Ağır Metal OSB'ye Başkanın Yanıtına Yanıt

AĞIR METAL OSB’YE BAŞKANIN YANITINA YANIT

Gündelik yaşam koşullarının bu kadar ağır seyrettiği ülkemizde ve şehrimizde “temcit pilavı” gibi ısıtıp ısıtıp Güney Marmara Ağır Metal Organize Sanayi Bölgesi ile ilgili düşünmek ve yazmak aslında benim de canımı sıkıyor. Ama bugün başımıza ne geldiyse uzun vadeli düşünmemekten, plansız programsız hareket etmekten, doğayı bize tahsis edilmiş dilediğimiz gibi kullanma düşüncesinden geldiğini unutmamak gerekiyor. Defalarca buradan Sayın Tolga Tosun’a kurulacak bu organize katliam alanıyla ilgili açıklama yapması çağrısında bulunmuştum. Sayın Başkan kamuoyuna değil ama Güney Marmara Dayanışma Platformundan bir arkadaşımızın kişisel bilgi talebine, biraz da yasal zorunluluktan dolayı, iki buçuk sayfalık bir açıklama göndermiş.

Açıklamayı benimle paylaşan arkadaşıma teşekkür ediyorum. Ben bilgileneceğimi kafamdaki soru işaretlerinin dağılacağını sanmıştım ama öyle olmadı tam tersine daha da arttı. Hatta bu güne kadar burada dile getirdiğim düşüncelerimde haklı olduğumu gördüm.

Açıklama Organize Doğa Katliamı bölgesinde kurulacak tesiste Bandırma Belediyesinin hissesinin gerekçeleriyle başlıyor. %6’lık hisse Kamu Yararı adına verilmiş ve benzeri şekilde Büyükşehir Belediyesinin ve Kaymakamlığında hissesi varmış. Burada sihirli sözcük “KAMU YARARI”. “Kamu yararı” ile başlayan her cümle ve uygulamanın meşruluğu ve sonuçları tartışılamaz. Tartışmaya kalkarsan işin sonu “vatan hainliği” suçlamasına kadar varır.

Başkanının açıklamalarında, kurulacak tesisin 2.2 milyon metrekare yani 2200 dekar olduğu ifade ediliyor. 40 bin dekar ifadesinin gerçeği yansıtmadığını vurguluyor. Cümlenin devamında ise zaman içerisinde plansız büyümenin önüne geçmek için yönetmelikle 40 bin dekarlık bir genişleme alanının alındığını söylüyor. Hangisi doğru diye sormayacağım. İkisi de doğru. Başlangıç için 22 bin dönüm ama tesisin genişleme alanıyla zamanla 40 bin dönüm olacağı ortada.

Yine Sayın Başkan OSB’nin kurulacağı bölgenin birinci sınıf tarım alanı olmadığını, sulak arazinin bulunmadığını, zeytinliklerin olmadığını belirttikten sonra mevcut arazinin “Marjinal Tarım Alanı” olduğunu söylüyor. Marjinal Tarım Alanı; “Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri ve dikili tarım arazileri dışında kalan, toprak ve topografik sınırlamalar nedeniyle üzerinde sadece geleneksel toprak işlemeli tarımın yapıldığı arazilerdir” diye tanımlanır.

Yani bu tanımlama ile evet bu bölge özel bir ürünün istediği toprak yapısına sahip değildir, topoğrafik yapı gereği eğimlidir, ama tanımlamada da belirtildiği gibi üzerinde geleneksel yöntemlerle de olsa tarım yapılmaktadır. Bu yöntemlerle insanlar yıllardır buraya yurt kurup geçimini sağlamıştır. Marjinal tarım alanlarına en fazla sahip iki ülkeyi örnek olarak göstermek isterim. Hollanda deniz seviyesinin altında kanallar ülkesi olarak tarımsal üretimde Türkiye’nin çok çok önündedir. Yine İsrail toprak ve su kaynakları itibariyle marjinal bir yapıdayken tarımsal biyoteknoloji konusunda dünyanın sayılı ülkelerindendir. Ülkede marjinal yapıda o kadar çok bölge ve tarımsal üretim yapılmayan alanlar mevcut ki “halk arasında bu yerler için tosbağanın …. bilediği yerler” denir. Yani Sayın Başkan böyle bir savunma gerekçesi üretmek ancak bir müteahit için makul görülebilir. Bir belediye başkanı hele “Halkçı ?” bir belediye başkanı için değil.

Sayın Başkanın açıklamalarında görüyoruz ki bölge MTA’nın yayınladığı haritaya göre aktif fay hattı üzerinde değilmiş. Ama bölgenin birinci derece deprem kuşağında olduğunu kabul ediyor. Bu açıklamadan benim koca kafam şunu anlıyor; eğer bir yapılaşma fay hattı üzerinde değilse korkmaya gerek yok. Deprem sadece o hat üzerinde yıkıcı oluyor. Hattın 3-5 metre uzağındaysanız korkmanıza gerek yok mu demek istiyorsunuz? Kurulacak alanın zemin etüdü ile ilgili çalışmaları incelediğimizde durum hiçte öyle değil. Çalışmada bölgenin zemininin gevşek olduğu, dolgu olduğu, kum ve siltli yapının egemen olduğu zeminin sıvılaşma potansiyelinin çok yüksek olduğu gibi daha pek çok bilimsel terimlerle yapılan açıklama sonrası bu bölgeye kurulacak tesisisin zemin çalışmalarının çok iyi yapılması gerektiği vurgulanıyor. Hatta raporun bir bölümünde bazı alanlarda heyelan riskinin olduğu belirtiliyor. Yine pek çok deprem bilimcisinin açıklamalarına göre Güney Marmara’da Edincik, Erdek, Kapıdağ Yarımadası, Gönen, Manyas, Biga, Yenice gibi daha pek çok alanın deprem riski açısından oldukça yüksek olduğu, bölgede aktif fayların çok yüksek olduğu belirtiliyor. Ama gel gör ki bizim OSB alanında aktif fay yok, olanlardan da etkilenmez !!! Zaten bize hiçbir şey olmaz. En fazla olsa ölürüz, başka ne olacak ki. Önemli olan kalanların yaşam standardının yükselmesi karlarına kar, rantlarına rant katması.

Başkan iki buçuk sayfalık açıklamasında itiraz ettikleri ve şerh düştükleri bir tek konuyu da belirtmiş. Kamulaştırma bedeli. Bakın burası çok önemli. (Bu cümlenin sahibi de ortadan kaybolunca nerenin önemli olduğunu unuttuk.) Elbette köylünün arazisinin yok pahasına el değiştirmesine gönlüm razı değil. Hatta benim halt yiyesice gönlüm köylünün arazisinin hiçbir zaman üretim dışına çıkmasına razı değil. Bu bölgede çok uzun zaman önce araziler el değiştirmeye başlamıştı. Kamulaştırma bedelinin itirazı en çok kime yaradı o da başka bir soru.

Kurulacak OSB alanı açıklamalardan öğrendiğimiz kadarıyla Manyas Gölü koruma sınırları dışındaymış. Çevre hassasiyetlerini önemsiyorlarmış Bagfaş da bu sınırların dışında ama soğutma suyunu gölden alıyor. Yine Sülfirik Asit fabrikası ve Bagfaş’ın baca gazlarından bölgedeki zeytin ağaçlarının etkilendiğini duymayan bilmeyen yoktur sanırım. En önemlisi de ekoloji kapalı bir yapı değildir. Bir alanda yarattığınız kirlilik sadece oranın sınırlarına hapsolmaz. Eğer öyle olsaydı bugün insan ayağının değmediği yerlerdeki canlılar, insan faktörlü kirlilikten ölmezdi. Yine öyle olsaydı buzullar erimez, ozon tabakası delinmez dünya zehirli bir çorbaya dönüşmezdi. Ama şükürler olsun ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yapamadığını Sayın Başkanımız Çevre Koruma Müdürlüğü kurarak yapma niyetinde. Bu niyeti Kadir İnanır’ mı bilmem ama bana inandırıcı gelmiyor. Çünkü bunun da gerekçeleri var. Bir iddiaya göre “34 milyar euroluk bir havuzu yönetmeye geliyoruz” diyen bir düşünce yapısının bu havuza zarar verecek uygulama içerisine girmesi mümkün değil.

Başkan açıklamanın son paragrafında kurulacak OSB’nin çevreci kimliğiyle öne çıkacağını “inovatif,” çağın gereklerini yerine getiren bir yapı olacağını, bölgenin nitelikli iş gücü açısından çekim merkezi olacağını gayet süslü sözcüklerle anlatmış.

Çağın gereği öncelikle tarım arazilerinin korunmasıdır Sayın Başkan. Çağın gereği içinde bulunduğumuz pandemi sürecinde “sürekli, sürdürülebilir ve sağlıklı gıdanın” önceliğini sağlamaktır. Çağın gereği doğaya yıkıcı olarak yaklaşmamaktır. Çağın gereği bu tesis sonrası yok olacak Gönen, Manyas, Biga ve Çanakkale ovalarının geleceğini korumaktır.

Son paragrafı okuyunca aha dedim; ABD’deki Silikon Vadisi’nin bir benzeri kuruluyor, halt yeme otur yerine dedim. Ama birden aklıma soğuk metaller ve onların öldürücü sonuçları geldi.

Son cümle “2040 yılı için öngörülen nüfus rakamları kentimize zenginlik katacak nitelikli işgücünün çekim merkezi olacak ve biz bu konuda gereken girişimlerde bulunuyoruz” şeklinde. Bir güldüm, bir güldüm ki sormayın gitsin.

“Sen beni güldürdün Allah’da seni güldürsün” dedim.

13-01-2021- BANDIRMA