanelerin olduğu yere indirdi. Orada başka bir bekleme odasına aldılar. Sen burada bekle biz çağıracağız deyip gittiler. İçerde yine 5-6 hasta var. Kimisi anjiyo olacak kimisi endoskopi falan. Yarım saat de orada bekledim.’’Hadi’’ dediler. Ameliyathaneye ben yürüyerek, üstümdeki eşofman, kazak ve ayakkabılarla girdim. Masaya yatmadan önce onları çıkarıp bir önlük giydim. Sağ olsunlar tüm  ekip  ciddiyetle yine büyük bir özveri ile işlerini yapıyor. Gece 02 ye kadar ameliyatların sürdüğünü anlattılar. Dr. Selçuk Kanat, Dr. Ahmet Bülbül ve ismini bilmediği bir tane Anestezi uzmanı ile diğer ameliyat ekibi yaklaşık iki saat sürede benim kalbimin üstündeki fazlalık damar ve sinir ağlarını yaktı. Ameliyattan çıktım bekleme odasına aldılar. Orada da bir takım işlemlerden sonra beni servise gönderecekler ama yatak olmadığı için burada bekleyeceğimi uygun bir yatak boşalınca servise alacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat kırkbeş dakika sonra bir yatağın boşaldığı söylendi ve beni servise aldılar.

Ertesi günü taburcu olacağım. Saat 13.30’da işlemler yapılmaya başlandı. Koridora baktım. Bir gün öncesinin aynısı. Kalabalık istif. Ben işlemlerin bitmesini beklemeden kalkıp koridora geldim. Bu arada servis doktorundan fırçayı yedim. Kalkmamam gerekiyormuş. Ben ise bir gün önce aşağıda bekleyişimi hatırlayıp benden sonra bekleyenler için bir an önce yatağı boşaltmak istemiştim. Velhasıl eve döndüm ve bu yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istedim. Hani her gün AVM mi hastane mi belli olmayan Şehir Hastaneleriyle övünüp sağlık hizmetlerini ticari bir iş olarak gören sağlık politikamız var ya. Onu anlatmak istedim. Bir de bu vesileyle sağlık hizmeti rekoru  kırdığı açıklanan Bandırma Devlet Hastanesindeki acil servisin durumunu dikkat çekmek istedim.

 Sayın Başhekim'e birkaç sorum var?.

* Acil servisin yetersizliğinin farkında mısınız? Bu konuda bir önlem almayı düşünüyor musunuz?

* Bir yıl önce ilçe düzeyinde "Organ Nakli"ne destekte birinci olan ve  hastane adına gururla ödül alırken, organ nakli birimini tasfiye ettiniz mi? Ettinizse neden ettiniz? Tecrübeli doktorlar nerde?

* Bildiğim "ablasyon" yöntemi başta olmak üzere bir çok tedaviyi yapabilecek farklı uzmanlık alanlarında son derece yetenekli hekimler olmasına rağmen sırf alet ekipman ve cihaz olmaması nedeniyle Bandırma'da  ameliyatların yapılamadığını biliyoruz. Bu konuda ne tür bir çaba içerisindesiniz ?

* Son sorum hastaneyi idare etmek mi yoksa yönetmek amacında mısınız?

Umarım personelle uğraşmak yerine hastanede ki iş barışını, adaleti ve iş huzurunu sağlayıp fiziki yetersizliklere yoğunlaşırsınız.

16-02-2020/BANDIRMA