Ben Yapmadım Miki Yaptı*

BEN YAPMADIM MİKİ YAPTI*

İdris Erdoğdu

Uzun kış gecelerinde soğuk toprak damlı evlerimizin gaz lambasıyla aydınlanan odalarında, tezek yanan sobanın yanına kıvrılıp yaşlı anlatıcıyı dinlerdik. Söze girerken; ben anlatanların yalancısıyım diyerek başlar kimi zaman bir gecede kimi zaman da geceler boyu sürecek masallar anlatırdı. Ancak iş Nasreddin Hocaya gelince şöyle bir toparlanır etrafı kolaçan eder. İster inanın ister inanmayın hoca bu, o yapmışsa vardır bir bildiği diyerek sözü toparlar ardından hocanın maceralarına girişirdi. Efendim ister inanın ister inanmayın ben anlatanların yalancısıyım. Memleketin birinde işler hep tıkırında gider, alan memnun satan memnun bir hayat yaşanırmış. Atı olanın kervanı, arabası olanın yüzlerce araçlık filosu, bir takası olmayanın dahi deryada yüzen onlarca gemisi olmuş. Ancak gel zaman git zaman işler bozulmuş. Atların ayağında nal, araçların depolarında benzin kalmamış. Deryada yüzen gemiler durup durup kayalara toslamaya başlamış. “Olur mu?” demeyin. Ben anlatanın yalancısıyım. Ee bir kere işler bozulup çark dönmemeye başlayınca bozuk düzende yararlananlar da çoğalmış. Bizim hoca işte o günlerden birinde bu memleketin kapılarına dayanmış. Kapıda duran gümrük memuru gelenlerin durumuna bakıp vergiyi ona göre kesiyormuş. En çok vergiyi de ayakbastı parasından alıyormuş. Çünkü bu memleketin yolları başkalarına aitmiş. Arada bir yol sahipleri toplanıp yol vergisini artırmak istediğinde emirin adamları yalandan onlara kızılcık sopaları gösterir ardından emir meydana çıkarak yolda bizim, yolakta bizim yolumuza çıkanı vay haline der, sonra yolların ne kadar geniş ne kadar güzel olduğunu anlatır, ardından kuşağından çıkardığı sikkeleri kendini dinleyenlerin başına atarmış. Ancak emirin her meydana çıkışında nasıl oluyorsa yol vergileri artmasa da yol sahiplerinin alacağı artıyormuş. Halk bu işe şaşmakla beraber, vardır yüce emirin bir bildiği deyip başını önüne eğip işine bakıyormuş. İşte bizim hoca bu memleketin kapısına geldiğinde emir yine meydanda halka yolların ne kadar geniş ve ferah olduğunu, yaptırdığı koca koca kulelerin ihtişamını, onu kıskanan düşmanlarını anlatıyor, etrafına toplananlarda onu alkışlıyormuş. Gümrük memuru hocaya ne iş yaptığını ve neden geldiğini sormuş. Hoca akrabalarını görmeye geldiğini söylemiş. O zaman demiş hem ticaret vergisi hem ayakbastı parası hem akraba görme vergisi ve de Allah seni bu yollarda haydutlardan koruduğu için camiye bağı vereceksin. Hoca,”Ben haydutlarla başa çıkarım ama Allah keşke beni şimdi korusa” diye içinden geçirmiş. Kendi kendine hesap yaptıktan sonra Hoca; Ey bilge memur! demiş, görüyorum ki sen çok bilge bir adamsın. Memleketinin kapısında kuş uçurmuyorsun.

Ancak ben buraya ticaret yapmaya gelmedim, sadece ziyarete geldim. Memur bilgeliğinin ilk defa fark edilmesine çok sevinmiş. Haklısın mademki ticarete gelmedin onu senden almayacağım, deyince hoca ayakbastı parası, akraba görme vergisi ile camiye bağış parasını ödeyip geçmiş. Tam ayrılacakken memur arkadan seslenmiş. Duuur! Efendi, sen beni saf mı sandın? Eşeğin vergisini vermedin. Hoca yahu! Eşekte benimle olur mu öyle şey demişse de memur; olur mu sen akrabalarını görmeye gidiyorsun, senin eşeğinde akrabalarını ziyarete gidiyor demektir.

Hoca , “Sen haklısın ey bilge insan,” demiş mazlum bir ifadeyle, kuşağını bir daha çözerken. “Sizin memlekette benim eşeğimin gerçekten sayısızca akrabaşı var, yoksa sizin emiriniz bu nizamı çoktan yitirmiş, sen de, ey saygıdeğer insan, açgözlülüğün yüzünden çoktan kazığa oturmuştun.

Dedik ya biz anlatanların yalancısıyız.

Hoca’nın yaşayıp yaşamadığı tartışmalı bir konudur. Özbekistan’dan Tacikistan’a oradan İran, Anadolu hatta balkanlara uzanan geniş bir coğrafyada karşımıza çıkar. Hoca gerçekten halkın huzurunu bozan biri midir yoksa iktidarların ve muktedirlerin korkulu rüyası sivri dilli eleştirmeni midir ona da okur kara verecektir.

Peki, mizah özellikle de kara mizah yukarıda sayılan coğrafyalara neden bu kadar gelişkindir. Bu coğrafyaların ortak özelliğini incelediğimizde aslında yanıt sorunu içinde gizlidir. Son hafta içinde yaşananlar İncili Çavuşu da, Nasrettin Hoca’yı da mezarında ters döndürmüş olmalı. Çünkü onlar bile bu duruma bir cevap bulamazlardı.

YKS sonuçları açıklandıktan sonra görüldü ki bir milyon, evet yanlış duymadınız tam bir milyon öğrenci barajı aşamamış. Meclisimizin anlı şanlı 4+4 direnişi meyvelerini vermeye başladı. Küresel salgını yönetme konusunda tercihlerini farklı kullanan siyasal erk, ortaya çıkan sonuçlardan ders çıkarıp sistemin kangrenleşmeye giden sorunlarını çözmek yerine dünyada eşine az rastlanır bir çözüm üretip; Siz isteyin biz barajı ayağınıza getiririz kurnazlığıyla YKS barajını aşağıya çekti.

Peki, sorumlu kim? Miki.

Işıklar içinde uyusun Tunç Başaran’ın "Uçurtmayı Vurmasınlar " filminde altını ıslatan Barış’a “neden altını ıslattın?” sorusu sorulunca çocuk masumiyetiyle ;” ben yapmadım miki yaptı” deyip işin içinden sıyrılıyordu. Bizim Milli Eğitim sistemimiz ve Yüksek Öğretim sistemimizde son yirmi yılda sürekli bir “miki yaptı” savunmasıyla işler geçiştiriliyor. O yüzden de her yıl bir öncekinden daha kötü geliyor. Ben söyleyenlerin yalancısıyım*. Bu yıl Türkçede doğru soru cevaplama oranı 40/18 hey maşallah! Anadilini sular seller gibi bilen bir nesil. Bunun üstüne ne koysan gider.

Son yıllarda her apartman dairesinde üniversite adı altında açılan yüze yakın özel ticarethane ve üç yüze yakın devlet ün. Logolu liseyi dahi kazanamayacak durumda olan bir milyon öğrenci. Bir yorumcu haklı olarak şöyle bir tespitte bulunuyor. Ülkede lise bitirme sınavı olsaydı bu çocuklar liseyi bitiremeyeceklerdi. Şimdi hepsi üniversiteli olacaklar. Sonra gelsin uzaya gidecek araba yolu, gelsin yerli uçaklar, sönsün duayla tekbirle yangınlar.

Peki gerçekten sorumlu Miki mi? Her Eğitim Bakanı değişiminde oranını yükseltmekle övündükleri özel okulların bu sonuçtaki sorumluğu ne kadar? Devlet okullarında iş barışını bozmayı göze alarak atanan okul müdür ve müdür yardımcılarının bu konuda söyleyecek sözleri var mıdır? Eğitimin bileşeni olan eğitimcilerin öz örgütlülüğü olan bağımsız sendikaları sürecin tamamen dışına atarak, sadece Eğitim Birsen ve Dini cemaatlerle işi kotaracağını zannedenlerin bu döneme dair sorumluk almak gibi bir niyetleri var mı?

Tüm bu olumsuzluklar olup biterken sadece girdiği ek ders dışında hiçbir şeyi umursamayan sevgili meslektaşlarım bizlerin ve sizlerin bu dönemdeki sorumluluğu nedir?

Bir milyon insan; bu ülkenin çağ nüfusuna denk. Sınava giren öğrenci sayısı dünyadaki birkaç ada ülkesinin nüfusu kadar. Burada elbette asıl sorumluluk siyasal iktidar ve onu adına hareket eden karar alıcılardır. Ancak bu her birimizin sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor.

Olana bitene seyirci kaldığımız sürece, katılımcılığın koşullarını zorlayıp kara alıcıların yanlışlarını açıkça yüzlerine vurmadığımız sürece her seferinde bir Miki bulunacaktır.

Nasrettin Hoca olsaydı bu duruma ne derdi?

Not: *Ekli tabloda bu yıl sınava giren öğrencilerin doğru cevap ortalamaları bulunmaktadır.

Tablo ÖSYM sitesinden derlenmiştir.

TYT ORTALAMALARI

Türkçe (40 soru): 18,404

Sosyal Bilimler: (20 soru): 8,340

Temel Matematik (40 soru): 5,117

Fen Bilimleri (20 soru): 3,212

AYT ORTALAMALARI

Türk Dili ve Edebiyatı (24): 6,448

Tarih-1 (10 soru): 1.945

Coğrafya-1 (6 soru): 2,303

Tarih-2 (11 soru): 1,268

Felsefe Grubu (12 soru): 2,020

DKAB/Ek Felsefe (6 soru): 1,601

Matematik (40 soru): 5,297

Fizik (14 soru): 1, 462

Kimya (13 soru): 1,891

Biyoloji (13 soru): 2, 411

12-08-2021-İDRİS ERDODU-EĞİTİM-SEN ÜYESİ

YDT TESTLERİ ORTALAMALARI

Almanca (80 soru): 37,268

Arapça (80 soru): 38,316

Fransızca (80 soru): 40,744

İngilizce (80 soru): 39,054

Rusça (80 soru): 45.38

12-08-2021