Karbon Vergisi Ne Anlama Geliyor? Türkiye'yi Bekleyen Risk.

Karbon Vergisi Ne Anlama Geliyor?

Türkiye’yi Bekleyen Risk ve Tehlikeler Neler?

Mustafa Orhan ACU/strasam.org

Karbon vergisi, ülkelerin sera gazı salınımlarını azaltmak için uyguladığı, işletmelerin sebep olduğu karbon dioksit emisyonlarını ekonomik yöntemlerle cezalandırdığı bir vergi türüdür. Verginin yükü doğaya salınan karbondioksit miktarı ile artmakta ya da azalmaktadır. En çok ihracat yaptığımız ülkeler içinde AB ülkeleri gelmektedir. Ulusal karbon vergisi uygulayan ülkeler Avrupa'da; Finlandiya, İzlanda, Norveç, İsveç, Danimarka, Estonya, Letonya, İrlanda, Slovenya, İsviçre, Polonya, Portekiz ve Birleşik Krallık'tır. Diğer AB ülkelerinde de bu tip çalışmalar devam etmektedir. En geç 2026 yılına kadar bu işlemin tamamlanacağı ilgililerce belirtilmektedir. Söz konusu karbon vergisinin, AB ülkelerine ihracat yapan ve düşük karbonlu üretim yöntem ve teknolojilerine geçiş yapamayan üreticilerin bu geçişi sağlamış üreticiler karşısında önemli bir rekabet dezavantajı ile karşılaşmasına ve pazar kaybetmesine yol açabileceği tahmin edilmektedir. 

Ülkemizin sanayicisinin bu konuda ciddi endişeleri bulunmaktadır. Bu konuda gerekli ilerlemeyi bürokratik engeller ve teknolojik finansman eksikliğinden dolayı en kolay yol olan yurt dışında sermayeyi aktarma yoluna gitmektedir. Buna verilecek en güzel örnek, ülkemizin medarı iftiharı olan kendi dalında dünyanın en büyüklerinden olan Borusan AŞ’nin durumundan size bahsedersem konunun vahametini sizler de daha iyi anlayacaksınız. Borusan, Gemlik’teki üretim tesisini AB’nin ‘karbon vergisi’ düzenlemesini gerekçe göstererek ABD’ye taşıma kararı aldı. Borusan’dan Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yapılan bir “özel durum bildirimi” gündeme düştü. Şirketin 18 Aralık’ta yayımladığı bildirime göre Borusan Holding, Gemlik Büyük Çaplı Boru Üretim Tesisini ABD’ye taşıma kararı alıyordu! Taşınamayan makine ve teçhizat ile fabrikaya ait taşınmazların da satılacağını duyurdu. Bildirime göre şirket, Nisan ayında ABD’de Berg Pipe adında bir şirketi satın almış, Gemlik’teki operasyonlarını da bu şirket üzerinden ABD’ye taşıyacakmış. Özetle, bu şirket, Borusan Gemlik’teki fabrikayı söküp ABD’ye taşıyor. Geriye ne kalırsa da satıyor. Borusan’ın bu proje için ABD’de 150 milyon dolarlık yatırım yaptığı da basına yansıyan haberlerden.

Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarından birinden bahsediyoruz. Borusan Holding’in tamamı değil, holdinge ait şirketlerden yalnızca biri olan Borusan Mannesman Boru Sanayi ve Ticaret AŞ, toplam satış cirosuna göre Türkiye’nin en büyük 57’nci, ihracata göre Türkiye’nin en büyük 30’uncu sanayi kuruluşu. 2022 ihracatı 504 milyon dolar. Peki neden? İhracatçıya verilen onca desteğe, sanayiye verilen onca teşviğe rağmen Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarından biri neden Türkiye’den gidiyor? Bu soruya, her şeyin kapalı kapılar ardında döndüğü böyle bir düzende layıkıyla cevap verebilmek zor ama şirketin KAP’a yaptığı bildirim üzerinden sonuç çıkarmak mümkün. 

Bildirimde deniyor ki; "Büyük çaplı borularda Türkiye ve yakın coğrafyalardaki arz fazlası, yurt dışı pazarlarda giderek güçlenen korumacılık politikaları ve yine yakın ve orta vadede yürürlüğe girebilecek sınırda karbon vergisi gibi düzenlemelerin uluslararası rekabeti daha da kısıtlayıcı hale getireceğine dair beklentiler sebebiyle” ifadesi kullanılıyor. KAP bildiriminin tamamını, isteyenler ilgili holdingin sayfasına girerek öğrenebilirler. Konuya yabancı olanlar için bu gerekçeler tatmin edici gelmeyebilir. Fakat şirketin açıklamasındaki detaylar, Türkiye’nin geleceğine ilişkin fikir verecek nitelikte gözüküyor. Bu detayları anlamak için 7 ay kadar geriye gitmek de fayda var. Tarih 16 Mayıs 2023. Bu dönemde Türkiye iki turlu seçimin ilk turunu geride bırakmış ve tümüyle ikinci tura odaklanmış durumdayken bunlar oluyor. O gün “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM)” adlı düzenlemeyi de içeren tüzük, Avrupa Birliği Resmî Gazetesi’nde yayımlandı. Kısa adıyla SKDM denilen bu düzenlemeye göre AB ülkeleri, ithal edecekleri ürünlerin içerdiği karbon emisyonuna bakacak, emisyon değerlerine göre üründen ilave vergi alınacak. Böylece karbon emisyon oranı düşük olan ürünler AB pazarına daha ucuz, emisyon oranı yüksek ürünler daha pahalı girecekler. Haliyle karbon emisyon oranını düşürmeyen işletmeler AB pazarından elenecekler. Peki ne zamandan itibaren başlayacak bu karbon vergisi düzenlemesi? 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren. O süreye kadar şirketlerin, eğer AB pazarına girmek istiyorlarsa dönüşümlerini tamamlamak ve ülkeler de karbon emisyon ölçüm sistemlerini kurmak zorunda olduğu söyleniyor. Türk kamuoyu 16 Mayıs’ta yürürlüğe giren SKDM düzenlemesinin önemini seçim gündemi nedeniyle farkına varamadı. Hoş, seçim olmasa da ülke kamuoyu dünyaya gözlerini kapamış durumda. Fakat konunun önemini veriler ortaya koyuyor. Türkiye, toplam ihracatının yüzde 40’ını AB ülkelerine gerçekleştiriyor. 2022 yılında Türkiye’den AB’ye ihraç edilen mal ve hizmetlerin toplam büyüklüğü 103 milyar dolar. Eğer karbon emisyon oranı düşürülemezse ve Türkiye’nin rakibi pozisyondaki ülkeler bu alanda daha yüksek performans gösterirse, Türkiye’nin bu dev pazarda tutunabilme şansı yok! 

Zaten dış açık gibi kronik bir sorun nedeniyle krizlere sürüklenen Türkiye ihracatının bu şekilde darbe yeme olasılığı bile tüyler ürpertici. O halde iki yol var: Birincisi “yeşil dönüşüm” denilen bu süreci tamamlamak adına gaza basmak ya da AB pazarının yerine yeni pazarlar aramak. Türkiye’nin yolu, ikinciye daha yakın. Zira, kömürlü termik santrallara teşvik verilmeye devam ediliyor. Dönüşüm için gereken vizyon esnaf ve sanayicimizde yok. KOBİ sahiplerinde yok. Vizyon olsa finansman yeterli değil. Organize Sanayi Bölgeleri’nde atölye ölçeğindeki üretimlerde yeşil dönüşümün hayalini kuran bile yok. "Yeşil Dönüşümün Hedefi Çelik" 

İşte bu çerçevede, çelik sektörü, Avrupa Yeşil Mutabakatının hedef aldığı sektörlerin başında geliyor. Çeliği hangi enerjiyle ürettiğiniz, çeliği üretirken yenilenebilir enerjiden mi yoksa kömürlü termik santrallardan mi faydalanıp faydalanmadığınız, ithal girdileri nereden temin ettiğiniz, temin ederken ne kadar petrol tükettiğiniz, sadece şirketinizin değil, tedarikçilerinizin bu dönüşümü ne oranda başardığı ve çok daha fazlası yeşil dönüşümde önem arz ediyor. Yani, sadece şirketin elinden geleni yapması yetmiyor, tedarikçilerin ve enerji politikasının da dönüşmesi elzem. Dolayısıyla ülke çapında bir politik tutuma ihtiyaç var. Fakat konuyu yakından takip eden hemen hemen tüm uzmanlar, Türkiye’nin yeşil dönüşümde son derece yavaş kaldığını söylüyor. Ve bu yavaşlık en çok çelik sektörünü tehdit ediyor. Çelik deyip geçmemek gerekir. Dünya ’da hem nitelik olarak hem de coğrafi olarak değişen üretim yapısının sembol sektöründen bahsediyoruz. Sektörün pek çok ürünü için ihtiyaç duyduğu teknoloji 20’nci yüzyıl standartlarında. Avrupa, çelik gibi üretimi için 20’nci yüzyıl teknolojileri gerektiren ürünleri, Türkiye gibi düşük teknolojili sanayi ülkelerinden ithal etmeyi tercih ediyor. Üstelik çevre düzenlemeleri de Türkiye ’de çok daha uygun. Asbestli gemiler, tersanelerde sökülebiliyor, çeliği eritecek kömür madenlerine teşvik verilmeye devam ediliyor. AB ise bunları yapmak yerine, çeliği ithal etmeyi tercih ediyor. Böylece AB, çelik talebiyle Türkiye’deki sektörü sürekli büyütüyor. Türkiye’nin çelik ihracatında AB’nin payı 2010-2016 arasında yüzde 16 iken, 2017-2020 arasında bu oran yüzde 25 ’e yükseliyor. Pandemide çelik sektörü daha da büyüyor ve çelik ihracatında AB’nin payı yüzde 40 ’a dayanıyor. Böylece AB, çelik sektörü için giderek daha büyük bir önem arz ediyor. İşte Borusan diyor ki, son 10 yıldır Avrupa, çelik üretimini Türkiye gibi ülkelere bıraktı ve bu ülkelerde çelik arz fazlası oluştu. Sektör plansızca büyüdü ve artık geleceği öngörmek çok zor. Zira, aynı Avrupa 1 Ocak 2026 ’dan itibaren sınırda karbon vergisi uygulamaya başlayacak. Fakat Türkiye’nin sistemi karbon emisyon oranlarını düşürme konusunda başarılı değil. Üstelik, Türkiye’nin takip ettiği planlı bir karbonsuzlaşma patikası da yok!

Borusan belli ki, “yol yakınken yol alayım” demiş. Bu haliyle Borusan’ın Gemlik Tesisleri’nin ABD’ye taşınması, yeşil dönüşüm konusunda Türkiye ekonomisine bir uyarı niteliğindedir. Fakat ne bu uyarıya kulak asacak bir iktidar ne de bu uyarıyı önemseyecek bir kamuoyu var. İktidar cephesinden gelen ilk tepkiler ise “giderlerse gitsinler” çizgisinde. 

Saygı dolu sevgiyle

07-01-2024/ Mustafa Orhan ACU