Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul’dan Samsun’a

Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul’dan Samsun’a
* 13 Kasım 1918
* 16-19 Mayıs 1919
Yazan: Osman Öndeş 
GİRİŞ
 Bu makale 13 Kasım 1918 ve 16 - 19 Mayıs 1919 tarihlerine ait eksik, 
yanılgılı bilgileri, belgeler halinde doğru olarak vermektedir. Bu nedenledir ki, 
bilgiler, belgeler çok değerli olmalıdır!
 Bu makale “Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul’dan Samsun”a başlıklı 
eserimden özetlenmişltir. Konuyla ilgili tüm Osmanlıca belgeler bu eserde 
mevcuttur. Benden talep edilmesi halinde, tüm belgeleri we transfer olarak 
gönderebilirim.(osmanondes1931@gmail.com)
 Bu makale, 13 Kasım 18-918 günü bir sabotaj sonucu Haydarpaşa Garı ve 
çevresini berhava edenin İrlanda’ya yerleşmiş bir Ermeni doktor olduğuna 
dair bir İngiliz kaynağındaki bilgileri aktarmaktadır. 
 Mustafa Kemal Paşa’nın 13 Kasım 1918 günü Sirkeci’ye hangi deniz aracı ile 
geçtiği değil, İstanbul’a intikali ile başlayan mucizevi yeniden doğuşun ilk 
adımları önemlidir. Fakat nedense hemen pek çok yazar hangi araçla geçtiğini 
isimle vermeyi önemli saymış ve sıradan bir römorkörün adını kullanarak 
tarihin gerçekciliği karşısında yanlışı yayınlamışlardır. Bu dahi yetmemiş,
sıradan bir römorkör kahraman yapılmış ve Türk Loydu Başkanı tarafından 
“Onur Belgesi” verilmiştir! 
 Bu makale, Mustafa Kemal Paşa’nın Haydarpaşa’dan Sirkeci’ye hangi deniz 
aracı ile geçtiğine ait gerçekdışılığı da düzeltir. Kartal Römorkörü yakıştırmasını 
ve bunun birkaç kişinin algı yaratmaktan öteye geçmeyen bir işgüzarlığı 
olduğunu belgeleriyle anlatır.
 Bu makale Amiral Caltrophe’un 7 Kasım 1918 tarihli talimatını verir. Bu 
talimat mağrur İtilaf Devletleri adına işgal edilecek İstanbul’da neleri 
yasaklandığını maddeler. Bu maddelerde ayni zamanda tüm römorkörlere el 
konulduğu emri vardır ve der ki;
Madde 16- El konulacak gemilere römorkörler ve liman hizmet deniz 
vasıtaları (Mavnalar ) dahildir. 
Bu maddeyi o tarihe mevcut olmayan Kartal römorkörünü “Kahraman” ilan 
eden yanılgı sahipleri artık anlasınlar diye bilhassa Bold olarak belirtiyorum.
 Bu makale ayni zamanda aslında Seyr-i Sefain İdaresi arşivinde iken 
Bandırma Vapuru’nun fotoğrafının, halen akıbeti bilinmeyen ve kopyalarından 
birçoğu sahaflarda ve efemera müzayedelerinde ortaya çıkan fotoğraflar 
arasında olduğunu duyurmaktadır.
 Bu makale Bandırma Vapuru Süvarisi İsmail Hakkı (Durusu), Çarkçıbaşı Hacı 
Kadir Süleyman (Gür), II. Kaptan Üsküdarlı Tahsin (Dalaylı), Gemi Sökümcüsü 
2
Hüseyin İlhami (Söker)’e ait tüm doğru bilgileri belgeler vasıtasıyla 
yayınlamaktadır.
 Falih Rıfkı Atay’ın Pozitif Yayınları’ndan neşredilmiş “Batış Yılları” başlıklı 
eserinden bir alıntı yapmak isterim;“Atatürk devrimlerinin temeli layisizmdir.
İçtimai hürriyetler.. İkisine de hıyanet ettik. Biz bugün hikâyelerini anlattığım 
1908 Meşrutiyet havası içindeyiz. Hâlâ davamızın bir uygarlık davası olduğunu 
kavrayamayanların kurbanlarıyız.
“Bir defa vatanın yarısını kaybettik. Bir defa bütününü kaybettik. Battık!
Gökten Atatürk indi ve öyle bir kaos içinden çıktık. Onun vefatından yirmi beş 
sene sonra,…. Türk çocuklarını koca imparatorluğu batıran zihniyetle 
yetiştiriyoruz.
“Bir milletin aklını başına toplaması için Tanrı onu daha nasıl imtihandan 
geçirebilir?
“Gençlere Atatürk’ü vatan kurtarıcısı asker olarak göstermek yetmez. O asıl 
devrimleri ile kurtarıcı olmuştur.”
 Prof. Dr. Tolga Başak tarihî olayların belgelenmesi konusunda şöyle 
demiştir; 1
“Tarihî olaylar, tarihî kaynaklarla değerlendirilir. Kaynakların farklı 
ve çeşitli olması, olayların tarafsız, anlaşılabilir ve doğru bir şekilde 
yorumlanması açısından önemlidir. Bu nedenle tarihî olayları tanımlamada tek 
taraflı kaynaklardan ziyade çoklu kaynak değerlendirmeleri yapılmalı, tarihteki 
sorunsallar karşılaştırmalı okumalarla çözümlenmeye çalışılmalıdır.”
 Son derece önemli bir değerlendirmedir ve tarihi gerçekleri saptırmadan 
verebilmek adına asıl kaynaklara saygı duyulmalıdır. 
 Recaizade Mahmut Ekrem’in 1896’da yayımlanmış “Araba Sevdası” başlıklı 
romanındaki kahramanı Bihruz Bey, Üsküdar Vapur İskelesi’nde arabadan inip 
kayık iskelesine yürür. Otuz kadar kayıkçılar etrafını kuşatarak malûm olan 
lisan ve hareketleriyle, çığırtkanlıklara ve rahatsız etmeye başlarlar.
Bihruz Bey, İzmir Vapuruna gideceğini söyler ve evvelce tanıdığı kayıkçıya 
yönelir, iskeleden açılırlar.
Bihruz Bey sorar;
“Vapurun nerede olduğunu bilir misin?”
“Biz o vapurlara her saat müşteri götürürüz.. Hiç bilmeyiz olur mu?
“Bugün İzmir’e gidecek var mı?”
“Olmaz mı ya? Her hafta İzmir’e vapur var.. Hiç bilmeyiz olur mu?”
Kayıkçılar kürek çekmeye devam ederler..Bir vapura yaklaşınca kayıkçı;
“İşte İzmir vapuru. Salıpazarı’nın önünde yatıyor..”
“Hangisi?”
“Nemse vapuru, (Avusturya - Macaristan) dumanı çıkıyor daha! Görüyor 
musun?”
Kayıkçılar Bihruz Bey’i Alman Lloyd kumpanyasına ait Galatae isimli vapuru 
çıkarmışlardır. İzmir’e değil, Trabzon’a gitmektedir..Nemse değil, Alman 
vapurudur.
Bihruz Bey aradığını bulamaz ve sonunda kendini bekleyen ayni kayıkçılarla 
Üsküdar’a dönmek üzere yola çıkar.
Dönüş yolunda kayıkçı sorar;
“Yolcunu gördün mü?”
“Hayır! Görmedim..”
3
“Dün gitmiş olmasın?”
“Dün, İzmir’e vapur var mıydı?”
- Vardı ya! Dün Fransızın postası idi, bugün Nemsenin yarın da Moskof’un 
var...2
 Osmanlı limanları arasında yolcu ve yük taşımacılığı yapanlar hep yabancı 
bayraklı gemilerden oluşurdu. Onlar, mağrur ve gururlu İngiliz, Fransız, Alman, 
İtalyan, Rus, Yunan ve hatta zamanla Romanya ve Bulgar bayraklı gemilerdi. O 
devrin insanları yabancı bayraklı vapurla seyahat etmeyi kanıksamakla 
kalmamışlar, bir tercih ve övgü algısı haline getirmişlerdi.. Yabancı vapurların 
üstün rahatlığı ile övünür olmuşlardı!
 Prof.Dr. İlhan Ekinci’nin 3 Osmanlıda deniz ticareti konularında çok değerli 
çalışmaları yayınlanmıştır. Bunlardan biri “Osmanlı'da Yabancı Vapur
Kumpanyaları ve İmajları Hakkında” başlığını taşır ve der ki; “Reform sürecine 
yapacakları katkıdan dolayı Tanzimat bürokrasisinin yabancı vapur 
kumpanyalarına seleflerinden daha hoşgörülü yaklaşmış oldukları 
bilinmektedir. Fakat, yabancı vapur kumpanyalarının Osmanlı Devleti'ndeki 
görünümü Tanzimat’la değil, yirminci yüzyılın başında olgunlaşmıştır ve deniz 
ticaretini kapitülasyonlar, siyasî, ekonomik zaaf ve boşluklardan dolayı ele 
geçirmiş, Osmanlı gemicilik şirketlerinin gelişmesini önlemiş, kabotaja egemen 
olmuştur.
 “Yüksek kâr sağlayan Osmanlı limanları arasındaki ticaret dışındaki tüm 
deniz ticari faaliyetleri de Avrupa'ya doğru ve yönelik yapılmaktaydı. Osmanlı 
limanları arasındaki ulaşımda, İmparatorluk yıkılıncaya kadar artan yabancı 
hakimiyeti söz konusuydu. Bu faaliyetlerin aracı olan buharlı gemiler Osmanlı 
ülkelerinin veya sahillerinin birbirleriyle olan bağını değil, sahillerin Avrupa’nın 
önemli limanlarıyla olan bağını güçlendiriyordu. Bir yabancılaşma aracıydılar. 
Bu gelişmelerin yoğun olarak yaşanmaya başladığı dönem Tanzimat devriydi 
ve sonuçları itibarıyla da merkeziyetçiliği güçlendirmeyi hedefleyen devlet 
adamlarının amaçlarının tam tersi yönünde bir gelişmeydi.
 “Medeniyetin simgesi olarak yabancı vapurlar başka bir dünyaydı. Osmanlı 
sularında hatta limanında olunsa bile vapurlar, binildiğinde serbest (farklı) 
davranılan (davranılması gereken), adeta hukukî konumlarını ifade eden 
bayrağı çekilen ülkenin toprağı haline geliyorlardı. O ülkenin kültürü,
medeniyeti olan bu gemiler, binenlerin özenli davranışlar sergilediği, halkın, 
içinde uygulanmakta olan adet ve geleneklerine hazırlandığı, başka ülkelerin 
toprakları, özgürlük alanları gibi algılandı. Hatta duyulan hayranlıkla, özellikle 
büyük sahil şehirlerinde ekonomik, siyasî etkileri bir yana, etkin kültürün bir 
parçası haline geldiler. Başlangıçta, ilgi, hayranlık, uyandıran bu gemiler,
yüzyılın sonunda tepkilere, boykotlara maruz kalan, hareketleri 
sınırlandırılmaya çalışılan, kabotaj düşmanı, ekonominin önünde engel, posta 
tekelini ve güvenliğini zedeleyen unsurlar olarak algılanmaya başladılar.”
 Ahmet İhsan, “Matbuat Hatırlarım” başlıklı eserinde; “Meşrutiyet sonrası 
Türklerin iktisat gözlerini kapayan kalın perde kaldırmamış ise de, o karanlık 
perdenin arasını 1908 intkilabı açmıştır ve Cumhuriyet devri bu perdeyi
sıyırmıştır. Perde sıyırılınca etrafımızı saran ateşi çok iyi gördük, anladık.
Tehlike anlaşıldıktan sonra çaresini bulmak mümkündür. Uğraşa uraşa, 
4
sıkıntılar çeke çeke mutlaka bu fırtınadan kurtulacağız, benim inancım budur” 
diye yazmıştır. 4
 Yaşadığı devri şöyle resmeder; “İstanbul Başdefterdarlığı’nda bulunmuş 
olan büyükbabam Muhtar Efendi’den kalma Vaniköy’deki yalımızda ben 
dünyayı ilk görüp anlamaya başladığım vakit, aile doktorumuzun adı 
Andonaki, eczacımızın adı Petraki idi. Babamın sarrafı Artin idi. Bakkalımız 
Bodosaki, terzimiz Karnik, kuyumcumuz Garbis, berberimiz Yani idi. Yalımızın 
önünden kayıkla geçen tefeci Mişon, gevrekçi Yanko, yemişçi Vasil bize her gün 
mal satardı. Yalıda sandalcımız Dimitri idi, ayvazın adı İstapan idi; Bohçacımız 
Mannik Dudu idi. 
Biz, bu bir sürü yabancılardan alışverişi çok doğal buluyorduk. Paralarımızı 
onlara düşünmeden verirdik. Çünkü İstanbul’un Türkleri ya Mevleviyet 
Tahsisatı veya Arpalık Parası alan başı sarıklılardan, yahut maaşlı olarak 
kalemlerdeki memurlardan ve zabitlerden ibaret idi. Ticarete, sanayie, 
esnaflığa hakaretle bakardık. Bu işleri İstanbullu Beyler kendilerine lâyık 
görmezlerdi. İstanbul Türkleri hemen hep hazır yiyici idiler. Anadolu’dan ve 
Rumeli’den şehre gelen Türkler ise hamal, küfeci ve rençberlikten ileri 
geçemezlerdi ve bu zavallılara “Kaba Türk”, “Leblebici Türk” derlerdi. Bizi 
Boğaziçi’inden İstanbul’a indiren vapurların kaptanlarının hiç birisi Türk 
değildi..”
 Falih Rıfkı Atay ömrü boyunca tanık olduğu o yıllardaki cahilliği, cehaleti 
sayfalar boyunca anlatır. Bunlardan ibret alanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin 
yokluklardan nasıl bir yıldız gibi doğduğunu idrak edebilirler.
 Der ki; “Küçükten beri işittiğimiz ‘Biz adam olmayız’ sözü üzerinde gençlik 
ateşi ile tartışmalar yapıyorduk. Çocukluğumun bu son yıllarından kalma bir 
hatıram, aydınlardaki karamsarlığa karşı halk maneviyatının yerinde oluşuydu. 
Halk için bütün bozgunlardan ve kötülüklerden korkaklar, satılmışlar ve kötüler 
sorumluydu. Bir gün Rumeli Kavağı kahvesinde otururken ak sakallı bir 
balıkçılar ağasının toprak tabya üstündeki iri topu göstererek; “Bu toptan bir 
burada, bir Çanakkale’de var, üçüncüsü de İngiltere’deymiş” deyişindeki hâli 
şimdi de gözümün önüne gelir. Ona göre Rusya bir yana, bu top bir yanaydı.
 Biz son elli yıl içinde halkı yıktık. Osmanlı aydınlarından çok, biten eski tarih 
halkta destan olarak devam ediyordu. Bu halk maneviyatını ne Tanzimatçı 
padişah ve vezirleri, ne de Meşrutiyetçiler değerlendirebilmiştir.
 “Önce İstanbul’u ikiye ayıralım; Hristiyan ve Frenk semtleri, Müslüman 
semtler. Tanzimat’tan bu yana Hristiyan ve Frenklerde Batısal gelişmeler, 
Müslümanların da Saray ve Babıâli alafrangalığındaydı. Müslümanların çoğu 
hazne fıkarası, esnaf ve sokak takımı, Tanzimat çarşıları yüzde yüz 
Hristiyanların elinde. 1912’de bir Yunan vesikası bütün Osmanlı 
İmparatorluğu’nda bir tek Türk bakkal olmadığını yazmaktaydı. I.Dünya 
Harbi’ndeki millî iktisatçılık politikasına rağmen, Rumlar ve Ermeniler 
çekildikten sonra Anadolu çarşılarının nasıl kapandıklarını gözlerimle 
gördüğüme göre, bu vesika gerçeğe yakın olmalıydı.
 “Müslüman terzisi şalvar diker. Müslüman kunduracı mes, yemeni, takunya, 
nalın ve terlik yapar. Batı kılığındaki Müslümanların hepsi Hristiyan 
dükkanlarının müşterisidirler. Zengin dendiği vakit saray ve Babıâli büyükleri, 
rüşvetçiler yahut Hristiyanlarla Frenkler hatıra gelir…
5
 “Beyoğlu’nda bir İstanbul’lu Türk ‘Yerli’liğini kolayca hisseder. 
Dükkanlardan çoğu Türkçe konuşana cevap vermez, ancak ‘tenezzül’ eder. Yan 
sokaklardan bazılarının adları Fransızcadır ve Fransızca yazılmıştır. 
 “Karşı Türklerinin Türkçe konuştukları pek duyulmaz… Türklüğünden 
utanan, Türklüğünü saklayan biri ‘Alafranga’dır!
 “..Kendimize Türk demezdik. Okullarda Arab’a Arap, Arnavut’a Arnavut, 
Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik. Padişahın nöbetçileri, bekçileri, 
koruyucuları Arnavut, ağaları Zenci, Haremi Çerkez idi…
 “Pera Palas Oteli’nin geniş salon percere camı önünde koltuğuna gömülüp 
pipo veya sigarasını tüttüren ve gelip geçenlere yan bile bakmayan kırmızı 
yüzlü seyyah: En üstünü oydu.
 “Arkasında kâgir evlerinin açık kapılarından neşeli kadınlarını gördüğümüz,
hepsi iyi giyinmiş, rahat ve farklı Hristiyanlara gıpta ederdik. Müslüman 
semtlerinde fenerler sönerken, Hristiyan semtlerinde kaynaşma geç vakitlere 
kadar devam ederdi.
 “Yanlız yabancılar değil, çoğu bir yabancı uyruku ‘Himaye’ vesikası taşıyan 
Hristiyanlar da imtiyazlıydılar.
 “Kapitülasyonları henüz bilmezdik. Fakat Osmanlı polisinin ve hafiyelerinin 
ne Pera Palas, ne de Anadolu Demiryolları İdaresi kapısından içeri 
giremeyeceğini bilirdik. Hatta eğer Yunan uyruklu ise, Rum meyhanesinde de 
‘Dokunulmazlık’ içindeydiniz. Yabancıların zabıtası ve adliyesi konsolosluklardı.
 “Şapka puttan sonra gâvurluğun başlıca alâmeti (Simgesi) iken, bütün 
Müslümanların şapka önünde bir aşağılık duygusuna kapıldığını gösteren 
küçük tesadüfler gözümün önüne gelir.
 “Boğaziçi’ne işleyen Şirket-i Hayriye ve Adalar’a Kadıköy’ü ve Köprü’ye 
bağlayan İdare-i Mahsusa vapurlarında kaptanlar ve kamarotlar Türktendi. 
Kılıkları pek kötüydü. Hepsi kravatsızdı. Kravatlı, iyi giyimli Türk kaptan ve 
memurunu biz Anadolu Demiryolları’nın beyaz boyalı Haydarpaşa 
vapurlarında gördük. 
 ‘Ah bir ecnebi kumpanyası memuru olsak’ derdik. Tramvaylar, havagazı, su, 
limanlar, fenerler, rıhtımlar, ne kadar banka varsa hepsi yabancı, kadrolarının 
yüzde doksandan fazlası da Hristiyan idi, yahut kendi uyruklarındandı. Bütün 
devlet kadrosu, bu idarelerin besleyici peşin maaşına hasret çekerlerdi..
 “Semtler sayılı kabadayıların korkusu altındaydı. Esnafı haraca kesen bu 
kabadayılar, birtakım konakların da beslemeleriydiler. Efendileri adına 
korkutur, döver yahut vururlardı.
 ‘Bir gün Hristiyanlar gibi kâgir evlerimiz olmayacak mı?’ diye Rum ve 
Ermeni evlerine gıpta ederdik.
 “Bizim Şirket-i Hayriye vapurları, hatırlı kimseler için istiflerini bozmayarak 
o hatırlı kişileri ağır ağır vapura gelinceye kadar beklemek zorundaydılar.Ne 
vapur ve ne de yolcuları vaktinde gelirdi. Ayni efendilerin Kartal 
İstasyonu’unda (Anadolu Demiryolları’nın başkanı) Hügnen’in trenine doğru 
seğirtişleri görülecek şeydi. Yabancı şirketler Osmanlı rütbesini veya 
üniformasını tanımazlardı.”
 Sayfaların imkanları bu makalem özünde Mustafa Kemal Paşa’mızı 
minnetle anmak adına, hataların düzeltilmesi için arşiv kaynaklarına dayalı bir 
fırsat olmaktadır. Kaydedeceğim hatalar çok yan konular olsa da, hemen her 
6
yazar tarafından israrlı bir şekilde ön sıralara çıkarıldığından, tarihin 
gerçekliğini istismar etmektedirler. Umarım bundan sonra bu yanılgılar 
kullanılmayacaktır.
Bandırma Vapuru hakkında
 Bandırma Vapuru’nun Kymi adıyla olan ve aslında var olan fotoğrafı bir 
başka ülkenin denizcilik müzesi arşivindedir. Bu fotoğrafta Kymi adıyla 
Marmara’da sefer yaparken Erdek önlerinde kayalara bindirmişti. Oradan 
kurtarılmıştır.
Kymi adıyla Erdek önlerinde kayalıklara bindirmiş halde
ve kurtarma çalışmaları yapılırken. Tarih: 16 Aralık 1891.
Kaynak: Osman Öndeş arşivi.©
 İkinci fotoğraf gerçek Bandırma Vapuru’dur. Bu fotoğraf Seyr-i Sefain 
Fotoğraf Albümü’nde kayıtlı idi. Bu arşiv son yıllarından TDİ- Türkiye Denizcilik 
İşletmesi’nin Salıpazarı’ndaki bir ambarına yığılmış, karanlık, izbe bir depo 
içindeki çelik raflarda ve envanter dışı olarak duruyordu. Bu fotoğraflardan 
birçoğu zaman zaman Efemera Müzayedelerinde ortaya çıkmaktadır! Bu 
fotoğraflar 1926 ve 1927 yılı Seyr-i Sefain İdaresi Tarihçesi’nde de yer almıştır.
Böylece resmî kurumlar ve tarih yazarları doğru bir Bandırma fotoğrafına 
kavuşmuş olacağı gibi, karikatürist/ressam Salih Erimez’in çizdiği hayali ve 
aslıyla hiçbir ilgisi olmayan Bandırma Vapuru tablosu, umarım bundan böyle 
kullanılmayacaktır.
7
Bandırma Vapuru. Kaynak: Seyr-i Sefain İdaresi /TDİ Fotoğraf Arşivi.
 Yanlış kullanılan bir vapur fotoğrafı hakkında da açıklama yapacağım; 
Benzetildiğinden dolayı Gelibolu vapurunun fotoğrafı bazı eserlerde, 
makalelerde vs.’de Bandırma Vapuru diye yayınlanmaktadır. Gemiler dizayn 
bakımından birbirine benzeyebilirler, hatta ayni dizayna sahip seri halde birkaç 
gemi de inşa edilmiş olabilir.
Nitekim, çok usta bir resim sanatçısı olan Grafiker/Ressam Firuz Aşkın’ın, 
denizcilik ve gemiler çok değerli ressamı Cumhur Koraltürk’ün Bandırma diye
çizdiği yağlıboya tablolar gerçek Bandırma vapuru değil, Gelibolu Vapuru’dur. 
Ben de, Bandırma Vapuru fotoğrafının ortaya çıkmasından önce bu tabloları 
eserimde Bandırma vapuru diye kullandım ki yanlıştır!
 Gelibolu Vapuru; Kaynak- Seyr-i Sefain İdaresi TDİ Fotoğraf arşivi. 
Tarih 6 Eylül 1917, 
8
Saat 16.30 idi..
Müthiş bir infilak oldu..
Haydarpaşa Sabotajı’nın ilk saatleri. İnfilaklar diğer cephane sandıklarına
doğru yayılarak felaketi faciaya dönüştürüyor. Çevrede, ayrıca Doğu Cephesine 
gidecek Avusturya ve Alman Ordu birliklerine ait çadırlar vardır. Kaynak: 
Alman Devlet Arşivi./IWM-Imperial War Museum arşivi.
 Bu makalemde Haydarpaşa Tren İstasyonu ve çevresinde 6 Eylül 1917 
tarihinde gerçekleştirilen sabotajı Alman Devlet Fotoğraf Arşivi ve bu arşivin 
kopyalarını kendi arşivlerinde de muhafaza eden İngiliz Imperial War 
Museum’daki fotoğraflarla belgeledim. Amacım yanılgıları tarihin penceresi 
olan o anlara ait fotoğraflarla anlatmak. 
 Mustafa Kemal Paşa 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa’ya vardığında şöyle 
anlatımlar vardır; “İşgal güçlerinin gösteriş geçişinin sona ermesini Haydarpaşa 
Garı’nın köşesindeki çayhaneden çaresizlik içinde 3-4 saat seyretmek zorunda 
kalan Mustafa Kemal Paşa..” 
 Ben de soruyorum; “Ne çayhanesi?....”
 Haydarpaşa yıkıntı haldedir…
 İşgal Güçleri denilen İtilaf Devletleri harp gemileri Marmara’dan gelerek 
Büyükdere’ye kadar, hatta Moda Koyu’na kadar yayılarak demirleyecekler, 
bazı harp gemileri Karaköy / Galata Rıhtımı’ndan Tophane’ye kadar rıhtımlara 
aborda olacaklardır. Bu olay İstanbul’un işgalidir ve onlarca harp gemisinin ve 
yardımcı gemilerin demirlemesi veya rıhtımlara aborda olması muazzam bir 
olaydır. Haliyle saatlerce sürecektir. Özünde Osmanlı İmparatorluğu’nun 
başkenti İstanbul, 1453’den buyana ilk defa işgal edilmektedir.
 Böylesine muazzam bir işgal filosunun deniz trafiği bakımından güvence 
alınması adına, Sarayburnu - Kız Kulesi arasından Boğaz’a girişleri sırasında 
tüm diğer deniz araçlarının hareketi durdurulmuştur.
9
 Mustafa Kemal Paşa, yaveri Cevat Abbas ve kendisini karşılamaya gelmiş 
olan eski dostu Dr. Rasim Ferid (Talay) trafik açılıncaya kadar Haydarpaşa 
İstasyonu civarında beklemişlerdir. Bazı anlatımlarda “Haydarpaşa Garı’nın 
köşesindeki çayhaneden çaresizlik içinde 3-4 saat seyretmek zorunda kaldığı” 
dahi masal halinde tasvir edilmektedir. Bu durumda 6 Eylül 1917’de berhava 
olan Haydarpaşa Garı’nın bir köşesinde çayhane olduğu ve olmadığı 
hususunun nasıl hayalsi bir ekleme olduğu, okurun bu eserdeki fotoğraflara 
bakarak değerlendirmesine bırakılmaktadır.
 Haydarpaşa’daki cehennem, tarihin değer yargısına saygı amacıyla bu 
nedenle anlatılmış ve görüntülenmiştir! Bu felaketi planlayan İngiliz İstihbarat 
Servisi SIS veya M16’nın kurucusu Mansfield Cummins, Almanların 
Kreuznach’ta çıkan bir yangında ele geçirilen bir Alman gizli belgesi sayesinde, 
Türklerin Orta Doğu’da taarruz hazırlığında olduklarını öğrenmiş ve gerekli 
silah ve cephanelerin sevk edilmek üzere Haydarpaşa İstasyonu civarında 
stoklandığını da tespit etmişti. O kadar ki, asıl cephane depolarının yerlerini 
bile böylece öğrenmiş oluyordu. Şimdi sıra süratle bir casus bulmasına 
geliyordu..Haydarpaşa’yı hava uçurmak için aradığı casus İstanbul’da yaşayan 
ve Türklere kin güden birisi olmalıydı. Nitekim bir Ermeni doktor işine yaradı.
 Gizli İstihabarat Servisi - SIS’in ilk başkanı Mansfield Smith Cummins,
bacağındaki arazdan dolayı topallayarak yürüyen, kalın yapılı bir deniz subayı 
olarak tanındı. Ayni zamanda MI6’nin başkanıydı. Seçtiği casus adayı, yine
MI6’da Türkiye aleyhine casusluk yapmasını sağladığı İrlanda’lı Ermeni Doktor 
Roupin idi. Adını Fransıza benzetmek için George Roupin yaptılar. 
Sabotaj sırasındaki infilaklarden en az zarar gören binalar bile birkaç duvardan ibaret 
harabeydiler. Daha kenarlardaki hatlarda olan bazı vagonlar sağlam kalmış, benzin 
yüklü variller patlamadan etrafa saçılmıştı. Kaynak: Alman Devlet Arşivi./IWMImperial War Museum arşivi.
10
 “Roupin” soyadı, bir Fransız görünümü vermek amacıyla Ermeni Doktor 
George (Gevorg)’a takılmış yakıştırma bir soyadıdır. “Hasta Türk” olarak kayda 
geçmiştir! Hasta kelimesi, kin duyan anlamında kullanılmıştır.
Felaket çok daha hızlı şekilde yaklaşıyordu
 İngiliz tarihçilerin deyimi ile “Yanlış ata oynadı” denilen Osmanlı Devleti’nde 
Talat Paşa Hükümeti direnmeye çalışıyordu. Sadrazam Talat Paşa Eylül 
1918’de Almanya’nın Berlin kentini ve Bulgaristan'ın Sofya kentini ziyaret etti. 
Savaşın artık kazanılamayacağını anlayarak oradan ayrıldı. Nitekim Selanik 
Harekatı olarak da bilinen Makedon Cephesi’nde, General Louis Franchet 
d’Espèrey komutasındaki İtilaf Devletleri ordusu Eylül 1918’de ani bir taarruz 
harekatı başlatmış ve Bulgar Ordusu yenik düşmüştü. Bu yenilgi Bulgaristan’ın 
sonu oldu ve 29 Eylül’de ağır şartlar içeren bir ateşkes antlaşması imzalayarak 
Bulgaristan savaştan çekildi. Bulgaristan’ın teslim olması sonucunda Osmanlı 
Devleti ile müttefikleri arasındaki kara bağlantısı kesildi.
Haydarpaşa İstasyonu ve çevresi, sabotaj sonucu yanıyor ve
heryer harabeye dönüyor.. 
Kaynak: Alman Devlet Arşivi./IWM-Imperial War Museum arşivi.
 
Almanya muhtemelen ayrı bir barış arayışındayken, Osmanlılar da bunu 
yapmak zorunda kalacaktı. Talat Paşa iktidar partisinin diğer üyelerini istifa
etmeleri gerektiğine ikna etti; çünkü İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’ni 
I.Dünya Harbi’ne sürükleyenlerin hâlâ iktidarda olduğunu düşünürlerse çok 
daha sert şartlar dayatacaklardı. 
 5 Ekim 1918’de Osmanlı hükümeti İspanya aracılığı ile İtilâf Devletleri’ne 
barış teklif etti. Aynı günlerde Almanya ve Avusturya da benzer girişimlerde 
bulundular. Ancak Osmanlı Devleti’nin hem birinci teklifi hem 12 Ekim’de 
yaptığı ikinci başvuru cevapsız kaldı.
 13 Ekim 1918’de Talat Paşa ve hükümeti istifa etti. 14 Ekim 1918’de İttihat 
ve Terakkî politikalarına karşı olan Ahmed İzzet Paşa Sadrazam oldu. Bu 
hükümette Rauf Bey (Orbay) Bahriye Nâzırı olarak görevlendirildi.
11
 Sadrazam Ahmed İzzet Paşa’nın ilk icraatı İtilâf devletleriyle barışı tesis 
etmek için harekete geçmek oldu. Bu amaçla, Irak cephesinde Osmanlı 
Kuvvetleri’ne esir düşüp Büyükada’da ikamete tâbi tutulan İngiliz Generali 
Townshend’e İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında aracılık yapması teklif 
edildi.
 İngiliz General Charles Vere Ferrers Townshend bir ateşkes anlaşması 
yapması için Müttefiklerle görüşmek üzere görevlendirildi. İngiliz Kabinesi, 
Paris’te kararlaştırılmış mütareke taslağının İngiliz müzakerecilere iletileceği 
esnada savaş durumunu daha genel bir açıdan masaya yatırarak, Türkiye’nin 
savaş dışı kalmasıyla elde edilebilecek fırsatları ve bu doğrultuda ödenebilecek 
bedeli yeniden değerlendirme altına almıştı. Aslında İngiliz Kabinesi’ni böyle 
yeni bir değerlendirmeye iten gerekçe General Townsend’in Midilli’den 
gönderdiği telgraf oldu.5
Mondros Mütarekesi görüşmelerinin yapıldığı Agamemnon
muharebe gemisi. Kaynak:IWM arşivi.
Mondros Limanı’nda İtilaf Devletleri’ne ait harp gemileri
ve onlarca ticaret gemisi..Kaynak:IWM Arşivi.
12
 Olaylar hızla gelişiyordu; Hariciye Nezareti Müsteşarı Reşat hikmet ile 8. 
Ordu Kurmay Başkanı Sadullah Bey, müzakrelerde Bahriye Nazırı ve 
Müzakerelerde Osmanlı Devleti’ni temsil edecek olan heyetin başkanı 
Mehmet Rauf Bey’in siyasî ve askerî danışmanı olarak görev aldılar. Heyete 
kâtip olarak Saray Başkâtibi Ali Fuat (Türkgeldi) Bey’in oğlu Ali Bey seçildi. 6
 Mütareke heyeti gönülsüzce de olsa Sultan Vahdeddin tarafından onaylandı. 
Heyete verilecek talimatname zaten daha önceden Harbiye ve Hariciye 
Nezaretleri tarafından hazırlanmış olduğundan, Sadullah Bey dışında tüm 
üyeler 24 Ekim’i 25’ine bağlayan gece yarısı Bandırma’ya gitmek üzere Peyk-i 
Şevket torpidosuyla İstanbul’dan ayrıldılar. Heyetin son üyesi de Bandırma’da 
hazır bekliyordu. Bandırma’dan trenle hareket ettiler ve 26 Ekim şafak 
sökerken Muzaffer römorkörüyle İzmir’den çıktılar. Foça açıklarında bir İngiliz 
açık deniz mayın arama tarama gemisine geçtiler. Bir açık deniz balık avlama 
gemisi iken (Trawler) mayın tarama gemisine dönüştürülmüş bu küçük 
gemide I.Dünya Harbi öncesinde İzmir’de İngiliz yardımcı konsolosu olarak 
görev yapmış olan C.E. Heatcote Smith kendilerini karşıladı. Bu kişi Midilli’den 
Batı Anadolu’daki İngiliz istihbarat faaliyetlerini yönetmekteydi. Kısa seyahat 
süresince Türk heyetini etkilemeye çalışan sözler söyledi. Gemi Midilli 
Adası’nın Skala Kalloni Körfezi limanı’na vardı. Burada beklemekte olan 
Liverpool kruvazörüne aktarıldılar. Gemi hemen hareket etti ve 26 Ekim akşam 
saat 22.000 civarında Limni Adası’nın Mondros Limanı’na ulaşıldı. Türk heyeti 
ikamet edecekleri harp gemisi Agamemnon’a geçtiler. Burada Amiral 
Calthorpe tarafından İngiliz nezaket protokolünün tüm kuralları ile 
karşılandılar. Saatin geç olması ve deniz seyahatinin olumsuz etkilerinden 
dolayı Türk tarafının isteği üzerine ilk toplantının ertesi sabah yani 27 Ekim 
Pazar sabahı Saat 09.30’da başlaması kararlaştırıldı.
 Toplantıda Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Bey başkanlığında Hariciye Nezareti 
Müsteşarı Reşat Hikmet Bey, Askerî Danışman Yarbay Sadullah Bey ile 
Sekreter olarak Ali (Türkgeldi) Türk Heyeti olarak yeralırken, Koramiral Arthur 
Gough- Calthorpe başkanlığında, İngiliz Ege Filosu komutanı Tuğamiral M. 
Culme Seymour, Amiral Calthorpe’nin Kurmay Başkanı Komodor Rudolf Miles 
Burmester (I.Dünya Harbi son döneminde Büyük Britanya Akdeniz Filosu 
Komutanı ) ile iki İngiliz deniz subayı yeraldılar. 
 Görüşmelerin son oturumu için 30 Ekim akşamı Saat 21.25 itibarıyla tekrar 
bir araya geldiler. Müterekeyi uygulamaya yönelik karar metni ertesi gün (31 
Ekim) yerel saatle öğle vakti itibaıyle taraflar arasındaki savaş hali son 
bulacaktı. Saat 10.03 itibariyle Mütereke Metni taraflarca imzalandı ve durum 
telgrafla İstanbul’a bildirildi. Amiral Calthorpe da ertesi gün Londra’ya 
gönderdiği bir telgrafla görüşmelerin tamamlandığını ve imzalı metindeki 
maddeleri bildirdi.
 Rauf Bey başkanlığındaki Türk heyeti İngiliz kruvazörü Liverpool ile gece 
yarısı Mondros’tan ayrılarak İzmir’e döndüler ve Bandırma üzerinden 1 Kasım 
günü İstanbul’a vardılar. Yapılan açıklamalarda İngilizlerin Türklüğün yok 
edilmesine karşı oldukları, zannedilmesine rağmen memleketimizin işgal 
edilmeyeceği, İstanbul’a asker çıkartılmayacağı, tersanelerimizin işgal
edilmeyeceği, Adana’nın düşman eline geçmeyeceği gibi bir sürü pembe bir 
13
tablo çizilmesine rağmen, bunun tamamen hayalden öteye geçmeyen bir 
safdillik olduğu çok geçmeden ortaya çıkacaktı.
 İttihat ve Terakkî Partisi 1 Kasım 1918’de yaptığı olağan üstü kongrede 
kendini feshetti. Partinin üç lideri, savaşın muktedir adamları Enver, Cemal ve 
Talat paşalar gizlice ülkeyi terketmek mecburiyetinde kaldı.
 Memleket artan bir hızla işgal edilmeye başladı. İngiliz irtibat subayları 
Karasubayı Yarbayı Murphy, Yüzbaşı Hoyland ve Teğmen Dweik olmak üzere 
Çanakkale’ye geldi ve buradan kendisine tahsis edilen Basra ganbotu ile 
İstanbul’a intikal etti. Basra ganbotu 7 Kasım günü Galata’ta Karaköy rıhtımına 
yanaştı. 
 Heyetin görevlerinden biri tutsak olan İngiliz askerlerinin memleketlerine 
dönmeleri için gerekli uygulamaları sağlamak,Türk ordusunun silahsızlanması 
için gerekli emirleri iletmek ve Mondros Mütarekesi hükümlerinin uygulamaya 
başlatılmasını denetlemekti.
 Galata’da toplanan Rumlar tezahürat yaptılar ve “Yaşasın İngilizler” diye 
taşkınlıklarını artırdılar. Sayıları giderek artacak olan İtilaf devletleri heyetleri 
için hükümet Pera Palas ve Tokatlıyan Otellerinde 80 oda ayırtmıştı. 
6
 İrtibat subayı Deniz Yüzbaşısı Şevket Bey Amiral Calthorpe’un 
“Hükümetimden emir aldığımdan Yunan gemilerinin İstanbul’a gelmesini 
men edemeyeceğim. Osmanlı hükümetinin bir karşıklık çıkmayacağına 
meydan vermeyeceine eminim” cevabını aldığını iletti. Talimatlar, emirler 
birbiri ardından geliyordu; Türk harp gemileri ve tüm ticaret gemileri Haliç’e 
bağlanacaklardı. Türk harp gemilerindeki cephaneler çıkartılacak, ordu ve 
jandarma subayları dahil bütünüyle terhis olunacaktı. 
 7 Kasım günü Galata’ya yanaşan Arian isimli Fransız gemisiyle Kontrol 
komisyon görevlileri olarak 4 Fransız subayı kara çıktılar ve Beyoğlu’ndaki
Fransız Konsolosluğuna gittiler. 
 Amiral Calthorpe Bahriye Nezareti Nezareti’ne bir yazı göndererek 
durumun Türk makamlarına iletilmesi istedi. Bu yazısı bir talimattı ve 10 Kasım 
günü Salanik’teki İngiliz 28.ci Tümeni Gelibolu / Çanakkale bölgesindeki tüm 
tahkimatları işgal etmek üzere Galibolu Yarımadası’nda karaya çıkmaya 
başladılar.
Amiral Calthorpe’un gönderdiği yazı bir talimattı, kesin emirdi;
1-Mütarekenamenin 6. Maddesi uyarınca Osmanlı harp gemilerinin hangisi 
faaldir, nerede bulunmaktadırlar, mevcut görevleri nelerdir?
2- Osmanlı harp gemileri; Turgutreis, Yavuz, Muin-i Zafer, Hamidiye, ve 
Mecidiye ve bütün muhriplerin cephaneleri, torpidoları ve top nişangahları 
çıkarılacaktır / sökülecektir.
3- Geri kalan gemiler,yani torpidobotlar, ganbotlar, şalopalar ve bütün silahlı 
gemiler torpido ve cephanelerini ve üç funkluktan bütük topların 
nişangahlarını çıkartacaklar / sökeceklerdir.
4- Denizaltılar torpidolarını karaya çıkartacaklardır.
5- Mayın gemileri, mayın taşıyıcı gemiler ve mayın hizmetinde kullanılan 
gemiler mayınlarını karaya çıkartacaklardır.
6- Deniz zabıta hizmetlerinde kullanılanlardan başka bütün harp gemilerinin 
telsiz telgraf antenleri indirilecektir.
14
7- Karadeniz’de, Boğaziçinde, Marmara ve Çanakkale bölgelerinde bulunan 
bütün harp gemileri Haliç’e sokulacaktır. Haliç’e giremeyen gemiler müstesna 
olup, bu gemiler İzmit’e intikal edecklerdir. Bu gemilerin demir yerleri 
tarafımdan bildirilecektir.
8- İzmir’deki harp gemileri İzmir’de kalacaktır.
9- Deniz zabıta hizmetleri için en az sayıda gemilerin görevlerine devamına 
müsaade olunacaktır.
10- Haliç’e sokulan gemilerde ve İzmit Körfezi’nde demirleyecek gemilerde 
sadece muhafaza ve bakım amaçlı olarak personelin dörtte biri kalacaktır.
11- Gemilerde ancak bir aylık kömür ihtiyacını karşılayacak şekilde stoklama 
olabilecektir.
12- Gemiler Osmanlı sancaklarını arya etmiş (İndirmiş) olacaklardır.
13- Fransız Donanması’ndan ele geçirilen Turquoise denizaltısı Fransız 
bahriyesinden bir subayın İstanbul’a gelişinde, derhal teslim edilecektir.
14- Türk ticaret gemilerinin listesi, yük kapasiteleri, kömür taşımada kullanılan 
gemiler, Alman ve Avusturya ticaret gemileri, tarafıma ve Amiral Amet’e 
bildirilecektir.
15- Türkler veya Almanlar tarafından İtilaf Devletleri’nden müsadere edilen 
ticaret gemilerinin listesi ve bu gemilerin Türk limanlarından bulunup 
bulunmadıkları veya Türk mal sahiplerince seferde olup olmadıkları 
bildirilecektir. Bu ticaret gemileri mümkün olan en kısa zamanda İtilaf 
Devletleri’ne (Müttefikler) teslime hazır hale getirileceklerdir.
16- El konulacak gemilere römorkörler ve liman hizmet deniz vasıtaları 
(Mavnalar ) dahildir. 
17- Türk limanlarında sefer yapan Rus gemilerinin listesi bildirilecektir.
18- Müttefik Donanması’ndan sancak subayı veyahut kıdemli deniz subayı 
yetkisini taşıyan subaylar tarafından Osmanlı harp gemileri ilk fırsatta teftiş 
edileceği gibi, herhangi bir zamanda dahi teftiş edileceklerdir.
 Mondros Mütarekesi ile felakete maruz kalan Osmanlı İmparatorluğu tarih 
sahnesinden silinirken, kendini öz vatanında esarete düşme tehdidi altında 
gören Türk Milleti Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde örgütlenerek bir 
İstiklâl Savaşı ile vatanını esaretten kurtaracak ve yepyeni bir Türkiye 
doğacaktır.
 Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra İtilaf Devletleri harp 
gemileri için artık Çanakkale Boğazı’ndan İstanbul’a ulaşmanın yolu açılmış 
oluyordu.
 Rauf Orbay siyasi hatıralarında, “İngilizler bizi aldatmışlardı” diye yazmıştır;
“Bütün dünyaca sözünün ehli olmak geleneğinin canlı bir örneği sayılan İngiliz 
denizciliğinin en yüksek mertebelerine ulaşmış olan Amiral Calthorpe, daha bir 
ay evvel, Mondros’ta gözlerimin içine bakarak; ‘Karadeniz’e çıkmaları zarureti 
hâsıl olsa bile, Yunan harp gemilerinin kimseye görünmemeleri için Boğazdan 
yalnız geceleri geçmelerini temin edeceğim.’ diye bana kat’i teminat vermiş 
olduğu halde, şimdi Dolmabahçe önünde demirlettiği, ‘Averof’ da İstanbullu 
Rumlara ziyafetler çektiriyordu. Çeşitli vazifelerle uzun zaman aralarında 
bulunarak, her hallerini yakından görüp, ağır başlılıkları, çalışkanlıkları, 
dürüstlükleri ve bilhassa ahde vefakârlıklarıyla takdir ettiğim İngilizler, bunlar 
mı idi? Böylesine bir aldanışı, kendi kendime bir türlü izah edemiyordum”. 
7
15
Tarih: 3 Kasım 1918
Ve sonrası
Wersailles’de Almanya’nın teslim şartları görüşülürken.
Kaynak:IWM- Imperial War Museum arşivi.
 I.Dünya Harbi süratle Almanya’nın yenilgisi şekline dönüşmekteydi. Harbin 
kaderini belirleyecek olan stratejik anahtar ise asker idi. Almanya Ocak 
1918’de ABD Başkanı Woodrow Wilson’un “Fourteen Points - Ondört Koşul”
barış anlaşmasını kabul etmek zorunda kalarak ABD’ye kararını açıkladı. Ancak 
Alman Hükümeti savaşın kazanılamayacağını alenen kabul ettikten sonra bir 
ayaklama ve hatta bir devrim meydana geldi. Artık İtilaf Devletleri’nin ortaya 
koydukları teslim olma koşullarına direnecek halleri kalmamıştı. 28 Eylül 
1918’de ateşkes yolundaki kilit gelişme meydana geldi ve Alman askeri 
stretejisinin mimarı sayılan General Erich Friedrich Wilhelm Ludendorff, o 
akşam Hindenburg’a erken bir ateşkesin zorunlu olduğunu söyledi. Çare 
kalmamıştı; Hindenburg kabul etti. Balkanlar, Fransa ve Alman ordusundaki 
gelişmeler çöküşü daha da hızlandırdı.
Beklenen bir barış olsa da, bu Almanya’nın ve 
Osmanlı Devleti’nin teslim olması demekti!
 31 Ekim 1918’de Osmanlı Türkiyesi de ateşkes imzaladı. Almanya’da 
Donanma isyan etmişti. Kiel’de Harp gemilerinde ayaklanma başlamıştı. Harp 
16
gemileri Kiel’de mühimmat fabrikalarındaki işçilerle birleşerek Kızıl Bayrak 
açtılar. Bu ayaklanma Kuzey Almanya’ya kadar yayıldı. 9 Kasım 1918’de geçici 
sosyalist bir hükümet adı altında cumhuriyet ilan edildi, bu sırada Kaiser II. 
Wilhelm Almanya’dan sürgüne gitmişti. 
 Ekim 1918’de, Büyük Amiral Reinhardt Scheer, Alman Donanması’nın teslim 
edilmesini “Şerefsiz Barış” olarak ilan etmişti. Süratle Kraliyet Donanması’na 
mümkün olduğunca fazla zarar vermek üzere göndermek için onaylanmamış 
bir operasyon planladı. Bu şerefsiz barıştır diyordu!
 Bu şerefsiz barışı kabul etmeyen Alman Donanması bir zaman sonrasında 
sürgün edildikleri Scapa Flow’de intihar edecektir. 
Alman Donanması 21 Haziran 1919 günü Scapa Flow’da gemilerinin 
kinistinlerini, lumbuzlarını, ve su geçmez bölme kaportalarını açık bırakarak 
intihar etmişti. Kaynak: IWM- Imperial War Museum Arşivi.
 Nitekim İngiliz filosu tatbikatlar için Scapa Flow’dan ayrıldığında von 
Reuter emrini yayınlamıştır! Tüm harp gemilerinin kinistinleri, torpido 
kovanlarını ve lumbuzları açıldı ve gemiler yavaş yavaş batmaya başladılar. Bir 
kez daha İmparatorluk Almanyası bayrağı gemilerde dalgalanıyordu.
 Alman gemilerini denetlemek amacıyla Scapa Flow’da kalmış olan küçük 
İngiliz kuvveti, neler olduğunu anladığında, ana filoya haber verdi ve gemilerin 
bir kısmını kurtarmaya çalıştı.
 Scapa Flow'da tutulan 74 Alman gemisinden 52’si (veya yaklaşık 400.000 
ton malzemeye eşdeğer) beş saat içinde suya gömüldü ve bu, tarihte tek bir 
günde en büyük gemi kaybını temsil ediyordu. İngilizler gemilerini kurtarmak 
için yardımı reddeden dokuz Alman bahriyelisini öldürdüler ve on altısı 
yaralandı. 
 5 Kasım 1918 tarihli ve Sadrazam Ahmet İzzet Paşa tarafından bütün 
ordugahlara iletilmek üzere yirmi maddeden oluşan askerin terhis 
17
talimatnamesi yayınlandı. Mütarekenin uygulanmasına yönelik ilk icraatlardan 
birisi seferberlik zamanında oluşturulmuş olan Karargâh-ı Umumiye’nin 
lağvedilmesi oldu. 
 6 Kasım’dan itibaren ilk İtilaf Heyetleri’nin İstanbul’a ulaşmasıyla birlikte, 
Boğazlar’daki istihkamları ele geçirilmeye başlandı. Müttefik (İtilaf Devletleri)
Donanması’nın sorunsuz bir şekilde İstanbul’a ulaşmasının önü açılmış oldu. 
Bu süre içerisinde 200 kişilik bir Müttefik kuvvet Seddülbahir’e, 400 kişilik bir 
kuvvet de Kumkale’ye yerleştirildi. İtilaf Devletleri güçlerinin el koyma 
faaliyetleri çerçevesinde Harbiye Nezareti de çeşitli önlemler alarak, bazı 
mevki komutanlıklarını boşaltmasına dair emirler yayınladı.
 7 Kasım’dan itibaren İtilaf askerlerinin temsilcileri İstanbul’a ayak basmaya 
başladılar. Çanakkale’ye gelen İngiliz Heyeti’nden General Fuller ile 
Müstahkem Mevki Komutanı Albay Selahattin Adil Paşa arasında istihkâmların 
boşaltılmasına dair bir protokol hazırlandı. Bu protokol çerçevesinde İtilaf 
Donanması’nın güvenli bir şeklinde Boğazlar’dan geçişi için mayın arama 
tarama gemileri Çanakkale Boğazı’nda göreve başladılar. 
General Fuller çok yakında yetmiş seksen kadar savaş gemisinden oluşan İtilaf 
Filosu’nun (Müttefik) üç dört güne kadar İstanbul’a geleceğini belirtti. 8
 9 Kasım tarihli İkdam gazetesinin haberine göre, Harbiye ve Bahriye 
Nezaretleri bünyesinde vazife görecek olan İtilaf Heyeti’ne Türk basını çok 
büyük ihtimam göstererek, heyetlerin muhtemel çalışmaları hakkında haber 
ve yorumlara sayfalarında yer vermeye başladı. Yoğun bir basın ilgisi ile 
karşılaşan İngiliz ve Fransız Heyetleri, göreve başlamadan evvel Sadrazam 
Ahmet İzzet Paşa’yı ve daha sonrada Bahriye Nazırı Rauf Bey’i ziyaret ettiler. 
Ardından heyet Harbiye Nezareti’ne geçerek, Erkan-ı Harbiye Umumi Reisi 
Cevat Paşa ile görüştüler. 
 Büyük İtilaf Donanması’nın İstanbul’a beklendiği günlerde hükümet, başta 
İstanbul olmak üzere tüm yurtta asayişin sağlanması ve bu vesile ile olası bir 
işgale sebebiyet vermemek amacıyla diplomatik düzeyde derhal çalışmalarına 
başlayacaktı. Bu amaçla Bahriye Nazırı Rauf Bey, Amiral Calthorpe’den siyasi 
mümessil talep ederken, diğer taraftan İtilaf Devletleri Filosu ile birlikte Yunan 
Harp Gemileri’nin gelmesini ve İtilaf Güçleri ile birlikte bir işgalde 
bulunmalarını önlemek amacıyla derhal girişimlerde bulunacaktı. Bu görev 
kapsamında Mondros’ta irtibat subayı olarak görev yapan Yüzbaşı Şevket’e 
5/6 Kasım gecesi gönderilen bir telgrafla; İstanbul’un Müttefik Kuvvetleri 
tarafından işgalinin ancak içerde çıkabilecek bir karışıklık durumunda vuku 
bulacağına dair azınlıklar arasında bir kanaat uyandırılmaya çalışıldığını ve 
Patrikhane tarafından bu konuda çeşitli faaliyetler gösterildiğini, hükümet 
tarafından alınan çeşitli tedbirlere rağmen gayri müslimlerin silahla 
mukabeleye kararlı olduklarını ve bu suretle çıkacak karışıklıklar neticesinde 
şehrin işgaline müsaade edilmesinin doğru olmayacağını belirterek, İngiliz 
Filosu’nun İstanbul’a geleceği günün önceden haber verilmesinin temini 
amacıyla Bahriye Nazırı olarak Amiral Somerset Arthur Gough- Calthorpe’e bir 
yazı gönderdi. Ancak bütün bu girişimlere rağmen Bahriye Nezareti, Amiral 
Calthorpe’den istediği cevabı alamadı. Aksine Amiral Calthorpe 
“Hükümetimden alınan emir doğrultusunda Yunan gemilerinin İstanbul’a 
gelmesini men edemeyeceği…” içerikli telgraf gönderdi. 
18
 Bu girişimden bir sonuç alamayan hükümet, işgali önlemek veya en azından 
Yunan gemilerinin İstanbul’a gelmesine engel olmak amacıyla yeni bir 
teşebbüste bulunarak, Boğazlar ve Trakya Müttefik Kuvvetleri Kumandanı 
General Wilson’a ulaşmak amacıyla generalin irtibat subayı olarak 
görevlendirilen Kurmay Yüzbaşı Sadullah Bey’den konu ile ilgili olarak 
girişimlerde bulunmasını istedi. Sadullah Bey, Mondros’da Amiral Calthorpe ve 
General Wilson ile yaptığı görüşmeler neticesinde Yunan gemilerinin 
İstanbul’a gelmemesini bir kez daha rica etmesine rağmen, bu emrin 
değiştirilmesine imkân olmadığının açıklandığı bildirildi. Yalnız, Yunan 
gemilerinin Selimiye Kışlası açıklarında bırakılmak suretiyle İstanbul’dan biraz
uzakta bulundurulmasına muvafakat ettiğini de ifade etti. Bununla birlikte 
Yunan diplomatik çevrelerinin Londra’da birtakım teşebbüslerde bulunarak bu 
planı değiştirmeye çalışmalarının imkân dâhilinde olduğuna dair bilgilerin 
alındığı da İstanbul’a telgrafla bildirdi.
 İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgale hazırlandıkları artık kesinleşiyordu. 
İngiliz Harp (War) Bakanlığı, Amiral Calthorpe ve General Milne’e işgalin, 
İngiliz ve Fransız güçleri tarafından gerçekleşeceğine dair talimat gönderirken, 
İtalyanlar’a faal bir yetki verilemeyeceğini kaydetti.
 8 Kasım 1918’de Mütareke hükümleri çerçevesinde İtilaf askerleri, Boğaz 
istihkâmları ile başkentin sokaklarında görülmeye başlarken, çoğunlukla iç 
meselelerden dolayı, Ahmet İzzet Paşa Hükümeti istifa etmek durumunda 
kaldı. Yerine Tevfik Paşa Hükümeti kuruldu ve çok zor bir şekilde Meclis’ten 
güvenoyu aldı. Yeni hükümetin Hariciye Nazırlığı’na da Mustafa Reşit Paşa 
getirildi.9
 Mondros Mütarekesi'nden hemen sonra Müttefikler Osmanlı topraklarını 
işgal etmeye başladılar; 13 gün sonra, 12 Kasım 1918'de bir Fransız tugayı 
İstanbul’a girdi. Ertesi gün ilk İngiliz birlikleri şehre girdi. İstanbul işgal ediliyor 
ve İtilaf Devletleri tarafından bölüşülüyordu. 
Tarih 8 - 13 Kasım 1918 Günleri;
İtilaf Devletleri Harp Gemilerindan oluşan 
bir Donanma İstanbul’u işgal ediyor
19
Limni Adası Mondros Koyu’ndan hareket etmiş olan İtilaf Devletleri harp 
gemileri İstanbul’un işgali için Çanakkale Boğazı’ndan geçmekteler. En baştaki 
sancak gemisi HMS Superb kruvazörüdür. Kaynak: Imperial War Museum
Arşivi.
 Bahriye Nazırı Rauf Bey, Amiral Somers Arthur Gough-Calthorpe’e İtilaf 
Devletleri harp gemilerinin İstanbul’a ne zaman intikal edeceklerini bildirmesi 
konusunda bir mesaj gönderdi. Amacı İstanbul’da alınacak tedbirleri ve 
uygulamaları planlamaktı.
 Verilen cevap doğrultusunda Bahriye Nezareti’nden bir tamim yayınlandı. 
Bu tamime göre; İtilaf Devletleri harp gemlieri için planda gösterildiği üzere 
Dolmabahçe ve daha ilerilere şamandıralar atılacaktı. 
-13 Kasım 1918 Çarşamba günü sabah saatlerinden itibaren Karaköy 
Rıhtımı’ndan, Tophane-i Amire Rıhtımı dahil olmak üzere tüm rıhtımlar 
boşaltılacak ve bu rıhtımlara yanaşmış hiçbir gemi olmayacaktı.
- Sabah 07.00’den öğleden sonra saat 12.00’e kadar tüm deniz trafiği 
yasaklanmıştı. Bu saatler boyunca sandallar dahil Karaköy - Sarayburnu, 
Kızkulesi ve İstanbul Boğazı’na kadar denizde hiçbir deniz aracı sefer 
yapmayacaktı.
 Bahriye Nezareti’nden yapılan tebligat şöyleydi; “Bugün limanımıza Düveli 
İtilafiye Donanması muvasalat ve avdet edeceğinden donanmanın azimet ve 
avdetinde manevrasına halel gelmemek ve müsademe ve saire gibi kazalara 
mahal kalmamak üzere, sabahleyin sekizden badezzeval saat ikiye kadar 
İstanbul Limanı’nda her nevi sefain ve merakib-i bahriyenin mürur-u uburu 
(Gelip geçmesi) men edildiği ilan olunur.”
 Mondros Mütarekesi’nin ardından İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan harp 
gemilerinin İstanbul seferleri için hazır olmaları emri verildi. Kömür gemileri 
harp gemilerine aborda olarak tüm bunkerlere ikmal yapıldı. Diğer ikmaller 
tamamlandı. 9 Kasım günü akşamı artık hareket emrini beklemeye başladılar. 
10 Kasım 1918 Pazar günü Çanakkale Boğazı’na doğru pruva nizamında 
harekete geçtiler. 
 Sancak gemisi HMS Superb idi. Diğerleri; HMS Temeraire, HMS Lord Nelson 
(Sancak gemisi), HMS Agamemnon; Kruvazörler: HMS Canterbury, HMS 
Skirmisher, HMS Liverpool, HMS Sentinel, HMS Forward, HMS Foresight ve on 
muhrip idi. Fransız skadronu muharebe gemisi Condorcet’in sancak gemisi 
olarak yeraldığı muhabere gemilerinden ve kruvazörlerden oluşuyordu. 
Üçüncü pruva hattı İtalyan harp gemilerinden ve en son Georgios Averof 
muharebe gemisinin sancak gemisi olarak yer aldığı Yunan Harp gemilerinden 
meydana gelmişti. Bu harp gemileri; Georgios Averof, Kılkıs, Aeotos, Ierax ve 
Panthir idi.
20
Yunan Muharebe gemisi Georgios Averof ve Kılkıs Selimiye Kışlası ve 
Haydarpaşa önlerinde demirlemiş haldeler. Kaynak:IWM.
Mezarlıktan bezgin halde geriye bakan bir Türk paşası.. Kılıcı yok, Sadece kını 
kalmış! Ellerini umutsuzca iki yana açmış, geriye dönerek Marmara’dan 
İstanbul Boğazı’na süzülen İtilaf Donanması’na bakıyor..
Alaylı şekilde şöyle yazılmış; 
“Türklerin Avrupa’ya getirecekleri kıyametin sonu.. Kısmet!”.
Kaynak; The War Illustrated News, I. World War. C.II. Sf. 929.
21
 İtilaf Donaması harp gemileri 12 Kasım 1918 günü öğleden sonra 12.30’da 
Çanakkale Boğazı’ndan girmeye başladılar. Saat 17.00 civarında ise Marmara 
Denizi’ne ulaşmışlardı. Ertesi sabah saat 07.00’den itibaren İstanbul’un işgal 
edecek olan İtilaf Devletleri harp gemileri Boğaz’a giriyorlardı. Saat 08.00’den 
itibaren gemiler demirlemeye başladılar..
İtilaf Devletleri’ne ait İngiliz HMS Superb muharebe gemisi Karaköy 
Rıhtımlarına aborda olmuş halde. Kıç tarafında HMS Nelson ve Fransız Diderot 
rıhtıma aborda olmuş haldedir. Kaynak: IWM- Imparial War Museum. 
Fotoğraf: W.J.Brunell.
 13 Kasım 1918 tarihinde yerel saat sabah sekizde öncü 4 İngiliz 
torpidosunun ardından Donanma Komutanı Amiral Somerset Arthur GoughCalthorpe’un içinde bulunduğu “Superb Dretnotu” ve onları takiben 61 
parçadan oluşan büyük bir İtilaf Devletleri Donanması Dolmabahçe Sarayı’nın 
önünden geçerek İstanbul’a demir atmıştı. Kabataş, Beşiktaş, Ortaköy,
Büyükdere, Haydarpaşa, Kadıköy, Moda Koyu (Penelope Kömür ikmal gemisi), 
Fenerbahçe açıkları bir anda düşman gemileri ile dolup taşmıştı. İstanbul’a 
gelen bu donanmayı İtilaf Devletleri’ne ait iki uçak havadan desteklemişti. 
İşgal Kuvvetlerine ait harp gemileri İstanbul önlerinde.. 
 War Illustrated News C. X, 3413’üncü sayfasını da aynen kopyalıyorum. 
“Allied Flags Fly Proudly Off the Golden Horn- Müttefiklerin Bayrakları Gururla 
Haliç’in önlerinde Dalgalanıyor.” diyor! Fotoğrafların hepsi Haliç’in Galata 
kısmında ve Boğaza doğru olan gemileri vermektedir. 
22
Beş bacalı Fransız muharebe gemisi Concorcet ve (Altta) altı bacalı Waldeck -
Rousseau muharebe kruvazörü İstanbul Boğazı’nda demirlemiş olarak 
görülmekte. Kaynak: IWM- Imperial War Museum Arşivi. Fotoğraf:W.J.Brunell.
 İşgalcilerin harp gemileri İstanbul Boğazında demirlerken, askerî birlikler de 
Galata rıhtımlarına yanaşan gemilerden karaya çıkmaktadırlar. Donanmanın 
İstanbul’a intikali Çanakkale Boğazı’ndan başlayarak Marmara’daki mayınların 
temizlenmesi amacıyla, güvenlik sağlanıncaya kadar on beş gün gecikmiştir. 
Mayın temizleme görevini tamamlayan mayın tarama gemileri de İstanbul’a 
23
intikal etmiştir. Filonun bir kısmı Haydarpaşa’dan Adalar’a doğru Adaların 
önlerinde ve bazı yardımcı gemiler Yeşilköy önlerinde demir atmışlardır.
19 Mayıs 1919’a beş ay gibi bir zaman kalmıştır! Yürekler yakan, onurları 
karartan bir fotoğraf daha; Bu fotoğrafta İşgal Kuvvetleri Komutanı Fransız 
General Frenchet d’Esperey Constantinople’e varıyor! Arkasında selam veren 
deniz subayı Fransız Yüksek Komisyoneri Amiral Amet’tir. General Frenchet 
d’Esperey, İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Sir Henry F. M. Wilson ile 
el sıkışıyor. Solda geride süklüm püklüm, onurları yerlerde sürünen, koskoca 
Osmanlı devletinin yenik düşmüş talihsiz subayları ve sivil erkânı… Diğer 
fotoğrafta ise dışında kalan aşağılayıcı bir sahne daha vardır; Frenchet 
d’Esperey’i atı beklemektedir! Müttefiklerin Bayrakları Gururla İstanbul’da ve 
Galiçya’da Dalgalanıyor.”; (Altta) General Frenchet d’Esperey Merasim Birliği 
önünden geçiyor. Kaynak: The War Illustrated News, C.X, 3413’üncü sayfa.
 
24
 13 Kasım 1918’de General F.M. Wilson’un kumandasında karaya 2,616 
İngiliz, 540 Fransız, 470 İtalyan olmak üzere toplam 3,626 asker, çıkarılmıştı. 
Wilson bu birliklerin işgal tasavvuru ile değil askeri harekat için İstanbul’a 
geldiklerini bildirmişse de, işgal kuvvetleri İstanbul’un faklı noktalarına 
dağıtılmışlardı. İngiliz birlikleri Beyoğlu’nu ve Haliç’in kuzeyinden itibaren 
Karadeniz Boğazı’nın Rumeli tarafını, Fransız birlikleri İstanbul-Çekmece hattı 
ile bu bölgeden itibaren Marmara Denizi’nin Rumeli tarafını, İtalyan birlikleri 
ise İstanbul’un Anadolu yakası ile Marmara Adalarını işgal etmişlerdi. İngilizler 
Harbiye Mektebi’ni, Fransızlar İstanbul’daki Şehremaneti binasını, İtalyanlar 
ise Nişantaşı’nda Cevdet Paşa Konağı’nı işgal ederek karargah olarak 
kullanmaya başlamışlardı. Böylece İstanbul fiilen işgal edilmişti. 
13 Kasım 1918 sonrası günlerde Karaköy Kemankeş Caddesi’ndeki Çinili 
Gümrük Han, işgal güçleri adına Fransız Deniz Kuvvetleri Karargahı yapılmıştı. 
Bir tarafta Fransız bayrağı dalgalanırken, denize bakan tarafta “Base Navale 
Française” yazısı okunuyordu. Galata rıhtımları İngiliz ve Fransız harp gemileri 
tarafından Tophane’ye kadar işgal edilmişti. Kaynak: IWM- Imperial War 
Museum, Fotoğraf: W.J. Brunell.
25
İtilaf Devletlerine ait İngiliz muharebe gemisi HMS Caesar, Karaköy Rıhtımı’na 
aborda olmuş halde. Arkada HMS Lord Nelson muharebe gemisi ve 
bordalarına bağlamış muhtelif yardımcı gemiler yeralmakta..
Kaynak: IWM,Fotoğraf: W.J.Brunell.
 
Amiral Calthorpe’un talimatı üzerine Türk harp gemileri Haliç’te bağlandılar. 
Cephaneleri, torpidoları çıkartıldı ve nişangahları söküldü, telsiz antenleri 
indirildi. Fotoğrafta görülen Turgut Reis kruvazörü ve iskele bordasında Muin-i 
Zafer korveti vardır. 
26
Hareketten men edilerek Haliç’e bağlanan Türk harp gemilerinden Hamidiye 
kruvazörü ve diğer yardımcı harp gemileri Kasımpaşa Deniz Hastahanesi 
sahilinde kıçtankara bağlı olarak görülmekte. 
Kaynak:IWM- Imperial War Museum arşivi.
Tarih 13 Kasım 1918
Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da
 
Cevat Abbas Haydarpaşa’dan Sirkeci’ye geçişlerini şöyle anlatır;
“Atatürk’le ben askerî sevkiyatın bir köhne motörü ile
deniz ortasında yasalanan bu çelik ormanının içinden geçiyorduk”.
Kaynak: Cevat Abbas Gürer’in hatıratından.
27
13 Ekim 1918 gününden başlayarak Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a geldiği 
13 Kasım 1918’e kadar Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı konusundaki 
gelişmeler de adı gibi yıldırım hızıyla gelişmişti; 30 Ekim 1918’de Ahmet İzzet 
Paşa Yıldırım Orduları Grubu komutanlığı’na gönderdiği bir telgrafla, Liman 
Von Sanders’in komutayı Mustafa Kemal Paşa’ya devrederek İstanbul’a avdet 
etmesini bildirmişti. Bu telgrafında; 
“Yıldırım Ordu Grubu Kumandanlığı’na, 
Grup mıntıkasında bulunan bilumum Alman kıtaatıyla, münferiden memur 
Alman zabitan ve efradının derhal Dersaâdet’e sevk ve iadelerini zât-ı 
devletlerinden rica ederim. Bundan maada zât-ı devletlerinin de grubun emir 
ve kumandasını Mustafa Kemal Paşa’ya tevdi ederek Dersaâdet’e avdet 
buyurmalarını rica ederim. 30/10/34, Sadrazam ve Başkumandanlık Erkân-ı 
Harbiye Reisi Ahmet İzzet”.
 Ahmet İzzet Paşa gönderdiği telgrafla Mustafa Kemal Paşa’nın da 
bilgilendirilmesini istemişti. Liman Von Sanders 31 Ekim 1918 günü 
beraberinde bazı Alman subayı olmak üzere Adana’dan trenle hareketinden 
önce Mustafa Kemal Paşa ve Adana’da bulunan bütün subaylar kendisini 
uğurlamak amacıyla tren istasyonuna gelmişlerdi.
 7 Kasım 1918’de Ahmet İzzet Paşa 7.Ordu Kumandanlığı’na gönderdiği bir 
yazı ile müracaat halinde İskenderun’un boşaltılıp General Allenby tarafından 
tayin edilecek müddet zarfında teslim edilmesinin memleketin selameti için 
elzem olduğu bildirecektir. Ayni gün İrade-i Seniyye ile Yıldırım Orduları Grup 
Komutanlığı’nın ve 7.ci Ordu Karargâhı’ının lağvedilerek, Mustafa Kemal 
Paşa’nın Harbiye Nezareti emrine verildiği tebliğ edilecektir.
 Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı telgraf makinası başına 
çağırarak, İstanbul’da bulunmasının uygun olacağını ve Harbiye Nezareti 
tarafından Nihat Paşa’ya yapılan tebliğ ile bu cephedeki birliklerin 
kumandanlığına tayin edildiği tebliğ edilecektir. Mustafa Kemal Paşa kendisine 
yapılan tebligat üzerine Yıldırım Ordusu’na bağlı birliklere veda ederek 10 
Kasım günü özel bir terenle Adana’dan İstanbul’a hareket edecektir.
Mustafa Kemal Paşa Haydarpaşa’dan Sirkeci’ye geçiyor
 Tarihin ve o anların tanığı Yaver Cevat Abbas Haydarpaşa’dan Sirkeci’ye 
geçişlerini şöyle anlatır; “Atatürk’le ben askerî sevkiyatın bir köhne motörü ile 
deniz ortasında yasalanan bu çelik ormanının içinden geçiyorduk”.
 Bu gerçeği bilmemezlikten gelerek, Kartal isimli ve o tarihte mevcut 
olmayan bir römorkörle Sirkeci’ye geçti diye yazanlar olmuştur.
Hatta, elindeki bir defteri açarak fotoğraf çektirmek suretiyle kendini önemli 
göstermek isteyene de rastlanılmıştır. Cevat Abbas’ın “Askerî Sevkiyat” dediği 
“Harbiye Nezareti Askerî Sevkiyat ve Nakliyat, Muamelât Şubesi” dir. 10
16 Mayıs 1919’a kadar
İstanbul’daki günler
 Cevat Abbas Gürer Anıları’nda 11 19 Mayıs’ın hazırlık aşamasını, Mustafa 
Kemal’in Şişli’deki evinde tanık olduğu görüşmeleri ve bizzat katıldığı “Samsun 
Yolculuğu”na şu cümlelerle anlatmıştır;“Ciddiyet, samimiyet, vefa, sabır, 
tahammül, geniş görüş, derin duyuş, azim, irade, metanet, cesaret, fedakârlık, 
kahramanlık, kurtarıcılık gibi en yüksek insanî meziyetlerin o büyük adamda 
ortaya çıkışını ifade edecek olan hatıratımı göz bebeğimiz kadar 
28
benimsediğimiz Türk gençliğine 19 Mayıs Bayramı hediyesi olarak 
sunuyorum.”
Yunan hafif kruvazörü Kılkıs’tan Yunan kruvazörü Averof İşgal altındaki 
İstanbul’da. Kaynak: IWM arşivi.
İngiliz harp gemisi HMS Ceasar Tophane’de
şamandıraya bağlı halde. Kaynak- IWM Arşivi.
29
Samsun’a Giden Yol
 16 Mayıs 1919 Cuma günkü gazeteler, siyasi ölçü ve tercihleri içinde 
İzmir’in işgalini, İtilaf sansürünün tanıdığı standara göre veriyorlardı. Bazıları 
siyah çerçevelerle, bazıları beklenen neticeyi bildirircesine, bilhassa Rum ve 
Ermenice çıkanlar zafer başlıklarıyla sayfalarına taşımışlardı..
 Olaylar böyle bir hızla devam ederken, Mustafa Kemal de son hazırlıkları 
tamamlamaktadır. Mustafa Kemal Paşa başka ziyaretlerde de bulunmalıydı. 
Harbiye Nazırı’nı, Sadrıazam’ı, Dahiliye Nazırı’nı arar. Hiçbiri makamında 
değildir. Toplantı halinde olduklarını öğrenir. Sadaret bekleme salonuna alırlar. 
Mustafa Kemal Paşa’nın geldiğini duyan bazı nazırların da heyecanla salona 
geldiklerini görerek biraz şaşırırlar.
 Mustafa Kemal Paşa’nın sözleriyle devam edelim; “Bâb-ı âli’dekiler İzmir’in 
işgalinin şaşkınlığı içindeydiler. Kendilerine bu işgallerin devamının 
beklenmesini hatırlatmakla yetindim. Dünkü ve bugünkü kabulünde Padişah 
endişa içindeydi. Benim oralarda alacağım önlemlere karşılıklı mukavelelerle 
engel olacağımdan emin olduğunu söyledi.” 
Sonra Refet Paşa’ya dönerek sorar: “Rauf’a vapurun batırılacağı söylentisi 
üzerinde görüşlerini sordun mu?” 
 Refet’e verdiğim cevabı ona da tekrarladım; “Kaptanı çağıralım da rota ve 
öteki hususları beraberce kararlaştıralım.” dedi. İsmail Hakkı Kaptan geldi ve 
konuları teker teker ele aldık. Vapur Kızkulesi açıklarında (Sarayburnu - Sirkeci 
arası) idi. Ordu Müfettişi kadrosu, daha evvel vapurda toplanacak, daha sonra 
Mustafa Kemal, Refet ve yaverler Bahriye Nezareti’nin tahsis edeceği motorla 
gemiye çıkacaklardı.
Bandırma Vapuru Hazırlanıyor
 Kaptan İsmail Hakkı kumandasında Samsun seferine çıkmak üzere 
Bandırma Vapuru’nun ikmali yapılır ve Sarayburnu’na yakın bir şamandırada 
beklemeye başlar. 
Mustafa Kemal Paşa şöyle anlatır; “Karargâhımızdan olanlar belirlenen saatte 
rıhtımda toplanmış olacaklardı. Otomobil kapımın önünde idi. Evdeki vedaları 
bitirmiştim. Tam o sırada gelen bir dostum aldığı bir habere göre, benim ya 
hareketime müsaade edilmeyeceğini, yahut vapurun Karadeniz’de 
batırılacağını söyledi. Yıldırımla vurulmuşa döndüm. Daha sonra vaktiyle uzun 
müddet yanımda çalışan bir kurmay subay da gelerek, maiyetinde çalıştığı 
Damad’dan ayni şeyleri öğrendiğini bildirdi. Bir an yalnız kaldım ve düşündüm. 
Bu dakikada düşmanların elinde idim. Bana her istediklerini yapamazlar 
mıydı? Beynimden bir şimşek geçti. Tutabilirler, sürebilirler, fakat öldürmek! 
Bunun için beni Karadeniz’in coşkun dalgaları arasında yakalamak lazımdır..
 ...Hemen karar verdim, otomobile atlayarak Galata rıhtımına geldim. 
Baktım ki, rıhtıma yanaşmış olacağını sandığım vapur uzaklardadır. 
Sandallarla vapura gittik.
 … Yirmi yedi yıllık ihtiyar kaptan demir aldırmaya başladı.. Ben kaptan 
köşkünde idim. Subay ve askerler dışarı çıktılar. Hareket ettik.”
30
Osmanlı Donanması harp gemileri gibi, ticaret gemileri de Amiral Calthorpe’un 
tebliği (Emirleri) doğrultusunda Haliç’te bağlandılar. Kaynak: IWM- Imperial 
War Museum Arşivi. Fotoğraf: W.J.Burnell.(Imperial War Ministry Resmî 
fotoğrafçısı).
 
 Gemi Süvarisi İsmail Hakkı Kaptan halatın şamandıradan fora edilmesini 
takiben gemiye yol verdi. Bandırma Vapuru’nda; gemi mürettebatı 23 kişiydi. 
Mustafa Kemal Paşa ile kurmay heyeti 25 kişiydi. Çavuş, onbaşı, neferlerden 
oluşan 23 erat listesi ile birlikte gemide 71 kişi vardı! 
Bu kapasitedeki bir vapur için bu son derece büyük bir rakamdır. Kesinlikle çok 
meşakkatli bir yolculuk yapılmıştır. Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarını 
Bandırma vapuruyla üç günlük zor ve tehlikeli bir yolculuktan sonra Samsun’a 
götürmeyi başaran Kaptan İsmail Hakkı’nın,Ulus Gazetesi’nde yer alan 
anılarında Milli Mücadele’nin ateşini yakan bu yolculuğu hayli özet bir şekilde 
anlatmıştır;
12
31
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a varmasından 28 yıl sonra Ulus gazetesi 
birinci sayfasından başlayarak “O’nun nice sabırlar yüklü iç dünyasını 
“Milletinin bütün acıları Onun yüreğinde toplanmıştı” diye adlandırmıştır.
Ulus Gazetesi’nde yazı şöyledir; “19 Mayıs 1919, garip bir tesadüfle üç 19’u 
yanyana getiren gün, Türk milletinin kalbinde unutulmaz bir tarih olarak daima 
nakşedilmiş kalacaktır. 
 19 Mayıs 1919 günü, büyük ve şerefli bir milletin, asırlardan beri daima 
makus gitmekte olan talihini değiştirecek, Türk’e kendi büyüklüğüne lâyık yeni 
bir mukadderat yaratacak olan üst adam, tarihi ve heybetli misyonuna 
başlamak üzere Samsun’da karaya iniyordu. Yoksul bırakılmış mazlum milletin 
sayısız harplar ve yolsuzluklardan arta kalmış herşey gibi, küçük ve fersude bir 
tekne, Bandırma gemisi, bu büyük ve şanlı yolculuğu koynunda barındırarak 
dünya değer hamulesi ile günlerce Karadeniz’in kendi boyundan aşkın 
dalgaları ile çarpışmıştı. 
 Artık herşeyin kaybedildiğine inanıldığı bir sırada milletinin asalet ve 
cesaretinden kuvvet alarak, bütün dünyayı hayrete düşürecek muazzam bir 
tasavvuru dimağında taşıyan büyük adamla, onun şerefli seyahatine vasıta 
olan bu küçük gemi ne aşikar bir çelişki idi. Fakat, daha nice mücadele yılları 
türlü tezadlarla dolu geçecek ve bu tezadların içinden kurtuluş güneşi 
doğacaktı. Yedi mil süratle ve ufacık teknesi ile Karadeniz’in dalgaları ile boy 
ölçüşen bu gemi adeta kurtarıcının memleketin mütevazı imkanları ile giriştiği 
büyük ve çetin mücadeleyi sembolize ediyordu, denilebilir. Bu küçük gemi, 
erişebileceği en büyük şerefe kavuşarak, bir millet yaratacak ve bir vatan 
kuracak olan dahi adamı tam zamanında vatan toprağının en müsait parçasına 
çıkarmak suretiyle tarihi vazifesini gördükten sonra, ömrünü tamamladı. 
Bugün ayni ismi taşıyan gemide plakasından başka onunla ayni olan bir tarafı 
yoktur. Fakat bu tarihi seyahati idare etmiş olan kaptanın kim olduğunu hiç 
düşündünüz mü? Biz, bu şerefe erişmiş olan mesut adamı aradık ve bulduk. 
İdarenin en eski kaptanlarından olan Kayserili İsmail Hakkı Durusu, bu 
seyahatin intibalarını gazetemiz için yazarak bize göndermiştir. Sözü, Kaptan 
İsmail Hakkı (Durusu) ya bırakıyoruz; “1919 tarihinde Bandırma vapuru ile 
Atatürk’ü İstanbul’dan alıp Samsun’a götürdüğümüz seferde gerek 
hareketimizden evvel, gerekse yolda şahidi olduğum ahvalden hatırıma 
32
gelenleri aşağıya yazdım; Hareketimizden birgün evvel Paşa beni İdareden 
Harbiye’de dairesine çağırtmıştı. Gittim ve kabul buyuruldum. Sureti 
hareketimize dair bir takım istizahta (açıklayacı bilgi istemek) bulundular. 
Lâzımgelen cevapları verdim. Ertesi gün öğle üzeri hareket edileceğini ve ol 
vechile geminin hazır bulundurulmasını emir buyurdular. Filhakika o gün 
zevalde gemiyi teşrif ettiler. Kontrol heyeti geldi. Hemen hareket 
edebileceğimizi söylediler. Derhal hareket ettik. Boğaz’dan çıkarken müthiş bir 
fırtınanın icrayı hükmetmekte olduğunu gördük. Ne kadar şiddetli fırtına 
olursa olsun yolumuza devama karar vermiştik. Böylece yolumuza devam 
ettik. Maiyetlerindeki zevatı bittabi deniz tutuyor ve herkes birer birer 
kamaralarına yatıyordu. Mamafih Paşa kıç taraftaki köşkte bir köşeye 
dayanmış oturmakta ve kendilerinde fıtrî bir haslet olan harik-ülbeşer 
metânetikalbiyelerinin (Kalp sağlamlığının) âsarı olarak bilâ fütur 
(Aldırmaksızın) ve daimi bir tefekkür (düşünce/düşünme) içerisinde 
bulunmakta idiler. 
Son süratimiz olan yedi mil ile Karadeniz’in bîaman (Aman vermeyen) dalgaları 
arasında yuvarlana yuvarlana İnebolu ve Sinop’a uğrayarak bin türlü müşkülat 
içerisinde birgün şafak vakti Samsun’a vardık. Paşa bu iskeleye çıktılar. Ondan 
sonra vukua gelen halatı bittabi kendileri daha iyi bilirler. 19 seneden sonra o 
mesut seferimizi bu kadar hatırlayabildim.” 
 
12 Aralık 1891 gecesi Erdek’te kayalıklara bindirmiş olan Kymi (Bandırma). 
(Fotoğraf 16 Aralık 1891 tarihlidir) @ Osman Öndeş arşivi.
16 Mayıs 1919
Ve Bandırma Vapuru
 Birçok makalede ve hatta yakın yıllarda neşredilmiş “Nutuk” bağlantılı bir 
eserde Bandırma Vapuru diye yer alan gemi resmi “Bandırma Vapuru” 
değildir! 
. Clyde Built Ships arşivindeki kaydında belirtildiği üzere; Bandırma Vapuru’nun 
inşa adı “Trocadero” dur!
33
.1878 yılında McIntyre & Co. Paisley Phoneix Works kızaklarında 21 Kızak 
Numarası ile inşa edilmiş Yük /Yolcu gemisidir.
. O yıllarda Gemi Sicil kayıtlarında Tipi (Cargo Ship / Yük Gemisi) yazılıdır. 
Ancak, yük gemileri ayni zamanda yolcu taşımakta ve yük / yolcu seferleri 
yapmaktadır.
. Tescil Numarası: 79625, bayrağı İngiliz’dir. Temmuz 1878’de denize 
indirilmiştir.
. 328 grt. , 1921 nrt. olup, Tam boy: 150.1 ft., Genişlik: 22.4 ft., Derinlik: 11.4 
ft.’dir.
. Ana buhar makinesi Glasgow’da kurulu Hutson & Corbett imâlatıdır. 2 
genişlemeli (20 & 35 x 24 inç), tek pervaneli olup, azami 60 hp.(Beygir Gücü) 
güç üretmektedir.
. Geminin ilk armatörü Londra’da kurulu Dansey & Robinson olup, gemi 14 
Ağustos 1878 tarihinde Londra Limanı’na tescil olunmuştur.
. Geminin ilk süvarisi Kaptan J.Young’dır. 1880’de Londra merkezli W.H. Sollas 
firmasına satılmıştır. 
. 1885 Armatör H. Psicha satın almış ve “Kymi” adını vermiş, Yunan gemi 
siciline kaydettirmiştir. Kymi, Osmanlı karasularında/ Marmara’da yük/ yolcu 
seferlerinde çalıştırılmıştır!
. 1888’de E. Arvaniti satın almış ve Yunan bayrağına tescil edilmiş olmasına 
rağmen yine Marmara iskeleleri uğraklı seferlerine devam etmiştir. Kymi, 
Erdek dahil olmak üzere Marmara iskeleleri arasında yolcu ve yük taşımacılığı 
yaparken 12 Aralık 1891’de Erdek’te kayalıklara bindirmiştir. 
. Kaptan Andreadis, Kymi’yi kayalıklarda olduğu şekilde satın almış ve 
kayalıklardan kurtardıktan sonra, Haliç’te büyük onarımını yaptırmıştır. Sefere 
hazır olduğunda yine Yunan bayrağına tescil edilmiş olarak (Yani Osmanlı 
karasularında ve iskeleleri arasında Yunan bayraklı olarak) Kymi adıyla 
seferlerine devam etmiştir. 
. 1892 İstanbul’lu G. Dandelos & P. Dandelos kardeşler satın almış ve 
“Panderma” adını vermişlerdir. Panderma Yunan bayrağındaki seferlerine 
devam etmiştir.
. 1893’de İstanbul’da Rama P. Derasmo satın almış ve adını değiştirmemiştir.
. 1894’de Idare-i Mahsusa satın almış ve “Bandırma” adını vermiştir. 1910’de
Osmanli Seyr-i Sefain İdaresi’ne devredilmiştir.
. Bandırma Vapuru hiç batmamıştır. Oysa Bandırma vapuru konusunda tebliğ 
verenler arasında bile Bandrma’yı üç defa bile batırıp çıkanlar olmuştur! 
. Bandırma vapuruna Ağustos 1915 tarihinde Marmara’da İngiliz Denizaltısı 
E14 tarafından atılan torpido isabet etmemiştir.
. 16 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa ve maiyetindekilerle birlikte Samsun’a 
hareket etmiş ve 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun’a varmıştır.
. 1923’de Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi’ne devredilmiştir.
. 1925 yılında “Müze Gemi olarak restore edilerek korunması gerekirken”
hurdaya çıkarılmış ve Hüseyin İlhami tarafından Balat Haliç’te sökülmüştür.
İnanılması imkansız 
 Asıl mesleği çocuk doktoru olan Dr.Fethi Tevetoğlu ve Şevket Süreyya 
Aydemir’in ilgili anlatımlarında “Pusulası da biraz bozuk..” diye bir ifade 
geçer.. Bu ifade birçok yayında tekrarlanmaya devam etmiştir. Bir miyar 
34
pusula, yani miknatisi pusula, vetetler arasında ayarlaması yapılarak kullanılır.
“Miyar pusula biraz bozuk, az bozuk, çok bozuk” lâfı, ancak başıbozuk bir 
ifadedir!
 Bir geminin miyar pusulası bozuk ise, yani ayarlaması yapılmamış ise, o 
gemi ancak çok zorunlu hallerde, ancak ve ancak hava koşulları iyi ise, kıyı 
seyri yapabilir. Hava kötü ise, gece ise seyir yapamaz! 
Bandırma Vapuru 16 Mayıs 1919 ikindi saatlerinden başlayarak 19 Mayıs 1919 
sabahına kadar gündüz ve gece seyri yapmıştır!
16 Mayıs 1919 hazırlıkları
 Mustafa Kemal Paşa’yı ve maiyetindekileri Samsun’a götüren Bandırma 
Vapuru Mürettebat listesi Kaptan İsmail Hakkı’nın şahsi dosyasında yer 
almaktadır. Devlet Denizyolları İdaresi Umum Arşiv Dairesi’nde mevcut “Mülga 
Seyr-i Sefain İdaresi Maaş Kayıt Defteri”ndeki belgeden aynen çıkartılan
mürettebat listesindeki Bandırma vapuru personeli 25 değil, 23’dür. Devlet 
Denizyolları İdaresi Muamelât ve Muhaberat Dairesi’nin 12 Mayıs 1960 Tarih 
ve 1/226-878 Muhaberat Müdürlüğü Umumi Arşiv Sayılı yazısıyla Personel ve 
sosyal İşler Müdürlüğü’nün 4 Mayıs 1960 Tarih ve 20/6289 Sayılı derkanerına 
şu cevabî yazı gönderilmiştir; “Aziz Atatürk’ü 15 Mayıs 1919 ‘da İstanbul’dan 
alarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkaran tarihî Bandırma Vapuru Süvarisi 
İsmail Hakkı Kaptan’ın biyografisi, bir resmi, ve merhumun ailesinin adresi ile o 
tarihteki sefere iştirak eden mürettebatın isimleriyle vazifeleri Arşiv 
kayıtlarımızdan tespit edilmiş ve iki nüsha tanzim olunan kayıt örnekleri iki 
dosya halinde Neşriyat Müdürlüğü’nün bu husustaki 2 Mayıs 1960 Tarih ve 
6/954 Sayılı yazısı ile birlikte ilişik olarak gönderilmiştir. Bilgilerinizi rica 
ederim. Muamelât ve Muhaberat Müdürü Yardımcısı.”
 Devlet Denizyolları İdaresi Umumi Arşiv Dairesi’ndeki, “Aziz Atatürk’ü 15 
Mayıs 1919’da İstanbul’dan alarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkaran tarihî 
Bandırma Vapuru’nun personel listesidir ” başlıklı ve 10 Mayıs 1960 tarihli 
Umumi Arşive ait mürettebat listesi şöyledir; 13
1.Süvari : Kayserili Ahmet oğlu İsmail Hakkı 
2.İkinci kaptan : Üsküdarlı Tahsin 
3.Kâtip : İsmail 
4.Lostromo : Hasan Reis 
5.Serdümen : Göreleli Şükrü oğlu Temel 
6.Serdümen : Ali oğlu Basri 
7.Ambarcı : Silivrili Hasan oğlu Ahmet 
8.Ambarcı : Rizeli Süleyman oğlu Maksut 
9.Tayfa : Süleyman oğlu Cemil 
10.Tayfa : Hüseyin oğlu Rahmi 
11.Tayfa : Mesut oğlu Temel 
12.1.ci Kamarot : Muharrem oğlu Hacı Tevfik 
13.2.ci Kamarot : İbrahim oğlu Mehmet 
14.Kamarot Yamağı : Mustafa oğlu Halit 
15.Aşçı : Osman oğlu Hacı Hamdi 
16.Serçarkçı : Ağa oğlu Hacı Süleyman (Çarkçı Başı Mehmet Ağa Oğlu Hacı 
Kadir Süleyman-Gür soyadını almıştır) 
17.İkinci makinist : Deraliyeli Emin 
35
18.Ateşçi : Koyulhisarlı Yusuf oğlu Halil 
19.Ateşçi : Rizeli Arif oğlu Mansur 
20.Kömürcü : Hasan oğlu Mehmed 
21.Kömürcü : Mehmed Ali oğlu Ömer Faik 
22.Vinççi : İsmail Hakkı 
23.Vinççi : Ali oğlu Galip 
Belge: 10 Mayıs 1960- Umum Arşiv Servisi / İmza
Karaköy’de bir zamanlar var olan TDİ Kültür ve Sanat Merkezi’nden görünüm. 
Buranın sorumlu Ali Bozoğlu idi. Özelleştirme sonrası dağıtılmıştır. Sağda 
Mustafa Kemal Paşa portresi altında yeralan tablo Salih imzalı yakıştırma 
Bandırma Vapurudur. Yerdeki dümen dolabı simidi Bandırma Vapuru’na ait 
diye yazılı olmasına rağmen Envanter’de başka bir vapuru ait olarak kayıtlıdır!
Bile bile herhalde fark edilmez diye herhangibir gemi dümen dolabı simidini 
“Bandırma Vapuru’nun dümen dolabı simidi” diye sergilemişlerdir.
Bandırma Vapuru sanılan yağlıboya tablo
 Bandırma Vapuru’na ait Ressam Salih imzalı yağlıboya tablo Karaköy’deki 
TDİ (Türkiye Denizcilik İşletmeleri) Özel Müzesi envanterinde idi. T.C. Kültür 
Bakanlığı Anıtlar Ve Müzeler Genel Müdürlüğü “Türkiye Denizcilik İşletmeleri 
Özel Müzesi” adıyla bu müzedeki eserlerin envanterini hazırlamış ve 
hazırlanan defter “23–7–1983 gün ve 18113 sayılı Resmi Gazete’de 
yayınlanarak yürürlüğe giren “2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma 
Kanunu” ve buna dayalı olarak hazırlanan 22–1–1984 gün ve 18239 sayılı 
Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Özel Müzeler ve Denetimleri 
Hakkında Yönetmelik” gereğince bastırılmıştır. 
Müzenin Adresi ; “Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğü, Rıhtım 
Caddesi Merkez Han No: 4, 34425 Karaköy / Beyoğlu – İstanbul” ve müdürü Ali 
36
Bozoğlu idi. Vakıa teşhir edilen tablodaki Bandırma Vapuru, hayali ve 
Bandırma Vapuru ile alâkası olmayan bir gemidir. Ne yazıktır ki, konuyu doğru 
bilmeyenler tarafından bu tablo dahi Bandırma Vapuru olarak eserlerde yer 
almıştır!
 Adı Denizcilik Kültür ve Sanat Merkezi olsa da, aslında “Devlet Deniz Ticareti 
Denizcilik Müzesi”ne ait demirbaşta kayıtlı olan 926 eser TDİ’nin 
özelleştirilmesi sırasında muhtelif kurumlara devredilmiş ve deniz ticareti 
kavramındaki Türkiye’nin ilk denizcilik müzesi yok olmuştur. 
 
Firuz Aşkın imzalı Bandırma vapuru sanılan tablosu.
Bu tablodaki gemi Gelibolu Vapuru’dur.
Kaynak: İstanbul Deniz Müzesi .
Bandırma Vapuru konulu Firuz Aşkın İmzalı 
Yağlıboya tablodaki gemi “Gelibolu” vapurudur.
 Bu tablo “Bandırma Vapuru” olarak İstanbul Deniz Müzesi’nde 
sergilenmektedir. Ancak, Firuz Aşkın imzalı bu tablodaki vapur Bandırma 
Vapuru değil, Gelibolu vapurudur.. Anlaşılan, sanatçı Bandırma Vapuru 
yanılgısı yaratan Gelibolu Vapuru’nun yağlıboya tablosunu yapmıştır.Firuz 
Aşkın web sitesinde bu tablonun “Gelibolu Vapuru” olduğu yazılıdır.
Gelibolu Vapuru Bandırma Vapuru benzerliği
 Ne zaman ve hangi yazar “Gelibolu” vapurunu Bandırma vapuru 
zannederek kullandıysa, bu hata çığ gibi başka makalelere ve hatta eserlere 
kadar sirayet etmiştir. Oysa bu iki vapur ayrı zamanlarda, (1867-1873) ayrı 
tersanelerde inşa edilmişlerdir. Dikkatle inceleyenler ve haliyle denizcilik 
mesleğinden olanlar bu iki geminin farklı endazelere sahip olduğunu hemen 
göreceklerdir. Sadece akıbetleri ayni olmuştur; Her iki gemi de Balat- Haliç’te 
Hüseyin İlhami (Söker) tarafından sökülmüştür! 
Mustafa Kemal Paşa Bandırma Vapuruna nasıl geçti.
 Hatalı algılamalardan biri de; Mustafa Kemal Paşa’nın Bandırma Vapuruna 
nasıl geçtiğidir; Muhtelif metinlerde, Bandırma’nın Kız Kulesi önlerinde olduğu 
yazılıdır. Bu ifade Mustafa Kemal Paşa’nın anlatımından yapılan tekrarlamadır. 
Falih Rıfkı Atay da bulunduğu semtten Harem - Salacak taraflarına doğru 
bakınca “Kız Kulesi önleri” diye yanılgılı bir ifade kullanmıştır. Mustafa Kemal 
Paşa, tüm bu heyecanlı telaş içersinde, ister Galata’daki rıhtımdan, ister 
bindiği sandaldan veya çıktığı gemiden bakarak “Kız Kulesi karşısında idi” 
37
sözünü kullansın, bu ifadesi doğrudur. Ancak, o saatlerde Bandırma Vapuru 
stim üstündedir ve Sarayburnu - Sirkeci arasındadır. 
 Metinlerde “Demirli bulunmaktadır” denilmektedir. Nereden bakarsanız, 
bulunduğu mevkiyi ancak “Kız Kulesi karşısında” diye izah edebilirsiniz. Bu, 
Bandırma Vapurunun gerçek anlamda Kız Kulesi’nin karşısında olduğunu 
göstermez. Böyle bir mevkiye denizcilik kavramında zaten demirleme 
yapılamaz! Bunlar bütünüyle olamayacak hatalı algılamalardır. 
 Bandırma Vapuru İngiliz liman ekibinin evrakları incelemesinden hemen 
sonra İstanbul’daki bu tehlikeli bölgeden Samsun’a doğru yola çıkabilmiştir. 
Mustafa Kemal Paşa’nın Beşiktaş’tan motorla gemiye geçtiğine dair hayali 
yazılar vardır; Bunlar dikkatsizce, bilgisizce yapılmış yakıştırmalardır. Mustafa 
Kemal Paşa; “Yirmi yedi yıllık ihtiyar kaptan demir aldırmaya başladı” ifadesini 
kullandığından Kaptan İsmail Hakkı “İhtiyar” zannedilmiştir. Bu ifade yirmi yedi 
yıllık deneyimli kaptan olarak algılanmalıdır. 
 Bandırma Vapurunun Süvarisi Kaptan İsmail Hakkı 1873/74 (Mezar taşında 
1870 yazılıdır) doğumludur. Yani Mustafa Kemal Paşa’dan 8-10 yaş büyüktür. 
Samsun’a hareket edileceği günlerde 45- 46 yaşındadır. Bu tarihten sonra 26 
sene daha yaşamıştır! 
 İsmail Hakkı Kaptan, 1891-1919 yılları arasında 21 ticaret gemisinde 
muhtelif kademelerden gelerek süvarilik yapmış çok deneyimli bir denizcidir. 
Mesleki birikimine ait ayrıntılar Şahsi Dosyası’ndaki kayıtlarda yer almaktadır. 
 16 Mayıs 1919 tarihi “Kurtuluş’a bir adım”dır. Bu safhada Mustafa Kemal 
Paşa Yaveri Cevat Abbas vasıtasıyla Bahriye Nazırı Avni Paşa’nın yardımını 
sağlamıştır. Karadeniz seferinin tüm hazırlıkları Bahriye Nazırı Avni Paşa 
sayesinde yaptırılmıştır.
 Karadeniz seyahati için “Bandırma” Vapurunun seçilmiş olması önemli bir 
karardır. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun seyahati için Bahriye Nazırı Avni 
Paşa’ya mevcut bağlamış gemilerden en uygun olanın Bandırma Vapuru 
olduğunu öneren muhakkak bu gemiler hakkında bilgisi olan bir denizci 
şahsiyet olmalıdır. Avni Paşa bu yönlendirme ile geminin süvarisinden, 
çarkçısına ve sair mürettebatına kadar hazırlanmasını sağlattığı gibi, Tersâne-i 
Âmire depolarından kömür ve yağlama yağı ikmali yapılmasını, İstanbul İşgal 
Kuvvetleri Komutanlığı’ndan aldığı müsaade sayesinde tamamlatmıştır.
 Bu husus şu gerçeği açıklamaktadır; Bandırma Vapuru için Bahriye Nazırı 
vasıtasıyla Müttefiklerarası Kömür Komisyonu’ndan İstanbul - Samsun -
İstanbul seferine yetecek şekilde kömür tahsisi talebi yapılmış ve Bandırma 
Vapuru Kasımpaşa’daki Tersane-i Âmire kömür Deposu’ndan yüklenen 
mavnalardan kömür yüklemesi yapabilmiştir. 
 Müttefiklerarası Kömür Komisyonu, İstanbul’a gönderilecek olan kömürün 
dengeli bir şekilde dağıtımını yapmakla tek yetkili idi. 14
 Kumanya ikmali Mustafa Kemal Paşa maiyetindeki 25 zabit ve sair asker ile, 
gemi mürettebatına 4 güne yakın seyahat esas alınarak yine Bahriye Nazırı 
Avni Paşa talimatıyla temin edilmiştir. Kuşkusuz yolcuların, geminin son derece 
yetersiz kalan iskan ve uyuma alanları dikkate alınarak, puşide, yatak, hamak 
ihtiyaçları da ayni doğrultuda sağlanmıştır. 
 İlk adı Kymi olarak başlarsak, Bandırma Vapuru hep Marmara Denizi 
iskeleleri arasında yolcu / yük seferleri yapardı. İlkkez Süvarisi İsmail Hakkı 
38
Kaptan’ın komutasında nadirattan 16 - 19 Mayıs sabahına kadar Karadeniz’de 
fırtınalarla karşılaşmadan seyrederek Samsun’a ulaşmış ve İstanbul’a avdet 
etmiştir. Bandırma vapuru, neyse ki, seyri süresince sisle veya sağanak 
yağmurla karşılaşmamıştır! Gündüz kıyı seyri yaptığı bilinmektedir. 
Ve Nihayet
Geldikleri Gibi Gitmektedirler
Geldikleri gibi gidiyorlar…..Sir General Charles Harington bukez İşgal Orduları 
Komutanı olarak tüm birlikleriyle İstanbul’dan ayrılmak üzere Selahattin Adil 
Paşa ile Dolmabahçe’de . Tarih 2 Ekim 1923..
Geldikleri gibi gidiyorlar..
 General Charles Harington İstanbul’u geldikleri gibi gitmek üzere terk 
etmeye çok az zaman kaldığını görmüştür! İstanbul Askerî Asayiş Kumandanı 
Selahattin Adil Paşa’yı ziyaret eder. Bu ziyaretinde barışın Türkiye’ye refah ve 
mutluluk getirmesini temenni eder. Türk ve İngiliz orduları arasında eski 
dostluğun yeniden kurulacağına inandığını belirtir ve İtilaf Kuvvetleri’nin 
İstanbul’dan en kısa zamanda ayrılmaları adına yardımcı olmalarını rica eder. 
Ayrıca arkalarında binlerce askerin naaşını bıraktıklarını ve onların hatıralarına 
saygı gösterileceğinden emin olduğunu söyler. Artık bunca zalimce işgal 
ettikleri aziz vatanımızdan yüzleri asık ayrılmaktadırlar.
 Mustafa Kemal Paşa’nın “Geldikleri gibi giderler” dediği tarihten o yana bu 
ulusun, canı bahasına kahramanlıklarla dolu dört yılı geçmiştir. Herşeye 
rağmen Türkiye yeniden sönmez bir meşale gibi parlayacaktır. 
39
EKLER
EK-1
Bandırma Vapuru ve Personeli Hakkında 
Arşiv kayıtları, Bilgiler-Belgeler
 
 Bandırma Vapuru Süvarisi İsmail Hakkı Kaptan.
Kaynak: TDİ Emekli Arşivi.
 İsmail Hakkı Efendi Kaptan müteveffa Ahmet Efendi’nin mahdumudur. Bin 
iki yüz seksen dokuz senesi ( 1289/1873-74) senesi hicriyesinde (Sene-i Maliye 
1287) Kayseri’de tevellüt etmiştir. (Doğmuştur) Leylî (Yatılı) Ticareti Bahriye 
Mektebi’nde mürettep dersleri tahsil ederek 1 Mart 1307 /13 Mart 1891 
tarihinde mezun olmuştur. 21 Temmuz 1326/3 Ağustos 1910 tarihi ile Esfarı 
Karibe Süvariliği diploması almıştır. 
 Kaptan İsmail Hakkı Durusu emekli olduktan sonra kendine çekilmiş ve 1940 
yılında vefat edene kadar sakin ve mütevazi yaşamıştır. Kasımpaşa’da bahçeli 
bir evi vardı. Meyve ağaçları ve çiçeklerle dolu bahçesinde vakit geçirirdi. 22 
Aralık 1940 tarihinde İstanbul’da Kasımpaşa’daki evinde vefat etmiştir. 
40
Cenazesi 23 Aralık 1940 Cuma günü Kasımpaşa Güzelce Kasım Paşa Camii’nde 
kılınan öğle namazını müteakiben Feriköy Mezarlığı’na defnedilmiştir. 
Eşi Fatma Durusu 11 Kasım 1947’de İstanbul’da vefat etmiş ve Feriköy 
Mezarlığında eşinin mezarından ayrı, bir başka yere defnedilmiştir. Kızı Safiye 
Ulugöl’ün naaşı da aynı mezardadır. Damadı Emekli Tuğbay S.Fehmi Ulugöl ise 
kayınvaldesinin vefatından 9 yıl sonra vefat etmiş ve Kaptan İsmail Hakkı 
Durusu’nun mezarının bulunduğu yere defnedilmiştir. Fatma Durusu’ya 22 
Aralık 1940 tarihinden itibaren 8 Lira 17 Kuruş maaş tahsis edilmiştir. 
Bandırma Vapuru Çarkçıbaşısı
Mehmed Ağa oğlu 
Hacı Süleyman Kadir (Gür)
 TDİ Emeklilik ve Sicil Müdürlüğü arşivinde yer alan bir kayda göre, 
Çarkçıbaşı Mehmed oğlu Hacı Süleyman Kadir (Gür) 1867 yılında Ordu’da 
dünyaya gelmiştir. Sicil Numarası 3998’dir. 
 Süleyman Nutku’nun hazırladığı ve neşrettiği 1913 tarihli ilk “Bahriyye-i 
Ticâriyye Sâlnâmesi”nde tüccar gemilerinde, Seyr-i Sefain İdaresi’nde, Şirket-i 
Hayriye’de çalışan kaptanların ve makine zabitlerinin isimleri, nerede mezun 
oldukları, diplomalarının derecesi, limandaki kayıd numaraları verilmiştir. Bu 
listede Hacı Süleyman bin Mehmed (Mehmed oğlu Hacı Süleyman) 
Fabrika’dan yetişmiş ve diploması (Şahadetnamesi) 1.ci Derece olarak 
kayıtlıdır. Ayrıca İstanbul Limanı’ndaki Kayıt Numarası: 112’dir. 
1913 yılında Seyr-i Sefain İdaresi Makinistleri arasında yer almaktadır. 
Kasımpaşa’da Türabi Baba Sebili’nin civarında Camiikebir, Sıraberberler 
Sokağında evi vardı. Burada vefatına kadar eşi Selvet Hanım’la oturmuştur. 
1974 yılında bu evde vefat etmiş ve Kasımpaşa Kulaksız Mezarlığı’nda 
defnedilmiştir. 
Bandırma Vapuru II.Kaptanı 
Üsküdarlı Tahsin (Dalaylı)
 Bandırma Vapuru II. Kaptanı Üsküdarlı Tahsin (Dalaylı) Nisan 1913 tarihli 
Bahriyye-i Ticâriyye Sâlnâmesi’ndeki kayıtlara göre bu tarihte Üsküdarlı Tahsin, 
Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’nin Gayret Vapuru’nda II. Kaptan olarak görev 
yapmaktaydı. 1923 tarihinde Osmanlı Seyr-i Sefain’i Türkiye Seyri Sefain 
İdaresi olarak unvan değişikliği yapmıştır. Bu tarihte Üsküdarlı Kaptan Tahsin 
41
de Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi kadrosunda göreve devam etmiştir. 1932 
tarihine göre Ortaköy’de Yelkovan Sokak No.2 olan evde oturmaktaydı. Büyük 
Mecidiye Camii (Ortaköy Camii) Muallim Naci Caddesi hemen arkasında ahşap 
olan bu ev halen mevcuttur ve restore edilmiş olup, bir lokanta işletmesine 
aittir. 1937 yılı tarihli bir mektubunda Ortaköy’de Değirmenci Sokak No.8’de 
oturduğu görülmektedir. Kagir olan bu ev de, Ortaköy’de Çırağan Caddesi ile 
Muallim Naci Caddesi’nin kesiştiği bir noktada Esma Sultan Yalısı’nın 
bulunduğu semtin arka taraflarındadır. 
 İhtiyat II. Kaptan Tahsin Dalaylı 1940 yılı ortalarında belirgin şekilde sağlığını 
kaybetmeye başlamış ve hastalığı ilerlediğinden dolayı Devlet Deniz Yolları’nın 
Tophane’deki Denizyolları ve Limanları Hastahanesi’ne yatırılmıştır. Son 
derece zayıflamış haldeydi ve verem şüphesi ile yoğun bir tedavi altına 
alındıysa da, durumu ciddileştiğinden 27 Aralık 1940 ve 1103 Sayılı yazıyla 
Hastahane Başdoktorluğundan Devlet Deniz Yolları ve Limanları İşletme 
Umum Müdürlüğü’ne acilen Ortaköy Şifa Yurdu’na nakledilmesi gerektiği 
iletildi. 
 Devlet Deniz Yolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğü vasıtasıyla ayni 
gün Zat İşleri Müdürlüğü’ne İhtiyat İkinci Kaptan Tahsin Dalaylı’nın Ortaköy 
Şifa Yurdu’na yatırılması onayı verildi ve bu müsaade Başdoktorluğa Zat İşleri 
6542 Sayı ve 27 Aralık 1940 tarihli yazıyla iletilerek, hastane ücreti Devlet 
Deniz Yolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğü İdaresi’nce ödenmek 
üzere Şifa Yurdu’na yatırılmasına ait Umum Müdürlük olurunun tasdikli örneği 
bağlı olarak bildirildi. Ayni yazıyla hastanın hemen Şifa Yurdu’na yatırılmasına 
bağlı işlemlerin hemen yapılması istendi. 
 Neyazıktır ki, artık çok az sayılı günler kalmıştı. Kaptan Tahsin Dalaylı 
Ortaköy Şifa Yurdu’na yatırıldıktan 18 gün sonra 14 Ocak 1941 Salı günü 
sabaha karşı vefat etti. Cenazesi Beylerbeyi Hamidi Evvel Camii’nde kılınan 
öğle namazını müteakiben Beylerbeyi Küplüce Mezarlığı’nda defnedildi. 
Gemi Sökümcüsü ve Armatör Hüseyin İlhami Söker 
 P. T. T. hulefasından Hamid Bey’in oğlu olan Hüseyin İlhami Söker’in 2 erkek 
bir kız olmak üzere 3 kardeştiler.. I. Dünya Harbi yıllarında büyük yoksulluk 
çeken aile, sonunda Fatih, Çarşamba’da oturdukları evi Emniyet Sandığı’na 
42
rehin vererek harp yıllarını geçirmeğe çalıştılar. Altı sene Sultanselim 
Rüşdiyesi’ne devam eden Hamidzâde Hüseyin İlhami, bu okulda Osmanlı 
Tarihi, Arapça, Farsça, Coğrafya dersleri gibi Mebadi-i Hendese (Geometriye 
giriş), Hesap ilmi (Aritmetik) dersleri okudu. Ailece taşındıkları Kuzguncuk’ta 
babası Fransızca öğrenmesi için Musevi Cemaatine ait Kuzguncuk Alyans 
İsrailit Mektebi’ne yazdırdı. Bu okulda iki sene öğrenim gördü. Babası memur 
olmasını istemesine karşı gelerek evden kaçtı. Mütareke sırasında Haliç 
Vapurları Şirketi tarafından kullanılır ümidi ile satın alınan ve İngilizlerin harpte 
kullandıkları Amerikan denizaltı takip gemileri çok masraflı olduğu gerekçesiyle 
satışa çıkarıldığında, Musevi ahbabı Sami Bali ile bu gemileri satın alıp sökmek 
ve satmak suretiyle hurdacılığa başladı. Son derece tutumlu olmasından dolayı 
adı “Cimri”ye çıkan Hüseyin İlhami Söker eşi Selma Hanım’la özellikle 
ilkokullardaki yoksul öğrencilere erzak yardımlarıyla da anılmıştır. Hüseyin 
İlhami Söker gemi kazası meydana geldiğinde, kazaya kurban giden gemiciler 
için açılan yardım kampanyalarına en üst sıralardaki yardımlarıyla katılırdı. 
Cumhuriyet Gazetesi’nde “Sıfırdan Milyoner olanlar; Eski gemi alıp sökerek 
satan İlhâmi Söker” başlıklı söyleşi, yaşamı hakkında ayrıntılı bilgiyi ve 
görüşlerini içermektedir.
 Birtarafta Haliç, Balat’ta gemi sökümcülüğüyle çok yoğun olan Hüseyin 
İlhami Söker, Kanlıca Koyu’nda Sipahiler Ağası Mehmed Emin Ağa Yalısı’nı 
satın almakla kalmamış, Nişantaşı’nda Güzelbahçe Kliniği’ni, Cihangir’de 
devrinde büyük beğeni gören Ege Bahçesi’ni de satın almıştır. Erenköy’de 7 
dönümlük araziyi satın aldığı arazide tavuk çiftliği kurmuş, cins inekler ve yarış 
atları yetiştirmiştir. Bu yatırımları çok başarılı bir müteşebbis olduğu kadar, 
zevk sahibi olduğunu da gösterir. Cihangir’in ünlü Ege Bahçesi Susam Caddesi 
sırasındaydı ve sahipleri 1933 yılına kadar Alexandros Ağaroğlu ve Anastas 
Theodoridis’e ait idi. Ege Bahçesi, eski Cihangirlilerin maziyi hayal ettikleri 
“Eski güzel günlerin ayrı bir dünyası” sayılırdı. Çok varlıklı olmasına rağmen 
çok da tutumlu biriydi. Hergün yemeği evinden sefertasıyla gelir, yemeğini 
öyle yerdi. Ama muhteşem bir adamdı.
 Hüseyin İlhami Söker, gemi sökümcülüğünden sağladığı varlıkla ayni 
zamanda 1959 yılında 1942 Kanada Vancouver, BC. - West Coast Shipyards 
inşa “Fort Glenlyon” isimli gemiyi Söker Vapur Donatımı adına satın aldı ve 
“Söker” adını verdi. Bu gemiyi 1964’de Cerrahoğulları Umumi Nakliyat 
Vapurculuk ve Tic. Satın aldı ve “M.Ereğli” adını verdi. 1967’de hurda amaçlı 
olarak Hüseyin İlhami Söker’e devredildi ve Haliç’te söküldü. 
 Bandırma Vapuru’nu Balat sahilindeki şantiyesinde söken Hüseyin İlhami 
Söker, 2 Mayıs 1979 günü vefat etmiştir. Mezarı İçerenköy’deki aile 
kabristanındadır. 
EK- II
43
Kartal römorkörü yanılgısı
Mustafa Kemal Paşa –
Kartal Römorkörü bağlantısı bir uydurmadır.
 Bu makalemin amacı, yürekleri tüm iyilikler dolu, Mustafa Kemal Paşa 
inancıyla bir hizmet üretmek isteyenlerin derin yanılgısını üzüntüyle işaret 
etmek ve bu vahim hatayı düzeltmek olacaktır. Ancak sıradan bir römorkör 
konusunda yanılgı yaratarak tarihi tahrif etmek isteyenler olduğu gibi ve hatta 
bu sıradan römorköre Türk Loydu vasıtasıyla “Onur Belgesi” verildiği de 
görülmüştür.
 Bu konuda defalarca yazdım. Eserler yayınladım.. Yanılgıyı Cimer’e, Deniz 
Kuvvetleri Komutanlığı’na, İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı’na, hatta 
muhtelif resmî kurumlara da duyurdum. Sıradan Kartal Römorkörü arşiv, 
belge araştırması yapılmaması yüzünden milli kahraman hale getirilmiştir. 
 Türkiye Cumhuriyeti yeniden doğuştur.. O’nu yaratanları minnet ve 
rahmetle analım. Deniz Ticareti Tarihi’ni de belgelerden okuyarak öğrenelim. 
Bu yapılmaz ise, iş gösterişe dönüşür!
 Bir Kartal römorkörü dalgası yarattılar… Ben de o sırada “Mustafa Kemal 
Paşa ile İstanbul’dan Samsun’a” başlıklı eserimi çalışıyordum. Koskoca Türkiye 
Cumhuriyeti’nde Bandırma Vapurunun fotoğrafı bulunamıyordu.. Oysa Seyr-i 
Sefain İdaresi fotoğrafları arasında albüm olarak vardı. Nedense araştırılmadı!
Kartal römorkörü yanılgısının kaynağı
Dr. Fethi Tevetoğlu’nun “Atatürk’ün Güvendiği bir kişi: Doktor Râsim Ferid 
Talay” konulu makalesi. Sayfa 632 ve 633 – Yayın Tarihi 1991!
 Dr. Cihat Fethi Tevetoğlu’nun Atatürk konulu asıl eseri 1971 yılında Ayyıldız 
Matbaası’nda basılmış olan “Tevetoğlu, Cihat Fethi, 1916-Atatürk'le Samsun'a 
çıkanlar / Fethi Tevetoğlu - Ankara : Atatürk ve Çevresi Yayınları” dır.
 Dr.Fethi Tevetoğlu’nun “Doktor Rasim Ferid Talay’ı Mustafa Kemal Paşa ile 
aralarında teati ettikleri mektuplarıyla naklederken, olayları da ekler. Hangi 
kaynaktan yararlandığını (14) Numara ile işaretlemiştir. Belirttiği eser; Cevat 
44
Abbas Gürer: Ebedî Şef Kurtarıcı Atatürk’ün Zengin Tarihinden Birkaç Yaprak, 
İstanbul, 1939. S.166” dır.
 Cevat Abbas Gürer’in 1939 Halk Basımevi yayını olan bu eserinin 166.cı 
sayfasının kopyasını aynen ve tam sayfa olarak yayınlıyorum;
 Bu eserin 166.cu sayfasının tam sayfa kopyasını okurlar için aynen esere 
ekledim ve Dr. Fethi Tevetoğlu’nun kaynak diye gösterdiği anlatımı da 
işaretledim. Aynen şöyle yazılı; “Atatürkle ben askerî sevkiyatın bir köhne 
motörü ile deniz ortasında yaslanan bu çelik ormanının içinden geçiyorduk. 
Atatürk’ün zarif dudaklarından ‘Geldikleri gibi giderler’ cümlesini işittiğim 
zaman; mütarekenin doğurduğu derin ve elemli ümitsizliği derhal 
unutmuştum.”
 Kaynak gösterilen sayfada “Kartal istimbotu” diye bir nesne yok! Aksine 
“Askerî Sevkiyatın bir köhne motörü ile” diyor..
Dr. Fethi Tevetoğlu, bu anlatımı değiştirmiştir..
 Dr. Fethi Tevetoğlu, nedense bu anlatımı değiştirmiştir.. Bir de Kartal 
istimbotu diye bir isim eklemiştir. 
 Bu değişikliği yapmaya neden ihtiyaç duymuştur?
 Neden Askeri Sevkiyat’ın köhne bir motörü ifadesi yerine “Kartal 
römorkörü” diye bir yanılgıya yönelmiştir?
 Allah rahmetini üzerinden eksik etmesin, ama günümüze kadar bir 
römorkör adı üzerinden nice vahim yanlışlıklara ve tarihsel skandala neden 
olmuştur!
 Dr. Fethi Tevetoğlu’nun bu makalesi yapılan yeni alıntılarla günümüze 
kadar yanlışın doğru gibi tekrarı alışkanlık yaratmıştır. Bu hata, tarih önünde 
düzeltilmek zorundadır!
45
EK- III
Karikatürist Salih Erimez
Bandırma Vapuru’nun fotoğrafı Seyr-i Sefain İdaresi fotoğraf arşivinde 
bulundu halde ve bu arşivdeki fotoğraflar, fotoğraf albümleri TDİ arşivine 
intikal etmesine rağmen hiçbir sorumlu bu arşivi dikkate almamıştır!
Vahim hatanın başlangıç noktası;
Karikatürist Salih Erimez’in Bandırma vapuru dediği,
fakat Bandırma Vapuru olmayan kurmaca bir vapur tablosudur!
Ressam Salih’in bir karikatürü: Beyoğlu’nda dadısıyla alışverişe çıkmış bir 
hanımın peşinden giden piyasa çapkını iki erkek.. Yıl:1931
 Karikatürist sanatçı Salih Erimez karikatürlerinde “S” ve daha sonraki 
yıllarda “Salih” imzasını kullandı. Evi, Kadıköy Merdivenköy Mahallesi’nde idi. 
Evinin olduğu sokağa “Ressam Salih Erimez Sokağı” adı verilmiştir. 
Karikatürlerini “Tarihten Çizgiler” isimli bir eserde neşretti. Cumhuriyet 
Gazetesi’nde 1960 yılında “Bir Çiçekle Yaz olmaz” başlığını verdiği çizgi romanı 
yer almıştır. 1967 yılında “Papağan” mizah dergisinde toplanan devrin ünlü 
karikatüristlerinden biri olmuştur. Karikatürlerini “Ne idik; ne olduk?” başlıklı 
eserinde yayınlamıştır. 
 Karikatürist Salih Erimez’in kimliğini anlatan tanıtımda şöyle 
yazıyor;“Karikatürist. (1901 - 1974) İstanbul Erkek Lisesi ve Viyana güzel 
sanatlar akademisi mezunudur. Cumhuriyet, Papağan, Akbaba, Son Saat, Yeni 
Ses, İkdam, Zaman, Yedigün, Karikatür, Şaka, Akşam, Dünya, Nasreddin Hoca, 
Tercüman gibi dergilerde ve gazetelerde çalıştı. Uzun yıllar Tarihten 
46
Çizgiler başlığını taşıyan, Osmanlı İmparatorluğu devri yaşantılarını yansıtan 
karikatürler çizdi. Uzun yıllar sonra da tarih çizgilerini albüm haline getirdi.”
 Collins veya sair uluslar arası lûgatlarda “Karikatürist” şöyle tanımlanıyor; 
“Sosyal, politik ya da kendi oluşturduğu tiplerde olayları ve kişileri tasvir 
ederek karikatürler çizen kişidir.” Bir başka değerlendirmeye göre, “Karikatür 
yapan ressamdır”
 Hikmet Münir Ebcioğlu, Karikatürist Salih Erimez’i şöyle anlatmıştır;1
“Otuzla kırk yaş arasında, otuzdan daha uzak, kırka daha yakın karikatür 
sanatkârlarımızdan biri de Salih Erimez’in yaptığı karikatür kompozisyonları, 
millî inkılâp sahamızda en şayanı dikkat hizmetlerden biri sayılacak eserlerdir. 
Bu kıymetli sanatkâr bize, dünkü Türk cemiyeti ile bugünkü arasındaki farkı, en 
muktedir muharrirlerin yazılarından çok daha kuvvetle göstermeye muvaffak 
olmuştur denebilir. Bu sebeple, ‘dün’ ün hayatını tetkik için okumadığı eski 
eser, konuşmadığı yaşlı insan kalmamıştır.
 Bugünkü Cumhuriyet devrinde, bir mektebin üstün hususiyetlerini mi 
göstermek istiyor? Salih Erimez falakası, hocası, kalfası ve çoraplı, cüppeli 
talebesiyle dünkü mektebin iptidaî, gülünç halini tasvir eden bir karikatür 
çizer… Bugünkü imtihanların dürüst ve isabetli mahiyetini mi anlatmak istiyor? 
Eski zamanlarda bir mektep talebesinin, sınıf geçmek için, hiç bir suale cevap 
veremediği halde, meselâ “Padişahım çok yaşa!” diye haykırmayı akıl ederek, 
korkak mümeyizlerin müdahaneci zaaflarını avlamak suretiyle imtihanı 
kazanmak şeklindeki komik ahvalini canlandırır. Eski zamanların hayatını 
tetkikte, karısının, yine tetkik ve araştırma neticesinde elde ettiği bilgiç en 
istifade eder. Yedi yaşında kendisi gibi resme âşık oğlunun bu istidadım 
ilerletmek, başlıca zevklerinden biridir.
 
Karikatürist Salih Erimez’in “Tarihten çizgiler” başlıklı 
eserinde topladığı karikatürlerinden biri;
“Hassa Ordusu Müşirliğine tayin edilen Şehzadenin kılıç talimi.”
 İstanbulludur; Anadolu yakasında sakin bir evi vardır. Yaz kış orada oturur. 
İnkılâp tarihini mukayeseli surette canlandıran “Ne idik; ne olduk?” isimli üç 
yüzü mütecaviz karikatürden mürekkep eserlerini bir servet itinasıyla 
koleksiyonları arasında saklar. Kütüphanesinin başlıca ziynetlerini Ahmet 
47
Rasim, Hüseyin Rahmi, Sermet Muhtar, Ömer Rıza, Ercüment Ekrem, Refik 
Halid gibi hem yeni hem eski içtimai hayatımızın en mühim hususiyetlerini 
göstermiş müelliflerin eserleri teşkil etmektedir. Bir karikatür kompozisyonu 
üzerinde asgarî dört saat çalışmaktadır. On beş seneden beri karikatür yapıyor. 
Buğday renkli, orta boylu, zarif giyinir ve ağır hareketlidir. İlk bakışta göze 
çarpan gümrah, mütecaviz kaşları, sakin fakat mânâlı yüzüne hususî bir heybet 
vermektedir.”2
 T.İşBankası Kültür Yayınları’ndan olan “50 Yılın Türk Mizah ve Karikatürü” 
başlıklı eserde “Osmanlı toplum düzenin ‘Komik’ yönleri ‘Tarihten Çizgileri’yle 
uzun yıllar Salih Erimez’de yansır.” övgüsü ve karikatürist olarak sanatçı yanı 
ifade edilmiştir. Diğer kaynaklarda da benzer övgüler ve değerlendirmeler hep 
sanatçının karikatürist olarak gösterdiği başarı üzerinedir. 3
 
Mülga TDİ Genel Müdürlük Binasındaki Kültür ve Sanat Merkezi’nde
teşhir edilmeyen tablolar
 Bir zamanlar Karaköy’deki TDİ Genel Müdürlük binası girişi sol kısmında 
olan Denizcilik Kültür ve Sanat Merkezi de TDİ’nin özelleştirilmesi sırasında 
dağıtılmış olup, artık mevcut değildir. Bu merkeze ait envanterin kopyası 
benim arşivimdedir. Bu envantere göre; Diyarbekirli Tahsin, Şemsi Aral, 
Ayetullah Sümer, Hüseyin Cahit Derman, Sami Lim, Şevket Dağ, Nazlı Ecevit, 
İbrahim Çallı, İzzet Kenzler, Cevat Dereli gibi çok tanınmış Türk ressamların 
eserleri yanında, ayrıca 1947 tarihinde Rod Cladus, Harry Pandeli imzalı iki 
tablo daha ilave edilmiştir. Tanınmış ressamların sayısı 2’yi geçmeyen tabloları 
yanında Salih Erimez’in 31 adet tablosu oluşu, ancak sanatçının birbiri 
ardından bir vapur tablosu yapıp bunu idareye kolaylıkla satması olarak 
değerlendirilebilir! 
 TDİ Genel Müdürlük Binası’nda Karikatürist Salih Erimez’in 31 yağlıboya 
gemi tablosu kayıtlı iken tablolarının 29’u depoda muhafaza edilmekteydi. 
Geri kalan 2 tablodan “Bandırma Vapuru” adını verdiği tablo, (Envanter 
No.39, Demirbaş No. 2294) Genel Müdürlüğün giriş katında solda yeralan 
Kültür ve Sanat Merkezi adı verilen “Müze” de yer almıştır. Diğer ressamların 
eserleri odalarda veya koridorlarda asılı bulunuyordu. Ayrıca, İzzet Kenzler 
imzalı 3, Ayetullah Sümer imzalı 2, Diyarbekirli Tahsin imzalı 2, diğer tanınmış 
ressamlara ait 1 tablo varken, Salih Erimez’e ait 31 tablo oluşu dikkat 
çekicidir. 
 “TDİ Özel Müzesi” olarak tanımlanan bu sanat merkezindeki her obje Kültür 
Bakanlığı Anıtlar Müzeler Genel Müdürlüğü Özel Müze Eser Envanter 
Defteri’nde kayıtlıydı. Ticaret gemileri konulu en fazla yağlı boya tablosu olan 
sanatçı Salih Erimez’dir. Envanterde tespit ettiğim üzere sayıları 31 olan Salih 
imzalı bu tablolardaki gemilerin hemen tamamı, çizimleri açısından maalesef 
endazeden yoksun, ölçüleri uyumsuz, velhasıl çok genel hatları ile ve son 
derece basit resmedilmiş tablolardır. 
 Sanatçının karikatür dışında yağlıboya olarak çalıştığı eserler sadece TDİ 
envanterindeki bu gemi tabloları olmuştur. Seçtiği gemiler; Ege, Babil, Bahr-ı 
Cedid, Gelibolu, Gemlik, Hayrettin, Hereke, Kaplan, Karaköy, Kılıçali, Konya, 
Maltepe, Marmara, Marmara 1, Medar-ı Tevfik, Musul, Sadıkzâde, Selanik, 
Selanik 1, Şehber, Vesile-i Ticaret, Akdeniz, Tayyar, Tarabya, Hudeyde, Canik, 
48
Bandırma, Büyükada, Cumhuriyet, Heybeli, Maltepe idi. Bunların, sanatçının 
karikatürist olarak başarıları yanında çok iptidai oluşunu belirtmek çaresizdir.
 Karikatürist Salih’in “Bandırma Vapuru” adını verdiği tek yağlıboya tablosu 
“Bu vapur Bandırma vapuru mu, değil mi” diye bakılmaksızın en mutena bir 
köşede, 19 Mayıs 1919 adına ayrı bir bölümde teşhir düzeninde yeraldı. 
Nitekim “Müzenin Batıya Bakan Cadde Duvarının Ortasında asılı” olup, müzeyi 
gezenlerin 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşan Bandırma Vapuru diye 
seyrettiği bir öngörünümlü alandaydı! 
 Karikatürist Salih Erimez’in karikatür sanatında unutulmaz başarısına, 
ustalığına, hiciv yoluyla, nükteyle verdiği ve biçimlendirdiği kişilere karşın, 
neden özellikle armatörlere ait vapurların tablolarını yapmaya yöneldiği ve 
bunları Münakalat Vekaleti Devlet Deniz Yolları ve Limanları İşletmesi Umum 
Müdürlüğü zamanından başlayarak TDİ’ye kadar gelen bir devlet kurumunun 
neden incelemeden tümüyle sahiplendiği soru işareti olarak duruyor! Olumlu 
bir cevap şu alabilir; Bu tabloların 2’si hariç hepsi depodaydı.
 Tablolarını teker teker inceledim; Allah bu sanatçımıza rahmetini eksik 
etmesin diye dua edeceğim. Fakat bu tablolardaki gemilerin endazesi, aslı ile 
karşılaştırıldığında alabildiğine başarısız bir çizim nedeniyle, zaten çok sıradan 
kalmakta. Sonuçta Salih imzalı “Bandırma vapuru” tablosu ülkeye yayılacak 
vahim bir hataya neden olmuştur!
 T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından 
zamanında bu sanat merkezinin envanter kaydı yapılmıştır. Nevar ki resimler 
için “Eni boyu veya bakımsız, bazı çatlaklar var..” gibi bilgiler dışında eserin 
resim sanatı niteliği hakkında hiçbir değerlendirme yapılmamıştır.
 Karikatürist Salih Erimez’in gemiler veya başka konularda yağlıboya 
tabloları var mıdır konusunda defalarca araştırma yaptım. Müzayede
katologlarını inceledim, eserleri neler ise bunlara ulaştım. TDİ envanterindeki 
bu vapur tabloları dışında “Salih” imzalı başkaca yağlıboya hiçbir gemi tablosu 
yok! Bu tablolar, gemileri yansıtmıyor. Bu çarpıklık, sanatçının diğer 
tablolarındaki vapurlarda görülmektedir. Tablolarını, gemilerin fotoğraflarıyla 
karşılaştırdım. Nitekim; bir zamanlar TDİ Genel Müdürlük binasında depoda 
saklanan tablolarından biri olan “Hudeyde Vapuru” tablosu, Hudeyde 
vapurunun fotoğrafı ile kıyaslandığında, Karikatürist Salih Erimez’in Hudeyde 
vapuru ile alâkası olmayan, fakat Hudeyde Vapuru dediği ve çok başarısız 
çizilmiş bir vapur tablosu ile karşılaşılmaktadır.
 TDİ’nin özelleştirilmesiyle Kültür ve Sanat Merkezi’ndeki tüm objeler 
muhtelif devlet sanat kurumlarına dağıtılmıştır. Bunlar arasında yeralan 
“Bandırma Vapuru” adlı tablo, Resim ve Heykel Müzesi arşivine devredilmiştir. 
Bu noktada yetkililerin bu tabloyu ola ki bir gün sergilerlerse, enazından altına 
veya kenarına bu tablonun Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’dan Samsun’a 
götüren Bandırma Vapuru olmadığını uyarı olarak yazmaları, vahim hatanın 
devamını önlemek adına ciddi bir sorumluluk olmalıdır. Ayrıca bu tablolar, 
ileriki yıllarda başka hatalara neden olmaması amacıyla, resim sanatı açısından 
değerlendirmek kaydıyla ve gemiler konusunda izahat verilmek suretiyle 
açıklanmalıdır!
49
--------------------------------
1 Hikmet Münir Ebcioğlu; “Bizi güldüren Sanatkârlar: Ramiz Gökçe-Cemal 
Nadir-Salih Erimez”, Yeni Mecmua, 1939, Sayı 61.
2 Salih Erimez-Türk Mizahının Öncüleri, Milliyet, 28.08.1981; Erdem Zekeriya 
İskenderoğlu, Veli Koç; Belediye Hizmetlerinin Karikatürlerle 100 Yılı (1872 –
1972); Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları Kitap No.43, Yıl 2017.
3 Cumhuriyetin Ellinci Yılı Dizisi 14; 50 Yılın Türk Mizah ve Karikatürü, 
T.İşBankası Kültür Yayınları. 
DİP NOTLARI
1 Prof.Dr. Tolga Başak; “Mondros Mütarekesi Görüşmelerine İlişkin İngiliz 
Kayıtları Ve Görüşmelerle İlgili Değerlendirmeler” , Çağdaş Türkiye Tarihi 
Araştırmaları Dergisi XVIII/Özel Sayı (2018), Atatürk Üniversitesi, Atatürk 
İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü. 
2 Recaizade Mahmut Ekrem; “Araba Sevdası”, 1896;İletişim Yayınları, 2004.
3 Prof.Dr. İlhan Ekinci; “Osmanlı'da Yabancı Vapur Kumpanyaları
ve İmajları Hakkında”, Kebikec Dergi Yıl. 2006, Sayı 21.
4 Ahmet İhsan; “Matbuat Hatıralarım 1888-1914”, T.İk Kültür Yayınları 2012.
5 Tarık Saygı; “General Charles Thowsend ve Türkler”, Doktora Tez, 2006.
6
John Foster Fraser; “The Land of Weiled Women”, Cassell, London, 1911.
David Fromkin; “Barışa Son Veren Barış”- Yayına hazırlayan: Şemsi Yeğin, 
Epsilon Yayınevi, 2004. 
Paul C. Helmreich; “From Paris Sevres: The Partition of the Ottoman Empire at 
the Peace Conference of 1919-1920”, Colombus Ohio, Ohio State University 
Press 1974.
Blackwood’s Magazine; “A bow with two strings -İki telli bir yay” Haziran 1934.
7 Rauf Orbay; “Cehennem Değirmeni- Siyasi Hatıralarım”, Emre Yayınevi, 1993.
8 Ahmet İzzet Paşa; “Feryadım”, Timaş Yayınları 2019.
9 Cevad Abbas (Gürer); “Ebedî Şef Kurtarıcı Atatürk’ün Zengin tarihinden 
birkaç yaprak”, İstanbul Halk Basımevi, 1939; Sf. 164-165; 
-Turgut Gürer; “Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer”, Türkiye İş Bankası 
Kültür Yayınları, 2017. 
10 Ulus Gazetesi 20 Mayıs 1947.
11 Devlet Denizyolları İdaresi Umumi Arşivi., “Aziz Atatürk’ü 16 Mayıs 1919’da 
İstanbul’dan alarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkaran tarihî Bandırma 
Vapuru’nun personel listesidir”.
12 Naci Çavdar; “Birinci Dünya Harbi Sonunda İstanbul’da Kömür Kıtlığı Ve Buna 
Bağlı Sıkıntılara Çözüm Arayışları”, Atam Dergi, Sayı:7, Yıl 2014.
Ertan Ünal; “Haydarpaşa’daki Büyük Facia”, Popüler Tarih Dergisi Eylül 2002 
Sayısı.
50
KAYNAKÇA
- Murat Bardakçı; “Şahbaba”- Samsun Belgeleri, Pan Yayıncılık, 1998. 
- Falih Rıfkı Atay; “Batış Yılları”, “Kurtuluş”, Pozitif Yayınları, 2008-2011. 
- Falih Rıfkı Atay; “Çankaya”, Pozitif Yayınları, Kasım 2012. 
- Osman Öndeş; “Modalı Vitol Ailesi”, Tarihçi Yayınevi, 3.Baskı.2017. 
- Yrd. Doç. Dr. Necati Çavdar; “Birinci Dünya Harbi Sonunda İstanbul’da kömür 
kıtlığı ve buna bağlı sıkıntılara çözüm arayışları”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi 
Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü / Tokat, Temmuz 2014 Sayı 89. 
- John Godolphin Bennett; “Withness”, Turn Stone Books, Londra 1974. 
-Çiçek Öztek; “Tanık”, YKY Yayını 2006. John Foster Fraser; “Constantinople” -
“The Illustrated War News, Cilt X, Sf.932-933. Sir Edwin Pears; “Life of Abdul 
Hamid”, “Fourty Years in Constantinople - 1873-1915”, Herbert Jenkins Ltd. 
Arundel Place Hay Market; London, 1916. 
-Yaşar Karaduman; “Atatürk’ü Samsun’a Götürdük”; Röportaj: Kerim Kelleci -
Songül Altun, İlayda Erol; Ünye Kent Gazetesi, 2014. 
- Dr. Nejat Tarakçı, “Bandırma Vapurunun Hikâyesi”, Deniz Tarihçisi ve 
Jeopolitikçi; - Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri II, 
Cumhuriyet Kitapları s. 33. 
- Oktan Keleş; “Kız Kulesi 1919”, 31 Temmuz 2012., Cumhuriyet, Milliyet, Ulus 
Gazeteleri arşivi. 
- Lloyd’s Register of Shipping. Clyde Built Ships. Tyne Built Ships. Tees Built 
Ships. Greek Shipping Miracle arşivi. 
- T.D.İ. Arşivi. 
- Ahmet Güleryüz; “Ertuğrul, Savarona ve Türk Devlet Yatları”, Denizler 
Kitapevi, 2007. 
- Prof.Dr. İlhan Ekinci; “Osmanlı'da Yabancı Vapur Kumpanyaları ve
İmajları Hakkında”, Kebikec Dergi Yıl. 2006, Sayı 21.
- Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay; “Çanakkale’de Batan Gemilerin Enkazının 
Çıkarılması ve Satılması”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü 
Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 54, Sayfa: 001-024 Yayın Tarihi: 2013 Sf.242
- Ertan Ünal; “Haydarpaşa’daki Büyük Facia” , Popüler Tarih Dergisi, Eylül 
2002.
- Baha Özler; “Haydarpaşa Garı’nı havaya uçuran adamı tanıdım”, Yıllarboyu 
Tarih Dergisi Ekim 1980.
- Prof.Dr. Dursun Kırbaş, Berkan Serdel, Can Koyak;“Birinci Dünya Savaşı’nda 
Ermeni Hekimler”,Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları Dergisi 2015, ss.115-135.
- Candan Badem; “Çarlık Yönetiminde Kars, Ardahan, Artvin, 1878-1918” Aras 
Yayınevi,2020.
- Bernd Langensiepen- Ahmet Güleryüz ; “Osmanlı Donanması 1828 -1923” , 
Denizler kitabevi, 2007.
- Blackwood’s Magazine; “A bow with two strings” Haziran 1934.
- Doç. Dr. Candan Badem; “Çarlık Yönetiminde Kars, Ardahan, Artvin, 1878-
1918”, Aras Yayınevi, 2018.
- “General Allenby’nin Hatıratı” - Hazırlayan FarukYılmaz, İz Yayınları, 2013.
51
Cevad Abbas (Gürer); “Ebedî Şef Kurtarıcı Atatürk’ün Zengin tarihinden birkaç 
yaprak” İstanbul Halk Basımevi, 1939; Sf. 164-165; 
- Andrew Mango; “Atatürk”, Sabah kitapları, İstanbul, 2000,S.193.
- Prof. Dr. Tolga Başak ; “Mondros Müterekesi ve Uygulama Günlüğü”, IQ 
Kültür Sanat Yayıncılık,İstanbul,2013.
7 Rauf Orbay; “Cehennem Değirmeni- Siyasi Hatıralarım”, Emre Yayınevi, 1993.
- Briton Cooper Bush; “Mudros to Lausanne; Britain’s Frontier in West Asia; 
1918- 1923” State University of New York Press, Albany, 1976. 
- Resul Yavuz / Danışman; “Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan Sevr Barış 
Antlaşması’na Giden Süreçte Türk Diplomasisi” - Dokuz Eylül Üniversitesi 
Atatürk İlke Ve İnkılapları Tarihi Enstitüsü 2016,Doktora Tezi .
- Abdurrahman Bozkurt; “İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi” 
Doktora Tezi, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilimdalı 2009.
- Osman Öndeş; “Vahdeddin’in Sırdaşı Avni Paşa Anlatıyor”, Timaş Yayınevi, 
3.Baskı 2017. 
- Ahmed İzzet Paşa;“Feryadım” 1 ve 2 Cildler, Nehir Yayınları 1992-1993. 
- Ahmet Semih Mümtaz;“Hayal Olmuş Hakikatler”, İbrahim Hilmi Çırağan, 
Hilmi Kitabevi, İstanbul 1948. 
- Cemal Kutay; “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Yüzyılımızda Bir İnsan- Hüseyin 
Rauf Orbay (1881-1964)”, Kazancı Yayıncılık, 1992. 
- Cemal Kutay; “150’likler Faciası”, Sıralar Matbaası, Ankara, 1955. 
- Turgut Gürer; “Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer – Cepheden Meclise 
Büyük Önder ile 24 Yıl”, Gürer Yayınları, 2008,İstanbul. 
- Falih Rıfkı Atay; “Atatürk’ün bana anlattıkları /Mustafa Kemal’in Ağzından 
Vahidettin”, Pozitif Yayınları 2008.
- Murat Bardakçı; “İddialar ve Cevaplar”, Haber Türk, 19 Mayıs 2014. 
- Murat Bardakçı; “100.Yıldönümünü Kutladığımız 19 Mayıs’ın sembol gemisi 
Bandırma Vapuru’nun ikinci kaptanının Atatürk’e yazdığı açlık ve sefalet 
mektupları”, Haber Türk, 7 Mayıs 2019. 
- Dr.Fethi Tevetoğlu; “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlar”, Kültür ve Turizm 
Bakanlığı Yayınları No.757. 1987.

29-06-2023 - OSMAN ÖZDEŞ