Bandırma’dan Ankaraya.

Her Ankara’ya gidişimde,

Otobüsün camından bakar dururum dalarak tarihe.

Mezit’lerle başlayan yeşil ormanlık, yüksek dağlık alan,

Erir kilometre kadranında hızla;

Bozüyük’te Anadolu’mun içler acısı görüntüsü bozkır başlar,

Polatlı’ya gelince irkilirim kahraman topçularımızın aziz ruhuyla.

Kurtuluş savaşı’mız gelir göz bebeğime,

Sanki cehennemin ortasındayım.

Atalarım ve yaşadıkları…Okuduklarımla kazındığı kadar,

Hatıraları çöreklenir aklıma.

Çok acıkmıştım tam bu anda…

Elimdeki dönerli dürümden bir lokma ısırdım, yanında ayran da var,

Tazeliğiyle yüzü gülen meyveler de peşi sıra çantada.

Yutkunamadım, ham armut gibi kaldılar boğazımda!

Onlar kuru peksimeti dahi bulamazken…

Utancımdan, görecekler korkusuyla nereye saklayacağımı bilemedim,

Elim ayağıma karıştı, bulamadım saklayacak yer.

Onlar kimi yayan kimi at sırtında

Kilometrelerce soğuk, ayaz demeden,

Beyinlerini haşlarken orak güneşi;

Sekiz saatlik bir yolculukta ayaklarım şişmişti,

Şikayet ederken kırılasılar;

Üstelik ben klimalı lüks bir otobüsteydim sayelerinde!

Çanakkale’de İngilizlerin kaçarlarken savaş meydanına bıraktıkları

Çivilerle parçalanan Atalarımın öpülesi ayakları,

Beynimi zonklattılar aynı, aynı acıyla. Vicdansızlar!

Oturduğum koltukta kimden yardım isteyeceğimi bilemedim,

Anlatsam anlar mıydı yanımdaki yolcu içine düştüğüm durumu?

Bahar serinliğindeki otobüs içinde,

Güneş vurmuş sabun gibi ılgıt ılgıt eriyordum titreyerek.

Ruhumda, kimsenin fark edemediği utancımda,

Yüreğim samimi ızdırap içinde olmasa

Özüm, gözüm niçin ağlasın aynı sızıyla?

Nihayet Ankara sisli, puslu yüzünü gösterdi.

Nemli, küskün gözlerim, öfkeli, kırgın yüreğim;

Tarihin tüm sitemine rağmen

Bir kez daha Atalarımın kazandığı zaferle parladılar,

Şahlandılar yerlerinden fırlarcasına…

Sığmıyorlardı oldukları dar hücrelerine,

Teselliyi Ankara’da bulurdum ancak…

Anıtkabir’de Ata’mı ziyarette.

Bilmiyorum tesellimi kime emanet edeceğimi,

Dönerken en çok kaygım bundandır Bandırma’ya…

Aziz hatıranıza bir katkıda bulunamadan ayrılmak istemiyorum.

Gelse bile ölüm nasıl bakarım onun soğuk da olsa sevimsiz yüzüne,

Bu ayıp ve vicdan karasıyla…

Nasıl yatarım upuzun gailesiz,

Sizin kanlarınızla sulanmış o kutsal topraklarda?

Yılan, çıyan bile gelmez bu leşe.

Atasına saygısı, sadakati olmayanda İman da hak getire…

Melekler de gelmeyecekler, beklemem boşuna.

Mertler söz verir senet gibi, tapu gibi,

Namertler de bir gecede hiç eder, atasına küfür edercesine!

Mirasyediler, mirasyediler gibi……

GÜLTEKİN ÖZCAN, BANDIRMA. GÖNÜL DAĞI kitabından.

***

Şairin Notu: Özgürlük, bedeli en ağır kazanım. Kaybetmek de;

Sadece bir yöneticinin zaafına kurban gidecek kadar hassas kumdan kale.

Korumak için güçlü karakter yeterli, Asker olmak şart değil…..

Ne kadar özgürsen o kadar insansın. İnsanın en önemli kutsalı özgürlüğündedir…..

Gültekin Özcan.

Düzenleyen : Fikret ÇAĞIN.