4 Mart 2023 Yurtta ve Dünya'da Gündem

CHP'li belediye başkanlarının tutumunun önümüzdeki 3 ayın gündemini belirleyeceği bir hafta sonuna girerken sizin için seçtiğimiz çalma listesini dinleyerek güne başlayın.

• ‘Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ (EYT) kanun teklifi TBMM Genel Kurulu'ndan geçerek yasalaştı. Yasa, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onaylanarak Resmî Gazete'de yayımlanmasının ardından yürürlüğe girdi.

• TÜİK, Türkiye ekonomisinin (GSYH) 2022’nin 4. çeyreğinde çeyreklik bazda %0,9; yıllık bazda ise %3,5 büyüdüğünü duyurdu. Böylece, dördüncü çeyrek verisiyle birlikte yıllık ekonomik büyüme %5,6 seviyesinde gerçekleşmiş oldu.

• Ticaret Bakanlığı'nın yayımladığı verilere göre, Türkiye’nin şubat ayında verdiği dış ticaret açığı yıllık bazda %52,8 artarak 12,2 milyar dolara ulaştı. Şubat ayında ihracat yıllık bazda %6,4 azalarak 18,6 milyar dolar olurken, ithalat ise yıllık bazda %10,6 artarak 30,8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

• TÜRK-İŞ, şubat ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 9 bin 425 liraya, yoksulluk sınırının ise 30 bin 700 liraya yükseldiğini duyurdu. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti ise 12 bin 265 liraya yükseldi.

• TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu, CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır ve İYİ Parti Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'ın dokunulmazlıklarının kaldırılması yönünde karar aldı. Ancak deprem ve 14 Mayıs’taki seçim süreci nedeniyle Türkkan ve Başarır’ın dokunulmazlıklarının kaldırılması kararlarının TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmemesi eğiliminin olduğu öğrenildi.

• Türkiye İşçi Partisi (TİP), Kahramanmaraş'ta meydana gelen depremlerde ihmalleri olduğu iddiasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan da dahil olmak üzere 27 hükümet yetkilisi hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.

• Jeofizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan başlatılan soruşturmada gözaltına alındı.

• İzmir'den yola çıkan ve yaklaşık 200 düzensiz göçmeni taşıyan bir tekne, İtalya'nın güney karasularında battı. Aralarında Afganistan, Pakistan, Somali ve İran vatandaşlarının da bulunduğu en az 64 düzensiz göçmenin hayatını kaybetti. Olaya ilişkin biri T.C. uyruklu üç kişi tutuklandı.

• Yunanistan’da gerçekleşen tren kazasında 40'tan fazla kişi yaşamını yitirdi, 130 kişi de yaralandı. Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis olayın ardından istifa etti.

• Çin, ABD merkezli OpenAI’ın yapay zeka sohbet robotu ChatGPT'yi, "propaganda yapmak için kullanılabileceği" endişesiyle yasakladı. Uzmanlar, robotun Çin Komünist Partisi karşıtı yanıtlar üretmesi nedeniyle yasaklandığını değerlendiriyor.

• Speedtest'in ocak ayı verilerine göre, Türkiye 30,98 Mbps mobil internet indirme hızı ortalaması ve 13,10 Mbps yükleme hızı ortalaması ile mobil internet hızı sıralamasında 65. sırada yer aldı. Mobil internet hızı konusunda ortalama bir performans göstererek gelişmiş ve gelişen ülkelerin çoğunun gerisinde kalan Türkiye, sabit internet hızında ise 107. Sırada yer alıyor.

• BTK kararıyla 21 Ekim'de erişime engellenen Ekşi Sözlük, ilk olarak erişİme açıldı; ancak karara yapılan itirazı inceleyen 5. Sulh Ceza Hakimliği, Ekşi Sözlük'e erişim engelleme kararını kesin olarak onayladı ve Ekşi Sözlük'e erişim yeniden engellendi.

• Geçtiğimiz hafta oynanan Fenerbahçe-Konyaspor maçında taraftarların tribünde yaptığı “Hükümet istifa” tezahüratlarının ardından, bu hafta oynanacak Kayserispor-Fenerbahçe maçına yönelik olarak Kayseri İl Güvenlik Kurulu'nun aldığı Fenerbahçe taraftarlarının maça alınmaması yönündeki karara, Kayseri 2. İdare Mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı getirildi. Kayseri Valiliği tarafından yapılan itirazı kabul eden üst mahkemeden, yeniden Fenerbahçe taraftarlarının alınmaması yönünde karar çıktı. Fenerbahçe Kulübü ve avukatlarının bu karara da itiraz edeceği öğrenildi.

Akşener’den Altılı Masa’ya rest

Perşembe akşamı Altılı Masa toplantısının ardından gece 03.30’a dek kurmaylarıyla toplantı yapan, dün de partisinin Genel İdare Kurulu’nu toplayan İYİ Parti lideri Meral Akşener, önemli açıklamalarda bulundu.

“Dayatmaya mecbur bırakıldık”
"Geldiğimiz noktada İYİ Parti bir kıskaca alınmış, bir dayatmaya mecbur bırakılmış, ölümle sıtma arasında bir tercihe zorlanmıştır. Buna boyun eğmeyecektir.” diyen Akşener, “2023 yılında milletimiz cumhuriyetimizin yıpratılan değerleri için, demokrasimiz için, bir büyük mücadele verirken ceketimi assam aday ederim diyenlerin karşısında da dimdik durmaya devam edeceğiz. Bizim seçimimiz dün de belliydi, bugün de belli. Karşımıza kim dikilirse dikilsin bizim itirazımız, mücadelemiz dün de aynıydı, bugün de aynı. Biz milletimize bir sör verdik. Milletin sesini bastıran değil, duyuran olacağımıza söz verdik. O iradeden korkan değil güç alan olacağımıza söz verdik.” ifadelerini kullandı.

Akşener sözlerine şöyle devam etti:

“Biz bu günlere kirli pazarlıkları reddederek geldik. Bu doğrultuda siyasetimizin merkezine milletimizi alıp memleketimizi il il, ilçe ilçe gezdik. Nasıl ki dinlediğimiz dertleri, şikayetleri not edip milletimizin sesini duyurduysak iktidara, bizden, muhalefetten olan beklentileri de karşılamak, duyurmak için çalıştık. Biz, İYİ Parti olarak demokrasi inancımız gereği ortak akıl ışığında sorun ve çözümleri konuşabilmeyi aklın gereği gördük.”

“Şahsi hırslar Türkiye'ye tercih edildi”
"Tüm farklılıklarımıza rağmen, Türkiye için ortak dertlere yönelik güçlendirilmiş parlamenter sistem, anayasa değişikliği teklifi gibi birçok konuda mutabakat sağladık. Dün ortak adayın kim olacağını tartıştık. 5 siyasi parti tek ismi dile getirerek Kılıçdaroğlu'nun adaylığı görüşünü beyan etti. Biz 3 yılı aşkın sokaklarda sıklıkla duyduğumuz, tüm anketlerde de uzun süredir Sayın Erdoğan'a karşı açık ara kazanan iki isim konusunda görüşümüzü beyan ettik. Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu'ydu. Anladık ki küçük hesaplar 85 milyonun kazandığı kutlu bir zafere tercih edilmiştir. Şahsi hırslar Türkiye'ye tercih edildi."

“Altılı Masa millet iradesini yansıtma vasfını kaybetmiştir”
“Üzülerek söylüyorum ki Altılı Masa, millet iradesinin kararlarını yansıtma vasfını kaybetmiştir. Bu masa ortak akıl platformu olmaktan çıkmış. Alternatiflerin kara listeye alındığı bir noter masasına dönüşmüştür.

Ne bir kumar masasında ne de bir noter masasında olmayacağız. 85 milyonun geleceğini tehlikeye atmayacağız. Cumhuriyetimizin yeni asrını göz göre hiç etmeyeceğiz. Milletimizin kazanma ümidini yok etmeyeceğiz.”

Belediye başkanlarına çağrı
“Sayın Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'na çağrıda bulunmak istiyorum. Değerli başkanlarım, siz milletin iradesi ile seçildiniz. Tüm engellere rağmen çok çalıştınız. Milletimizi enkazından altında bile yalnız bırakmadınız. 

Çok kritik bir kırılmanın eşiğinde millet sizi göreve çağırıyor; size de ateşten bir gömlek giyme vazife kılınmıştır. Bu vazife reddedilemez, görmezden gelinemez bir vazifedir. Bu çağrının sahibi millettir. Bu karar milletindir. Bu saatten sonra bizlere düşen bir seçim yapmaktır. Ya şanlı mücadelede milyonlarla yürüyeceğiz ya da trajik hikayede figüranlık yapacağız. Ya tarih yazacağız ya tarih olacağız.”

Kılıçdaroğlu'ndan cevap
Meral Akşener’in açıklamalarının ardından, “Yolumuza devam ediyoruz arkadaşlar” diyen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Hiç merak etmeyin, bütün taşlar yerine oturacak.” değerlendirmesinde bulundu. 

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş ile TBMM'de görüşen Kılıçdaroğlu, basına kapalı gerçekleşen 40 dakikalık görüşmenin ardından TBMM'deki makamına geçti.

Kılıçdaroğlu, Twitter'da paylaştığı videoda ise "Biz bu yola çıkarken Halil İbrahim sofrasından bahsettik. Bu sofrada siyasi oyunların, nezaketsizliğinin, Erdoğan dilinin olmaması gerekirdi" şeklinde konuştu. "Her şekilde Erdoğan’ı yeneceğiz" diyen CHP lideri, "Halkımız kaygılanmasın, biz her şekilde Erdoğan’ı da Erdoğan’ın propaganda makinasını da yeneriz, yeneceğiz” ifadelerini kullandı.

CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Akşener'in açıklamalarıyla ilgili olarak bugün saat 13.00'te olağanüstü toplanacak. Bu toplantının ardından, Millet İttifakı'nın İYİ Parti haricindeki üyelerinin de saat 17:00'de Saadet Partisi ev sahipliğinde toplanacağı bildirildi.

Belediye başkanlarından ilk yorum
İYİ Parti lideri Meral Akşener'in açıklamalarının ardından bir araya gelen Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, yaptıkları ortak açıklamada "Bugüne kadar yaptığımız açıklamalarda Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun iradesi dışında hareket etmeyeceğimizi belirtmiştik. Aynı çizgideyiz." ifadelerini kullanırken; Ekrem İmamoğlu "Millet İttifakı halkımızın içinden geçtiği zor bir dönemde ağır bir sorumluluk alarak devleti etkin ve demokratik toplumu huzurlu ve zengin kılma iradesiyle kurulmuş bir siyasi birliktir. Milletimize çaresiz, umutsuz ve yalnız olmadıklarını göstereceklerine inanıyorum. Temennimiz, Millet İttifakı’nın tüm paydaşlarıyla yoluna devam etmesidir." şeklinde konuştu.

Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde AKP’nin meclis çoğunluğunu alarak iktidara gelip, Acil Eylem Planı çerçevesinde konut seferberliğini açıklamasının ardından 20 yıldan fazla zaman geçti. Konut seferberliği ve planlı kentleşme hedefiyle 58. hükümet ve ardından gelen AKP hükümetleri kamunun konut üretiminde rolünü arttırmayı ve özel sektörü kamu destek ve regülasyonlarıyla teşvik etmek suretiyle depreme dayanıklı ve planlı kentler yaratmayı, dar gelirlilerin ucuz ve güvenli konuta erişimini arttırarak barınma sorununu ve bu sorunun tezahürü olan gecekondulaşmayı çözmeyi ve bu hedeflere ulaşırken ekonomik büyümeyi ve istihdamı arttırmayı vadediyordu. 

Peki 20 yılın ardından ülkenin dört bir yanı şantiye dönmüş, milyonlarca konut üretilip, ülke kaynaklarının ciddi bir kısmı inşaat sektörüne aktarılmışken bu vaatlerin neresindeyiz? Henüz resmiyete dökülmemiş olsa da yıkılan binlerce binanın enkazında can vermiş muhtemelen yüz bine yakın insan, daha fazla yaralı, neredeyse haritadan silinmiş mahalleler, kentler. Bir diğer deprem bölgesi olan İstanbul ve çevresinde riskli yüz binlerce bina, yıllar içerisinde imar hakkı verilerek yapılaşmış yüzlerce toplanma alanı, yine bir deprem anında son derece işlevsel olacak kent içindeki askeri arazileri üzerinde tek tek yükselen lüks konut siteleri; 2018 yılından beri defalarca uzatılan imar barışıyla yasallaştırılan riskli veya planları ihlal eden varsıl ve yoksul kesimlerin evleri, binaları. 

Depreme hazırlık es geçildi de vadedildiği gibi barınma sorunu çözüldü mü? Bunun da cevabı koca bir hayır. Dar gelirlileri kira öder gibi konut sahibi yapacağız diye çıkılan bu yolun sonunda orta sınıfın kirasını ödeyemediği, bir yılda ikiye katlanan kiralardan dolayı devletin mevcut kiracılar için kira artışını yüzde 25 ile sınırlandırmak zorunda kaldığı ama son kertede güvenli işi ve asgari ücretin birkaç katı maaşı olanların bile bugüne kadar yaşadıkları mahallelerde eve çıkamayıp taşınmak zorunda kaldığı bir emlak piyasası.  Aynı dönemde ev sahiplik oranının yükselmek yerine düştüğü ama bir yandan tam anlamıyla finansallamış küresel bir yatırım aracına dönüşen yüz binlerce lüks konutun boş durduğu kentler. Mesele sayısal bir büyüme ise inşaatın ekonomik büyümede ve istihdam artışında oynadığı söze diyecek bir şey yok. Peki nasıl bir büyüme nasıl bir istihdam yapısı? Emeğin milli gelirden aldığı payın her yıl düştüğü, çevresel yıkıma yol açan bir büyüme modeli. 

Kim peki bu binlerce cana malolmuş başarısızlığın sorumlusu? Türkiye’yi başkanlık sistemi adı altında yöneten sorumsuzluk rejiminin açıklamalarına göre kentsel dönüşüme itiraz edenler: İktidarın yürüttüğü kentsel dönüşüm modelinin yoksulları yerinden ettiği/edeceği, borçlandıracağı, gündelik hayatlarında önem teşkil eden sosyal ağları ve ilişkileri parçalayacağı, mekansal ayrışmayı derinleştireceği için itiraz edenler; kentsel dönüşümün deprem riskinin fazla olduğu yerlerde değil rant imkanın fazla olduğu yerlerde uygulanmaya çalışıldığını, dönüşümün birincil amacının sermaye birikimi ve transferi olduğunu, mega projeler yerine depreme hazırlığın öncelik taşıması gerektiğini söyleyenler; kapsayıcı ve adil bir dönüşümün yerelin katılımıyla mümkün olduğunu vurgulayanlar; tamamen mülk sahibi müteahhit pazarlığına bırakılacak bina/ada bazlı dönüşümün yapı yoğunluğunu ve yüksekliğini arttıracağını, plansız, denetimsiz ve kaliteli olmayan bir konut stoğu üreteceğini ya da emlak değerinin çok yüksek olduğu yerlerde gerçekleşeceğini dolayısıyla depreme dayanıklı kentler yaratmayacağını söyleyenler; yapı denetiminde meslek odalarının rolünü savunanlar…

Oysa cezai sorumluluk ancak adil yargılanma süreci sonucunda belirlenebilecek olsa da siyasi sorumluluğu saptamak için kerteriz alabileceğimiz basit bir ilke var. Yetki kimdeyse sorumluluk ondadır. Söz konusu kentsel dönüşüm olduğunda bu ilke sadece hükümetin ülkeyi kesintisiz 21 yıl meclis çoğunluğuna sahip olarak yönetmekten gelen genel sorumluluğunu değil kentsel dönüşümü hayata geçirmek için merkezde topladığı muazzam yetki ve kaynakların sonucu taşıdığı sorumluluğa işaret ediyor. Bu merkezileşme sürecinin ilk etabı Başbakanlığa doğrudan bağlı bir kamu idaresi olan Toplu Konut İdaresi'nin (TOKİ) bir dizi yasayla (bkz. 4966, 5162, 5273, 5582, 5609 sayılı kanunlar) yeniden yapılandırılmasıydı. AKP’nin ilk döneminde geçen bu yasalarla TOKİ’nin arazi stoğu on katına çıkmış, esas görevi dar gelirliler için erişilebilir konut sağlamak olan TOKİ özel sektörler birlikte üst sınıflara yönelik gelir paylaşımlı-kar amaçlı konut projesi üretme hakkına sahip olmuş, çeşitli alanlarda kentsel dönüşüm projesi yapma ve bu projeler içinn gerekli planlama yetkilerini elde etmiştir. Emlak piyasalarında hem arsa sahibi hem düzenleyici kurum hem de konut üreticisi olan TOKİ aynı zamanda mortgage piyasasında aktör haline gelmiş ve finansal kurumlara ortak olma imkanını kazanmıştır. TOKİ’nin açtığı kamu ihaleleri ise Sayıştay denetiminin dışına çıkarılmıştır. Kısacası, imar ve planlama mevzuatını birçok şehir plancısının vurguladığı üzerini delik deşik ederek istisnai bir planlama alanı yaratan, yerel yönetimleri isterse devre dışı bırakabilen merkeziyetçi, denetimsiz ve otoriter bir karar alma süreci başkanlık sistemine geçişten en az 10 yıl önce kentsel planlama alanında hayata geçmişti. Gerekçe on yıl sonra ülkenin tüm yönetim sistemini benzer yönde değiştirirken kullanılanla benzerdi. Depreme hazırlık gibi acil meseleler için hızlı ve efektif bir yapıya ihtiyaç vardı.

TOKİ’de toplanan yetkiler iktidarın kentsel dönüşüm modelini hayat geçirmek için yeterli olmadı ki 2011’de ikinci bir merkezileşme hamlesi yapıldı. Üçüncü köprü, yeni havalimanı, Kanal İstanbul gibi İstanbul’un kuzeyinde ormanların olduğu bölgenin imara açmaya yönelik “çılgın” mega projelerin AKP’nin seçim kampanyasının merkezine oturduğu Haziran 2011 seçimlerinin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kuruldu, Bakanlığaı eski TOKİ başkanı ve Erdoğan’ın belediye yıllarından beri sağ kolu Erdoğan Bayraktar getirildi. Ekim 2011’de gerçekleşen Van Depremi’nin ardından 2012 yılında depreme karşı dayanıklı kentler yaratma gerekçesiyle meclisten geçen 6306 sayılı Afet Yasasıyla yeni olağanüstü yetkiler merkezde toplandı, mevcut planlama mevzuatının dışına alınacak istisnai bir yasal çerçeve oluşturuldu. Bakanlar Kuruluna riskli alan ilan etme yetkisi verildi, risk alan ve binaların dönüştürülmesi sürecinde Şehircilik Bakanlığı her türlü planlama ve uygulama yetkisine kavuştu. Bunun yanı sıra yasa, bir önceki dönemde TOKİ’nin başlattığı projelere gelen tepki karşısında, müteahhitlerle mülk sahiplerini doğrudan anlaşarak bina ve ada bazlı dönüşüm faaliyetlerini de teşvik etmekte olup, bu proje alanlarında projelere itiraz edebilecek azınlığın mahkemeler yoluyla itiraz etme kanallarını da sınırlandırmaya çalıştı. 2/3 çoğunluğun olduğu binalarda mülk sahiplerinin bile hakları kısıtlandı. 2013 yılında yasanın hemen ardından konuştuğum bir Bakanlık yetkilisine bu yasal çerçevenin hak ihlallerine yol açabileceğini sorduğumda kendilerini kalp doktoruna benzetmişti. Nasıl ki hasta, doktorun bypass kararına itiraz etmiyorsa, vatandaşlar da canlarını kurtarmak için müdahale eden devlete itiraz etmemeliydi. Kısacası imar ve inşaat faaliyetlerinin önündeki her türlü engeli merkezileşme yoluyla aşmanın yasal altyapısı yaratıldı. 

Kentsel dönüşümün kurumsal çerçevesine dair bu kısa değerlendirme dönüşüm yetkisinin nerede olduğuna, dolayısıyla siyasi sorumluluğun kimde olduğuna dair şüphe bırakmıyor. AKP iktidarı her türlü yetkiyi elinde toplamasına rağmen ve bu yetkileri kullanarak milli servetin büyük bir kısmını inşaata aktarmasına rağmen vadettiği dönüşümü gerçekleştirememiştir. Bugün bir sene daha isteyen AKP yönetimi bugüne kadar yaptıklarından başka bir şey vadetmiyor. Yurttaşın sürece katıldığı, özerk kamusal bir denetimin olduğu, bilimin yol gösterdiği adil ve eşitlikçi bir model yok. Yaşanılan felaketin hesabını sorabilecek kurumsal bir mekanizma da yok. Bunun yerine hemen başlatılan ihaleler, seçimler öncesi semirtilip kampanya finanse ettirilecek müteahhitler, canlandırılmaya çalışılan Kanal İstanbul projesi var. Bu dönüşüm modeline itiraz eden İstanbul Şehir Plancıları Odası eski başkanı Tayfun Kahraman’ın, İstanbul Mimarlar Odası eski başkanı Mücella Yapıcı’nın ve Mimarlar Odası avukatı Can Atalay’ın tüm hukuk normlarını yerle yeksan eden bir yargılama süreciyle hapse atıldığı bir düzen var. Bizler içinse yurttaşların yönetenleri sorumlu tutabileceği bir rejimi kurmaktan başka çare yok…

• Keops Piramidi’nin (Kral Khufu Piramidi) içinde yeni bir gizli geçit keşfedildi. Mısır’ın başkenti Kahire’nin batısında yer alan Giza piramitlerinin en büyüğü olan ve Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri kabul edilen piramidin içindeki gizli geçidin kralın mezar odasına ulaştığı tahmin ediliyor.

• PEN Türkiye Yazarlar Derneği tarafından her yıl verilen Duygu Asena PEN Ödülü bu yıl üç kişiye veriliyor. 6 Mart Pazartesi günü  18.00 - 20.00 saatleri arasında Alman Kültür Merkezi Kütüphanesi’nde gerçekleşecek törende Gülseren Onanç, Pınar Selek ve Haluk Levent’e ödülleri takdim edilecek.

• Nilüfer Belediyesi Kütüphaneleri, yılın yazarı olarak Tomris Uyar’ı seçti. 2013’ten beri her yılı bir yazara adayan kütüphane, 2023 Yılın Yazarı’nı açıkladığı basın toplantısını deprem felaketi nedeniyle iptal ettiğini ve çalışmalarına devam edeceğini duyurdu.

04-03-2023/KAYNAK . APOSTO