... Bandırma'da ATM Sıkıntısı

Ü ÜRÜ ÜÜÜÜÜ!!  BANDIRMA'DA ATM SIKINTISI  

Bugün gündemimde apayrı konular vardı. Bilgi sayarımı açtım. Bir can dostum telefonla aradı. Levent Mahallesi  son durağa yakın bir noktada oturuyor.  Bankadan para çekmesi gerekmiş. Yaşı ve de pandemi  yasağı nedeniyle dışarı çıkamıyor. O çevrede oturan insanların bir banka veya ATM' ye ulaşması için ya toplu taşımaya binmesi, ya taksi çağırması ya da en az üç km yolu yaya yürümesi  gerekiyor. Arkadaşım baston kullanıyor, uzun yürüyüşler yapması  mümkün değil. Sokağa çıkmamak için bütün ödemelerimizi ATM' ler aracılığı ile yapmak zorunda olduğumuz şu günlerde ihtiyacımız olan nakit parayı da yine ATM' den çekmek zorundayız. Sık sık karşılaştığımız arızaların dışında uzun kuyruklarda beklemeye ister istemez  katlanıyoruz. Ne var ki; artık  yerleşim merkezlerinde ATM lerin  daha sık olması gerekiyor. Bandırma ATM  haritasında şöyle bir dolaştım. Belli ki birçok semtte bu sıkıntı yaşanıyor. ATM lerin daha sık olması gerektiğini düşünüyor ve durumu ilgililerin duymasını istiyorum. 17 Günlük sözde tam kapanma süreci başladı. Sağlık veya başka özel nedenlerele mutlaka bir yerden bir yere gitmesi gereken insanlar var. Konu hakkında kimse net bilgi veremiyor. Ortada,  yolunu bulan birçok insan dolaşırken, gerçekten gitmesi gerekenler izin almakta zorlanıyorlar. E Devlet uygulamasına girmek mümkün değil. Yetkili olacağını düşündüğümüz kurumlardan kimseye fayda yok. Kulaktan dolma bilgilerle hareket etmek doğru değil.  Toplumun büyük bir kesimi zaten cahil.  Her işe aklı az çok erenler de büyük sıkıntı yaşıyorlar. Üç günlüğüne İstanbul' a gitmesi gereken bir yakınım izin alıp şu an evine dönemiyor. İşin kötüsü aynı durumda olup kalacak yeri olmayanlar var. Otellerde kalmak başlı başına bir sorun, izin almak için taksi tutup kurumlar arasında mekik dokumak ayrı sorun. Madem ki  toplum yararına bir karar alındı; uygulama şartları da net belli olmalı ve her kesime duyurulmalıydı. Lebaleb kongrelerden sonra  tatil beldelerine akın akın giden insanlar  hastalığın yayılmasından sorumlu olacaklardır. Hazırlıksız yakalanan tatil beldeleri, tatilcilere hizmet veremez durumdalar. Bu tatilin bir de dönüşü var tabii! Virüs, tedbirsizlik ve sorumsuzluk sonucunda her noktaya kolayca ulaşıyor. Onu, gidemediği yerlere de  biz taşıyoruz demek ki!  Bu gidişata kim dur diyecek?  
         Gelelim asıl konuma; bugün size uzun uzun horozlardan söz etmek geldi içimden. Umarım sıkılmazsınız. 
Ben öğretmen okulunu Denizli'de okudum. Denizli' nin horozları ne kadar meşhurdur bilirsiniz. Ben duymadım ama söylediklerine göre 15, 20  saniye aralıksız ötenleri varmış. Şehirde büyüdüğüm için horoz sesine çok alışkın değilim. Bu hayvan neden milleti uyandırmaya bu kadar hevesli , neden uyandırmayı görev edinmiş onu da anlamış değilim. Uykucu biri olarak sabahın köründe uyandırılmaktan da  hiç hoşlanmam. Ama hayvanın doğası bu; sabah demiyorum, sabaha karşı hatta daha yıldızlar görünüyorken başlıyorlar bağırmaya.  Şansıma ne diyeyim ki okulun tam karşısı; horoz çiftliği. Dediğim gibi daha sabah olmadan başlıyorlar bağırmaya! Biri susmadan diğeri başlıyor ötmeye. Allah'ım ötmek de ne ötmek! Neresinden çıkıyor bu ses, ciğerleri ne kadar hava  kapasiteli araştırmaya değer. Arkadaşlarımın hemen hepsi bu yörenin çocukları. Hepsi alışkın horoz sesine. Birgün sırf merakımdan çiftliği çeviren tele yaklaşıp yakından görmeye çalıştım bu hayvanı. Sesine göre; dana kadar bir horoz göreceğim sandım. Yok, öyle iri yarı birşey değil. Hatta çırpı bacaklı çelimsiz diyebileceğim bir hayvan. Tavuktan biraz iri. Ama sesi ile ünlü. Meraklıları var. Denizli horozu gibi ötüşüyle ünlü bir de Alman Berg horozu varmiş.   Çelimsiz dedim ama, kimbilir belki de ben çelimsizine rasladım.  İspenç horozları gibi özel dövüş horazları da var. Bunların boyuna bosuna aldanmamak gerek. Çok agresif bir yapıya sahipler.  Bir de hint horozu denen türü.  Mezun olup köyde çalışmaya başlayınca gördüm horozun irisini. Şamo aseel  türü. Kaslı, iri yapılı. Uzun kuyruklu, el kadar, kıpkırmızı ibiği var.  Tüyleri pırıl pırıl. Kasıla kasıla bir yürüyüşü var, çevresindekilere adeta meydan okuyor.  Neyse, kendi iri ama öyle bağırıp ortalığı kaldırmıyor, neme lazım, Allah'ı var. Günde bir saat kümesten dolaşsın diye salınıyor. Dolaşmazsa ayakları tutulurmuş. Onun  dolaştığı saatlerde, dolaştığı yerlerde bulunmak eceline susamak oluyor. Çoluk çocuk, herkes korkuyor ondan. İnanır mısınız koskoca kangal cinsi köpekler bile kıyı bucak saklanıyorlar horozdan. Kimi yakakarsa tepesine atlıyor, yoluk yoluk yoluyormuş. Birkaç kişiyi hastanelik etmiş. Böyle de bir sicili var. 
      Uyandırma işinin sabit görevlisi horozlar olmakla beraber, alarmlı saatlerimiz var artık. Horoz sadece sabahları uyandırma işini üstlenmiş. Oysa biz farklı zamanlarda da uyarılma gereği duyabiliyoruz.
     Tarih boyunca insanlar uyandırılma ihtiyacı duymuşlar. Yani; hemen gevşemeye, sorumluluğunu unutmaya, göz yummaya, görüp de görmemezlikten, yan gelip yatmaya  çoğumuz yatkınız. Bu nedenle insanların yarısı, yarı uykuda yaşarken, diğer yarısı  uyuyanları uyandırmaya çalışıyor.( Yanlış yaparsınız! Aldatılırsınız! Tufaya gelirsiniz! yaş tahtaya basarsınız! Soyulursunuz! Elinizdeki imkanları kaybedersiniz! ) diye bağıran bağırana!  Uyumaya meyilli olanlar, kimseye kulak asmıyor.  Art niyetli uyanıkların cepleri doluyor.  Yeşil alanlar rant uğruna imara açılıyor, kat kat binalar dikiliyor.  Cepler , cüzdanlar boşalıyor...  Pandemi var pandemi... Ü ürü üüüü!  Hastalanıyoruz , ölüyoruz  ü  ürü üüüüü!  Aşı olamadık, hastanelerde yoğun bakımlar lebaleb dolu, ü ürü üüüüüüü! Horozlar yırtınıyorlar, bağırmaktan sesleri kısılıyor. Bazıları, kesilip  pişirilip sofralarda paylaşılıyor...  Ülkemin siyah, beyaz, çilli, kınalı horozları ötmekten vazgeçmiyorlar. Yüreklerine, ciğerlerine, nefeslerine sağlık!
                                 ULVİYE KARA AKCOŞ-02-05-2021