Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ayasofya Konuşması. 10 Haziran Dünya Gündemi

10 Haziran Dünyada ve Bölgemizde Tüm Gelişmeler ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın  Ayasofya Konuşması - Tam Metin

Bölgede ve Dünyada Öne Çıkan Gelişmeler

Türkiye •

Ayasofya Camisi'nin, yönetimi Diyanet İşleri Başkanlığına devredilerek ibadete açılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı, Resmi Gazete'de yayımlandı.

• Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti.

o Daire'nin 19 sayfalık gerekçesinde, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının, ilgili mevzuat, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları kapsamında değerlendirildiği belirtildi.

o Gerekçede, Ayasofya'nın, statüsü muhafaza edilerek, hukuk düzeninde güvence altına alınan özel hukuk tüzel kişiliğini haiz mazbut vakıf niteliğindeki Fatih Sultan Mehmet Han Vakfının mülkiyetinde olduğu kaydedildi.

"Vakıf senedinin, hukuk kuralı etki değer ve gücünde olduğu, vakfedilen taşınmazın vakıf senedindeki niteliğinin ve kullanım amacının değiştirilemeyeceği, bu hususun tüm gerçek tüzel kişiler kişilerle birlikte davalı idare için de bağlayacı olduğu kuşkusuzdur. "

o Türk hukuk sisteminde kadimden beri korunarak yaşatılan Vakfa ait taşınmaz ve hakların vakfiyesi doğrultusunda istifadesine bırakıldığı toplum tarafından kullanılmasına engel olunamayacağı, vakıf senedinde sürekli olarak tahsis edildiği cami vasfı dışında kullanımının ve başka bir amaca özgülenmesinin hukuken mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır."

• Türkiye'de son 24 saatte 1003 kişiye Kovid-19 tanısı konuldu, 23 kişi hayatını kaybetti, toplam vaka sayısı 210 bin 965, can kaybı 5 bin 323 oldu. Son 24 saatte 1493 kişinin daha iyileşmesiyle Kovid-19 tedavisi tamamlananların sayısı 191 bin 883 oldu.

• Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile bir araya geldi. Savunma Bakanlığındaki görüşmelerin ardından Bakan Akar, Cumhurbaşkanlığı Ofisi'ne geçti. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy tarafından kabul edilen Akar'ın görüşmesi basına kapalı gerçekleştirildi.

 Görüşmeye Milli Savunma Bakan Yardımcısı Muhsin Dere ile Türkiye’nin Kiev Büyükelçisi Yağmur Ahmet Güldere'nin yanı sıra Ukrayna Savunma Bakanı Andriy Taran da katıldı.

• Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, çarşamba günü Londra'ya yaptığı ziyarette Financial Times'a verdiği röportajda, iki taraf arasında prensipte anlaşmaya ilişkin hiçbir görüş ayrılığı olmadığını ancak bazı teknik konulara son halinin verilmesi gerektiğini kaydetti. • Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde, Fransızların 1938'de Hatay'daki işgal dönemlerinde askeri karargah olarak kullandığı tarihi bina, 82 yıl sonra Kırıkhan İlçe Halk Kütüphanesi olarak hizmet vermeye başladı.

 Orta Doğu • Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib ilinde toplanan halk, ülkeye Birleşmiş Milletler’in (BM) yaptığı sınır ötesi yardımların girişinin Rusya tarafından engellemesini protesto etti.

o İdlib’de siviller, Kovid-19 tedbirleri kapsamında sosyal mesafeye uyarak Rusya’nın BM yardımlarını engellemesine karşı çıkmak amacıyla bir araya geldi. o Toplanan göstericiler, “Rusya’dan insanlığa karşı veto”, “Rejim okullara saldırırken Çin’in vetosu nerdeydi?, “Sivilleri Rusya ve İran zulmünden korumak ülkelerin görevidir”,

“İşgalci Rusya, İran ve onlara bağlı gruplar Suriye halkının güvenliğini tehdit ediyor.” yazan İngilizce ve Arapça dövizler taşıdı. o Göstericilerden İdlibli İbrahim Elzir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Rusya ve Çin’in yardımların engellenmesinin insani bir davranış olmadığını söyledi. o Elzir, "Rusya'nın insanlıkla alakalı bir şey söylemeye hakkı yoktur. Biz Suriye halkı olarak 2011 yılında göstericilere mermi sıkan Esed rejimine karşı çıktık. Çin’i neden okullarımıza saldırı yapılırken, Doğu Guta'ya kimyasal silah saldırısı yapılırken, 4 milyon sivil yerinden edilirken engellemeye çalışırken görmedik?” dedi.

o Bir diğer gösterici Rıdvan Atraş da “Veto, insanlığa ve Suriye halkına karşıdır. Doğrusunu söylemek gerekirse BM görüşlerini ve hedeflerini gözden geçirmelidir. BM‘ye üye olan bir ülke, nasıl insanlığa karşı olabilir?" ifadeleri kullandı.

• Irak Türkmen Cephesi (ITC) Başkanı Erşat Salihi, AA muhabirine, Mustafa elKazımi hükümeti döneminde Irak'ın geleceği, Türkmenlerin durumu ve PKK ile DEAŞ'ın ülkedeki tehlikeli varlığını değerlendirdi. 5 

o Terör gruplarının 2003 sonrası Irak'a giriş yaptığını anlatan Salihi, "Bunların başında Mücahid-i Halk Örgütü gibi İran'a karşı olan yapı ve terör örgütü PKK geliyor. Irak hükümeti, İran'a karşı olan örgütün tamamını ülkeden çıkardı ve büyük bölümü Almanya'ya gitti. Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden PKK ise maalesef tartışmalı bölgelere yerleştirildi." dedi.

o Terör örgütü PKK, Sincar, Mahmur ve Kerkük'ün çevresindeki hassas bölgeleri ele geçirdi ve oradaki Iraklıların güvenliğini tehdit etmeye başladı." ifadelerini kullanan Salihi, bu nedenle Türkiye'nin terör örgütüne yönelik operasyonlar düzenlemeye başladığını ve bu operasyonların tamamının Irak'taki PKK mevzilerine yönelik olduğunu belirtti.

o Irak Anayasası'nda "komşu ülkelere yönelik güvenlik tehdidi oluşturulmaması gerektiği" yönünde bir madde bulunduğunu hatırlatan Salihi, PKK'nın Irak'tan Türkiye'ye karşı düzenlediği terör saldırılarını da bu çerçevede değerlendirmek gerektiğini vurguladı. o Salihi, PKK, DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin ülkedeki varlığının Irak ve bölgenin olduğu kadar ABD ve uluslararası toplum için de büyük risk ve tehlike arz etmeye devam edeceğininin altını çizdi.

o Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin döneminde çeşitli asimilasyonlara uğramalarına rağmen Türkmenlere 2003 sonrası ABD tarafından kurulan siyasi denklemde yer verilmediği eleştirisinde bulunan Salihi, şunları kaydetti:

o "Türkmenler, Saddam rejimi döneminde çok çile çekti. Ben şahsen 10 yıl Ebu Gureyb Hapishanesinde yattım. O dönem bir kardeşim idam edildi ve ailemiz ülkenin güneyine sürüldü. Türkmenler, 2003 öncesi İngiltere ve ABD'deki muhalefet toplantılarında hep yer alsa da, 2003 sonrası Türkmenlerin gerçek temsilcisi olan Irak Türkmen Cephesi'ne siyasette yeteri kadar alan açılmadı ve ABD, 2003 sonrası Irak'ta siyasi haklarını elde etmek isteyen Türkmenleri desteklemedi. Bizi desteklemeyen ABD, tartışmalı bölgelerde Kürtleri destekledi. Şu ana kadar hak ettiğimiz anlamda bir siyasi temsilimiz bulunmuyor. Irak Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı görevine talip olsak da bu makam bize verilmedi."

o "Irak'ta 2003'ten sonra El Kaide terör örgütünün eliyle yaklaşık 4 bin ABD askeri öldürüldü. Irak'ta 2005-2007 yıllarında mezhep savaşı körüklenince ülkede büyük bir güvenlik zafiyeti oluştu ve bunların üstesinden gelemeyen zayıf bir hükümet vardı. Daha sonra El Kaide, başka bir örgüte dönüştü, bu da güvenlik güçlerini zayıf duruma düşürdü ve terör örgütlerinin Irak'ta iyice mevzilenmesine neden oldu. DEAŞ, yeniden Kerkük ve Musul'daki hassas bölgelerle batıdaki çöl alanların güvenliğini tehdit etmeye başladı. Hükümetin karşısında PKK ve DEAŞ gibi güvenlik riskinin yanı sıra yeni tip koronavirüs salgınından dolayı da ciddi sağlık sorunu bulunuyor. Bu hükümetin güçlü güvenlik ve istihbarat servisleriyle güçlü hava sistemleri var. Ancak mevcut sorunlar ve terör örgütlerinin varlığı, ABD ve uluslararası koalisyonun desteğiyle hükümetin ayakları üzerinde durmasını engelliyor."

 Kuzey Afrika

• Libya Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed eş-Şerif, Türkiye ile Libya arasında imzalanan askeri ve güvenlik iş birliği mutabakat muhtırasının kendilerine çok şey verdiğini başkent Trablus'un kurtarılmasına büyük katkı sağladığını söyledi.

o Ülkede yayınlanan bir televizyon kanalına konuşan Şerif, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in geçen hafta Trablus'a yaptığı ziyaret ve buradaki temaslarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. o Şerif, Türkiye ile imzalanan mutabakat muhtırasının kendilerine çok şey verdiğini, Trablus ile diğer bölgelerin kurtarılmasına büyük katkı sağladığını belirtti ve "Türkiye ile anlaşma henüz ilk aşamalarında, son aşamalarında değil." sözleriyle de iş birliğinin ilerletileceği mesajını verdi.

o Türkiye ile askeri eğitim konusunda üst düzey görüşmelerin devam ettiğini aktaran Şerif, Libya ordusunun eğitilmesi konusunda Türkiye'nin hazır olduğunu belirtti.

• Cezayir Dışişleri Bakanı Sabri Bukadum, Libya krizinde beklentilerinin bu ülkenin bir an önce barış ve istikrara toprak bütünlüğüne saygılı şekilde geri dönmesi olduğunu söyledi. o Bukadum, Cezayir’in Libya krizine yönelik tutumu ve beklentisine ilişkin, "Bizim beklentimiz barış. Bir an önce Libya’nın barış ve istikrara geri dönmesi. Toprak bütünlüğüne, meşruiyetine ve Libyalıların seçimlerine saygılı biçimde, tek bir Libya olması, bizim beklentimiz ve bunun için de çalışıyoruz." dedi.

o Libya’da darbeci general Halife Hafter’in 2018 yılında Libya'daki savaşı Cezayir’e kadar yaymayı dile getirdiği hatırlatılan Cezayir Dışişleri Bakanı Bukadum, "Dönem dönem değişik söylemler olabilir, bu ifadelere özel dikkat sarf etmiyoruz. Bizim şu anda Libya’daki tüm taraflarla çok iyi ilişkilerimiz var. Tüm taraflarla eşit şartlarda uluslararası meşruiyet çerçevesinde görüşebiliyoruz. Biz tüm Libyalılar birlik içinde olsun istiyoruz. Biz onları, herhangi şekilde Libya’nın toprak bütünlüğünü, geleceğini, barışını ve birliğini tehlikeye atacak biçimde ayrı tutmak istemiyoruz." diye konuştu. 

o Libya’nın bölünmesi fikirlerine kesin dille karşı çıkan Bakan Bukadum, "Biz Libya’da bölünme olmayacağını umut ediyoruz. Bunun için çalışıyoruz. Libya’nın bölünmesi, herkes için tehlikeli olabilir bu özellikle, Libya’ya komşu ülkeler için geçerli. Biz Libya’nın toprak bütünlüğü, birliği ve istikrarı için çalışmaya devam etmeliyiz. Bu hususlar bizim için hayati öneme sahip." ifadelerini kullandı.

o Cezayir sınırına da yakın olan Vatiyye hava üssüne yapılan saldırıların kendilerini kaygılandırıp kaygılandırmadığı sorusuna Bukadum, "Biz Libyalılar için endişeleniyoruz. Biz kendimiz için kaygılanmıyoruz, kendimizi nasıl koruyacağımızı biliyoruz. Askeri açıdan bizim için sorun gözükmüyor. Biz bir an önce ateşkes olmasını diliyoruz. Bu şekilde tüm Libyalıların katılımıyla siyasi diyaloğu başlatabiliriz." yanıtını verdi.

o "Bu çok fazla ayağı olan bir mekanizma, Afrika Birliği de var, hep beraber çalışıldı. Bu önemli bir toplantı ama Libya’ya komşu ülkelerin olmaması gibi bazı eksik noktalar vardı. Komşular olarak, Cezayir, Tunus, Mısır olarak bizim de mekanizmalarımız var. En azından aramızda fikir teatisi olabilirdi. Berlin Konferansı sonucunu destekliyoruz."

• Libya Ulusal Petrol Kurumu (NOC), ülke genelindeki petrol limanlarında üretim ve ihracatın başlayacağını duyururken, 6 aydır devam eden kesinti nedeniyle petrol üretim hacminin düşük olacağı uyarısında bulundu.

o Afrika'nın en büyük petrol rezervine sahip ülkesi Libya'da petrolün çıkartılması, işlenmesi, dağıtımı ve ihracatından sorumlu NOC, yaptığı yazılı açıklamada, ülke genelindeki petrol ihracatına ilişkin mücbir sebep halinin kaldırıldığını ve ilk olarak Sidra Petrol Limanı'ndaki ham petrol tanker gemisine yükleme yapılacağını belirtti.

o Ülke genelinde ocak ayından bu yana petrol üretimine karşı uygulanan yasa dışı blokajın petrol rezervlerinde yol açtığı tahribat sonucu üretimin ilk aşamada düşük başlayacağı kaydedilen açıklamada, kapasite artışının zaman alabileceği belirtildi.

o Açıklamada, ifadelerine yer verilen NOC Genel Müdürü Mustafa Sanallah, ulusal iyileşme adına bu adımı atabildikleri için memnuniyet duyduğunu belirterek, şöyle devam etti: o "Bu başarılı sonucu sağlamak için görüşmelere katkı sağlayan tüm taraflara teşekkür ediyoruz. Bu adım, kalıcı barış ve istikrarı tesis etmek için ortak ulusal çıkar üzerinde uzlaşılan bir an olarak kabul edilmeli."

o Sanallah, altyapının kalıcı hasar gördüğü bir durumda, önceliğin tesislerin bakımı için bütçe ayrılması olduğunu ifade ederek, "Libya'nın petrol üretiminin yeniden esir alınmaması için doğru adımların atılmasının önemini" vurguladı.

o Açıklamada ayrıca Libya ekonomisinin, petrol kesintisi nedeniyle bugüne kadar 6,5 milyar dolar zarar etmesinin yanı sıra NOC'nin üretim kesintisi kaynaklı altyapıda doğan zararı gidermek için büyük bir maliyetle karşı karşıya olduğu bilgisi yer aldı.

 Kuzey Amerika

• ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, İran Devrim Muhafızları bünyesindeki eski Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin ABD tarafından öldürülmesini "hukuksuz" bulan Birleşmiş Milletler (BM) raporuna tepki göstererek, söz konusu raporu reddettiklerini belirtti.

o Pompeo, Birleşmiş Milletler (BM) Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard tarafından Süleymani'nin hava saldırısıyla öldürülmesine ilişkin hazırlanan rapora ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

o Raporda yer alan Süleymani'nin Irak'taki ABD varlığına saldırı hazırlığında olmadığı ve ABD'nin saldırısının "hukuksuz" olduğu yönündeki ifadeye tepki gösteren Mike Pompeo, "Bayan Callamard'ın bulguları sahte. General Süleymani'yi öldüren hava saldırısı, İran İslam Cumhuriyeti ve Orta Doğu'daki ABD kuvvetleri ve çıkarları karşı desteklediği milisler tarafından önceki aylarda artan silahlı saldırılara bir karşılıktı" dedi. o Pompeo ayrıca, saldırının İran'ın ABD ve ulusal çıkarlarına oluşturduğu tehdide karşı caydırıcılık rolü üstlendiğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:

o "ABD, saldırının uluslararası hukuk temeli konusunda şeffaftır. 8 Haziran 2020 tarihinde BM Güvenlik Kuruluna da belirttiğimiz gibi söz konusu saldırı ABD'nin meşru müdafaa hakkı kapsamında düzenlenmiştir. Başkan (Donald) Trump'ın da belirttiği gibi her zaman diplomatlarımızı, askerlerimizi ve tüm Amerikalıları koruyacağız."

 Avrupa

• Avrupa Parlamentosu (AP), Türkiye'deki sığınmacıları desteklemek için yürütülen programlara 485 milyon avro ilave kaynak sağlanmasını onayladı.

o Brüksel'de bir araya gelen AP Genel Kurulu, Suriyeli sığınmacılara ev sahipliği yapan Türkiye, Ürdün ve Lübnan'a ilave destek sağlanmasına yönelik teklifi görüştü.

 o Toplantı sonunda yapılan oylamada söz konusu AB Komisyonu teklifi 557 "Evet", 72 "Hayır" ve 59 "Çekimser" oyla kabul edildi. o Teklife göre, Türkiye'deki sığınmacılar için yürütülen Sosyal Uyum Yardım (SUY) programı kapsamında dağıtılan Kızılaykart'lara, Suriyeli ve diğer sığınmacı çocukların eğitimlerinin devamlılığını sağlamaya yönelik Şartlı Eğitim Yardımı (ŞEY) programına toplam 485 milyon avro kaynak sağlanacak.

o AB, Ürdün ve Lübnan'daki sığınmacıların sağlık ve eğitimlerine yönelik çeşitli programlara da 100 milyon avro ayıracak.

o Söz konusu teklifin yürürlüğe girmesi için AB üyesi ülkelerin onayı gerekiyor.

• Almanya'da Hükümet Sözcüsü ve aynı zamanda Basın ve Enformasyon Dairesi Başkanı Steffen Seibert'in ofisinde görevli bir çalışanın, yıllardır Mısır istihbaratına çalıştığı ortaya çıktı. o Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın (BfV) dün açıklanan 2019 yılı raporunda, Basın ve Enformasyon Dairesi'nde bir görevli hakkında yıllardır Mısır gizli servisine çalıştığı iddiasıyla Federal Başsavcılık tarafından soruşturma açıldığı bildirildi.

o Raporda, Mısır istihbarat servisinin, Almanya'da yaşayan muhalif kişi ve gazetecileri takip etmek için faaliyet yürüttüğü belirtildi. ü Asya • Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, gazetecilere yaptığı açıklamada, Putin’in video konferans yöntemiyle yaptığı toplantıda, konsey üyeleri ile barış dışında alternatif olmadığı vurgusuyla Libya’daki durumu müzakere ettiğini ifade etti. Sözcü Peskov, toplantıda Balkanlar ve Ukrayna’nın doğusundaki durumun da ele alındığını kaydetti.

• Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, video konferans yoluyla katıldığı Primakov Okumaları Uluslararası Forumu’nda güncel konulara ilişkin açıklamalarda bulundu. o Son zamanlarda nükleer silah alanında risklerin arttığını belirten Lavrov, "Güvenlik ve uluslararası stratejik istikrar alanındaki durum açıkça bozuluyor. Bunun nedeni, ABD’nin küresel hakimiyete tekrar sahip olma isteğidir." yorumunda bulundu. o ABD’nin stratejik istikrar terimini reddettiğine dikkati çeken Lavrov, Rusya’nın bundan endişe duyduğunu dile getirdi. o "ABD, tüm silah kontrol mimarisini sökmeye devam ediyor." diyen Lavrov, ABD ile yeni silah sistemi kontrolünü istişare etmeye hazır olduklarını da dile getirdi.

 • Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cao Licien, başkent Pekin'de düzenlediği olağan basın toplantısında, ABD'nin Çin'in Sincan Uygur Özerk bölgesindeki hak ihlalleri nedeniyle 4 Çinli yetkiliye yaptırım kararına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

o ABD’nin söz konusu kararıyla Çin’in iç işlerine ciddi şekilde müdahalede bulunduğunu, uluslarası hukukun temel normlarını ihlal ettiğini ve Çin-ABD ilişkilerine zarar verdiğini savunan Cao, "Çin, buna kararlılıkla karşı çıkıyor ve güçlü şekilde kınıyor." ifadelerini kullandı.

o Sincan Uygur bölgesinin Çin’in iç işleri olduğunu, ABD’nin müdahale etme konusunda hakkı ve yetkisi bulunmadığını belirten Cao, "ABD’yi bir an önce ilgili yanlış kararı geri çekmeye, Çin’in iç işlerine müdahaleyi, çıkarlarına zarar veren açıklama ve eylemleri durdurmaya çağırıyoruz." dedi. o Cao, "ABD, söz konusu tutumunda ısrar ederse Çin karşı hamlede bulunacak, Sincan konusunda kötü şekilde rol alan ABD'li kurum ve yetkililere yönelik mütekabil adımlar atacak." dedi. ü Kovid-19

• Salgının merkezi ve en çok can kaybının yaşandığı ülke olan ABD'de virüs bulaşanların sayısı 3 milyon 185 bine çıkarken, vaka sayısındaki artış rekor kırarak günlük 62 bini aştı. Ülkede bugüne kadar virüs nedeniyle 135 bin kişi öldü, 1,4 milyon kişi ise iyileşti.

• Brezilya'da vaka sayısı 1 milyon 727 bine çıktı. Ülkede can kaybı 68 bin, iyileşenlerin sayısı ise 1 milyon 152 bin oldu. o Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, ülkedeki yerli halk için Kovid-19 yardımı sağlanmasını öngören yasanın ilgili maddelerini reddetti.

• Can kayıpları İngiltere'de 44 bin 602, İtalya'da 34 bin 926'ya, Fransa'da 29 bin 979'a, İspanya'da ise 28 bin 401'e yükseldi.Rusya'da Kovid-19 tespit edilenlerin sayısı 707 bin 301'e, virüs nedeniyle ölenlerin sayısı ise 10 bin 843'e yükseldi. o Başkent Moskova'da uygulanan sokaklarda maske zorunluluğunun 13 Temmuz itibarıyla kaldırılması kararlaştırılırken, toplu taşıma araçlarında, sağlık kuruluşlarında, marketlerde ve benzer kamusal alanlarda sosyal mesafe, maske ve eldiven zorunluluğunun devam edeceği bildirildi. • Hükümet karşıtı protestoların sürdüğü Sırbistan'ın başkenti Belgrad'da Kovid-19 vakalarının artması nedeniyle açık ve kapalı alanlardaki toplanmalara 10 kişi sınırlaması getirildi.Çin, salgına karşı tedbir olarak 2022'de başkent Pekin ve Cangciakou kentinde düzenlenecek Kış Olimpiyatları için yapılacak ulusal seçmeler hariç 2020'deki tüm spor etkinliklerini iptal etti.

• Afrika kıtasında Kovid-19 vakalarının en fazla görüldüğü ülke olan Güney Afrika Cumhuriyeti'nde eyalet yönetimleri virüs nedeniyle ölenler için toplu mezarlar yaptırmaya başladı. • Senegal Futbol Federasyonu (FSF), salgın nedeniyle martta maçlara ara verilen futbol liglerinde sezonu şampiyonlar belirlenmeden sona erdirdi.

2. Ulusal Makamlardan Resmî Açıklamalar

• Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ayasofya Konuşması 

 

Aziz Milletim, Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Danıştay bugün, Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesini sağlayan 1934 tarihli Bakanlar Kurulu düzenlemesini iptal etti. Biz de buna dayanarak çıkardığımız bir Cumhurbaşkanlığı düzenlemesiyle, Ayasofya’nın yeniden Cami olarak hizmete açılmasını sağladık. Böylece Ayasofya, 86 yıl sonra yeniden, Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesinde belirttiği şekilde Cami olarak hizmet vermeye başlayabilecektir. Bu kararın milletimize, ümmete ve tüm insanlığa hayırlı olmasını diliyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığımız, konunun idari ve teknik hazırlıklarıyla, Diyanet İşleri Başkanlığımız da dini yönüyle ilgili çalışmalara hemen başladı. Müze statüsünden çıkmasıyla birlikte, Ayasofya Camiine ücretli giriş uygulamasını da kaldırıyoruz. Tüm Camilerimiz gibi Ayasofya’nın kapıları da, yerli ve yabancı, müslim ve gayrımüslim herkese sonuna kadar açık olacaktır. İnsanlığın ortak mirası olan Ayasofya, yeni statüsüyle herkesi kucaklamaya, çok daha samimi, çok daha özgün şekilde devam edecektir. Hazırlıkları süratle tamamlayarak, 24 Temmuz 2020 Cuma günü, Cuma namazı ile birlikte Ayasofya’yı ibadete açmayı planlıyoruz. Bu kararın, içeride ve dışarıda çeşitli tartışmalara yol açması muhtemeldir. Herkesi, ülkemizin yargı ve yürütme organları tarafından alınan Ayasofya kararına saygılı olmaya davet ediyorum. Uluslararası alanda bu konuda ortaya konan her türlü görüşü elbette anlayışla karşılarız. Ancak, Ayasofya’nın hangi amaçla kullanılacağı konusu, Türkiye’nin egemenlik haklarıyla ilgilidir. Yeni bir düzenlemeyle Ayasofya’nın ibadete açılıyor olması, ülkemizin egemenlik hakkı kullanımından ibarettir.  Türkiye Cumhuriyetinin bayrağı neyse, başkenti neyse, ezanı neyse, dili neyse, sınırları neyse, 81 vilayeti neyse, Ayasofya’nın vakfiyesine uygun şekilde camiye dönüştürülmesi hakkı da odur. Bu konuda, görüş belirtmenin ötesindeki her türlü tavrı ve ifadeyi, bağımsızlığımızın ihlali olarak kabul ederiz. Türkiye olarak, nasıl diğer ülkelerdeki ibadet mekanlarıyla ilgili tasarruflara karışmıyorsak, biz de tarihi ve hukuki haklarımıza sahip çıkma konusunda aynı anlayışı bekliyoruz. Üstelik bu, öyle 50-100 yıllık değil, tam 567 yıllık bir haktır. Şayet bugün inanç odaklı bir tartışma yapılacaksa, bunun konusu Ayasofya değil, dünyanın dört bir yanında her geçen gün tırmanan İslam düşmanlığı ve yabancı nefreti olmalıdır. Türkiye’nin kararı, sadece kendi iç hukuku ve tarihi haklarıyla ilgilidir. Bu kararın arkasında duran tüm siyasi partilere ve liderlerine, sivil toplum kuruluşlarına, milletimizin her bir ferdine şükranlarımı sunuyorum. Aziz Milletim… İstanbul’un fethi ve Ayasofya’nın Cami haline dönüştürülmesi hadisesi, Türk tarihinin en şanlı sayfaları arasında yer alır. Uzun bir kuşatmanın ardından 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul’u fethederek şehre giren Fatih Sultan Mehmet Han, doğrudan Ayasofya’ya yönelir. Bizans halkı, korku ve merakla Ayasofya’da akıbetlerini beklemektedir. Fatih, kendisini karşılayan halka, hayatları ve hürriyetleri konusunda teminat vererek, Ayasofya’ya girer. İstanbul’un Fatihi, fetih sembolü olarak sancağını Ayasofya’nın ortasındaki mihrabın bulunduğu yere diker, kubbeye doğru bir ok fırlatır, ilk ezanı da kendisi okur. Böylece, fethini tescillemiş olur. Ardından, mabedin uygun bir köşesinde şükür secdesi yaparak, iki rekât namaz kılar. Bu davranışıyla da Ayasofya’yı Camiye çevirdiğini gösterir.

 Sultan Fatih, İstanbul’un incisi bu ulu mabedi zemininden çatısına kadar büyük bir titizlikle inceler. Tarihçilerin yazdığına göre, Ayasofya’nın kubbesine çıkan Fatih Sultan Mehmet Han, yapının ve çevrenin harap görüntüsü karşısında, şu meşhur Farsça beyti söyler: “PERDEDÂRİ MÎKONED BER KASR-İ KAYSER ANKEBUT BÛM NOVBET MÎZENED DER TAREM-İ EFRÂSİYÂB” Bugünün Türkçesiyle tekrarlayacak olursak; “ÖRÜMCEK KAYSER’İN SARAYINDA PERDEKARLIK YAPIYOR BAYKUŞ EFRASİYAB’IN BURCUNDA NÖBET TUTUYOR” Evet… Fatih Sultan Mehmet Han, işte böylesine harap, bitap, perişan bir İstanbul ve Ayasofya devralmıştır. Esasen, Fatih’in teslim aldığı Ayasofya, daha önce aynı yere yapılan ilk iki kilise kargaşa dönemlerinde yakılıp yıkıldığı için, üçüncü defa inşa edilmiş bir eserdir. Fethin ardından üç günlük hummalı bir çalışmayla, ilk Cuma namazı için Ayasofya ibadete hazır hale getirilir. Devlet erkânı ve askeriyle beraber camiye giren Fatih, burada kubbeleri çınlatan tekbirler ve salavatlarla karşılanır. Ayasofya’daki ilk Cuma’nın hutbesini Fatih irad eder, namazı da hocası Akşemsettin Hazretleri kıldırır. Fatih, diğer Hıristiyan mezhepleri tarafından dışlanan Ortodoks Kilisesini da himayesi altına alarak gelişmesini sağlar. Bu ulu mabedin kubbeleri ve duvarları, o günden itibaren 481 yıl boyunca ezanlarla, salalarla, tekbirlerle, salavatlarla, hatmi şeriflerle, mevlid-i şeriflerle çınlamıştır. Asırlarca yaşadığı depremlerden, yangınlardan, yağmalardan ve bakımsızlıktan dolayı harap vaziyette olan İstanbul, fetihle birlikte yeniden ayağa kaldırılmıştır. Bu sürecin sembolü de Ayasofya’dır. Fatih Sultan Mehmet Han’dan itibaren her padişah, İstanbul’u ve Ayasofya’yı daha da güzelleştirmenin gayreti içinde olmuştur.

 Şehrin Ulu Camisi olarak belirlenen Ayasofya, zaman içinde etrafına ilave edilen yapılarıyla, tam tekmil bir külliye haline dönüştürülmüş ve asırlarca müminlere hizmet vermiştir. Neredeyse takip eden her asırda büyük onarımlara tabi tutulan, eklemelerle daha da güzelleştirilen Ayasofya’ya, milletimiz hep gözbebeği gibi bakmıştır. Öyle ki, “Tanrı’nın Hikmeti” anlamına gelen orijinal ismini değiştirmeye dahi teşebbüs etmemiştir. Görüldüğü gibi, köhne bir devletin çöküntüsü altında yıkılmak üzere olan bu mabed, ecdadımız tarafından sadece Camiye dönüştürülmekle kalmamış, aynı zamanda ihya ve i’la edilmiştir. İşte bunun için Ayasofya’nın her devirde bu milletin tüm fertlerinin gönlünde ayrı bir yeri olmuştur. Bizim de gençlik yıllarımızdan beri kalbimizde bir Ayasofya sevgisi vardır. Bu mabedi, kültür hazinesi kimliğine halel getirmeden, vakfiyesine uygun şekilde yeniden ibadete açarak, milletimize önemli bir hizmet verdiğimize inanıyoruz. Aziz Milletim… Milletimiz için fetih “Cihad-ı Asgar” hükmünde iken, asıl “Cihad-ı Ekber” imar, inşa ve hayrat faaliyetleriydi. Doğu Roma döneminde Ayasofya inşa edilirken Mısır’dan İzmir’e, Suriye’den Balıkesir’e kadar imparatorluğun dört bir yanından malzeme taşınmıştı. Fatih ve ardından gelen padişahlar, Anadolu’nun ve Rumeli’nin her yerinden zanaat erbabını İstanbul’a getirerek, hem Ayasofya’yı, hem şehri adeta yeni baştan imar ve inşa ettirdiler. Bunu yaparken de, devraldıkları mirastan azami derecede faydalandılar. Mesela Fatih, Ayasofya’nın içindeki sabit mozaikleri korumuş, sadece taşınır heykelleri yapıdan çıkarttırmıştır. Asırlar boyunca yerinde kalan mozaikler, daha sonraki onarımlar sırasında peyderpey kapatılmış, böylece dış etkilere karşı korunması ve bugünlere gelmesi temin edilmiştir. Esasen farklı inançların mensuplarına hoşgörüyle bakmak, dinimizin özünde varolan bir yaklaşımdır.

 Peygamber Efendimiz, tebliğini sürdürürken, Müslümanlara saldırmayan ve bozgunculuk yapmayan diğer dinlerden topluluklara herhangi bir müdahalede bulunmamıştır. Hazreti Ömer de Kudüs’ü aldığında, şehirdeki Hıristiyanları ve Musevileri, hakları ve ibadethaneleriyle koruması altına almıştır. Ecdadın kurduğu tüm devletler gibi Osmanlı’nın yöneticileri de aynı yolu izlemiştir. Fatih’in ve ardından gelenlerin İstanbul’da yaptıkları da, bu kadim geleneği takip etmekten ibarettir. Medeniyet tarihimizin en önemli isimlerinden olan Mimar Sinan, Ayasofya’ya en çok katkı yapan kişilerin başında geliyor. Ayasofya Camii, mihrabı, minberi, kürsüsü, minareleri, hünkâr mahfili, levhaları, nakışları, şamdanları, halıları, şadırvanı ve diğer tüm unsurlarıyla 481 yılda bu hale geldi. Tarih boyunca hep İstanbul’un en kalabalık cemaatlerinin toplandığı Ayasofya, Teravih, Kadir Gecesi ve Bayram gibi müstesna günlerde gerçekten çok göz alıcı manzaraların yaşandığı bir yer olmuştur. Dolayısıyla, Türk Milletinin Ayasofya üzerindeki hakkı, yaklaşık 1.500 yıl önce bu eseri ilk inşa edenlerden daha az değildir. Tam tersine yaptığı katkılar ve güçlü sahiplenişi itibariyle milletimizin, bugün insanlık mirasının en önemli eserleri arasında gösterilen Ayasofya üzerindeki hakkı daha fazladır. İstanbul, fetihle beraber Müslüman, Hristiyan ve Musevilerin barış ve huzur içinde, bir arada yaşadığı bir şehir haline gelmiştir. Tarih, fethettiğimiz her yerde refahı, güveni, huzuru ve hoşgörüyü hâkim kılmak için verdiğimiz büyük mücadelelerin şahididir. Bugün de ülkemizin her köşesindeki Camilerimiz yanında, her inanca ait binlerce tarihi mabed vardır. Ayrıca, cemaati olan her yerde kiliseler ve havralar faaliyet göstermektedir. Halen ülkemizde ibadete açık 435 kilise, sinagog ve havra bulunuyor. Başka coğrafyalarda benzerine rastlayamayacağımız bu manzara bizim farklılıklarımızı zenginlik olarak gören anlayışımızın bir tezahürüdür.

 Buna rağmen millet olarak, yakın tarihimizde dahi bunun tam tersi örneklerle karşılaşmaktan kurtulamadık. Osmanlı’nın çekilmek zorunda kaldığı Doğu Avrupa ve Balkan coğrafyasında, ecdadın asırlar boyunca inşa ettiği eserlerden pek azı hala ayaktadır. “SU-İ MİSAL EMSAL OLMAZ” sözünden hareketle, bu kötü örneklerin hiçbirini dikkate almıyor, kendi medeniyetimizin inşa ve ihya üzerine kurulu duruşunu kararlılıkla koruyoruz. Aziz Milletim… Bugün yeniden ibarete açılması kararı vesilesiyle bir kez daha dikkatlerin üzerinde toplandığı Ayasofya tartışmalarının yaklaşık bir asırlık geçmişi vardır. Anadolu’nun ve İstanbul’un işgal yıllarında da Ayasofya’nın kiliseye çevrilmesi tartışmaları yaşanır. Bu niyetin ilk adımı olarak, Ayasofya’nın kapısına tam teçhizatlı bir işgal birliği dayanır. Birliğin başındaki Fransız komutan, Ayasofya’da görevli Osmanlı subayına, kendilerinin buraya yerleşeceklerini, bunun için Türk askerinin camiyi boşaltması gerektiğini bildirir. Askerleriyle birlikte Ayasofya’yı koruyan Binbaşı Tevfik Bey, onlara şu cevabı verir: “BURAYA GİREMEZSİNİZ VE GİREMEYECEKSİNİZ. ÇÜNKÜ BURASI BİZİM MABEDİMİZDİR. ŞAYET CEBREN GİRMEYE TEŞEBBÜS EDECEK OLURSANIZ, SİZE İLK CEVABI ŞU AĞIR MAKİNALILAR, SONRA DA CAMİNİN DÖRT KÖŞESİNE YERLEŞTİRDİĞİMİZ TAHRİP KALIPLARI VERECEKTİR. AYASOFYA’NIN ÜZERİNİZE YIKILMASINI GÖZE ALABİLİYORSANIZ, BUYURUN GİRMEYİ DENEYİN”. Böylece işgalcilerin Ayasofya’yı ele geçirme ümitlerini boşa çıkarır. Ayasofya’ya yabancı ilgisi, daha sonraki yıllarda, mozaik tamiri gibi bahanelerle sürer. 18 GÜNDEM BİLGİLENDİRME RAPORU 10 Temmuz 2020 - AKŞAM Bu sırada tek parti dönemi hükümeti, çıkardığı bir kararnameyle, camilerin birbirine uzaklığının en az 500 metre olması gerektiği kuralını getirerek, Ayasofya’yı ibadete kapatır. Bir süre sonra da, 1 Şubat 1935 tarihinde, Ayasofya müze olarak ilan edilip ziyarete açılır. İbadete kapalı bulunduğu yıllar boyunca ecdat yadigarı bu eser, büyük bir tarih kıyımına maruz kalır. Caminin bitişiğindeki, İstanbul'daki ilk Osmanlı üniversitesi olan ve Fatih tarafından inşa ettirilen Ayasofya Medresesi, sebepsiz yere yıkılarak ortadan kaldırılır. Ayasofya’nın zemininde serili nadide halılar kesilerek sağa sola dağıtılır. Antika şamdanlar eritilmek üzere dökümhaneye götürülür. Halen yerinde duran şaheser levhalar ise çok büyük oldukları için kapıdan çıkarılamaz ve mecburen depoya kaldırılır. Bu levhalar daha sonra Demokrat Parti devrinde tekrar yerlerine asıldı. Ayasofya’nın uğradığı tahribat bunlarla sınırlı kalmaz. Cami olduğu devirlerden hiçbir eser kalmasın isteyenler, az kalsın Ayasofya’nın minarelerini dahi yıktıracaklardı. Nitekim, Sultan İkinci Bayezid döneminde camiye çevrilen Küçük Ayasofya’nın minaresi, hukuki hiçbir dayanağı olmadan bir gecede yerle yeksan edilir. Sıranın Ayasofya’ya geldiğini gören tarihçi, gazeteci ve müzeci İbrahim Hakkı Konyalı hemen bir rapor yazar ve neşreder. Merhum Konyalı’nın raporunda, "Bu minareler kubbenin desteğidir, eğer minareler yıkılırsa Ayasofya da yıkılır" dendiği için mecburen yıkımdan vazgeçilir. Aynı dönemde ülkemizin dört bir yanında pek çok caminin, medresenin, ecdat yadigarı eserin başına benzer felaketler gelmiştir. Esasen, tek parti döneminde alınan bu karar, tarihe ihanet olmanın yanında, hukuka da aykırıydı. Çünkü Ayasofya ne devletin, ne de herhangi bir kurumun malı değil, vakıf mülküdür.

 Fatih İstanbul’u fethettiğinde, Roma İmparatoru unvanını da almış ve dolayısıyla Bizans hanedanı üzerine kayıtlı bulunan tüm emlake sahip olmuştur. İşte bu hukuka istinaden, Ayasofya da, Fatih’in ve onun kurduğu vakfın üzerine tapulanmıştır. Cumhuriyet döneminde bu tapu senedinin yeni harflerle hazırlanmış resmi bir sureti de çıkarılarak hukuki statüsü tescillenmiştir. Ayasofya Fatih’in tapulu mülkü olmasaydı, hukuken burayı vakfetme hakkı da bulunmazdı. Fatih Sultan Mehmet Han, Ayasofya’yı da içeren 1 Haziran 1453 tarihli yüzlerce sayfalık vakfiyesinin bir yerinde aynen şunları söylüyor: “KİM BU AYASOFYA’YI CAMİYE DÖNÜŞTÜREN VAKFİYEMİ DEĞİŞTİRİR, BİR MADDESİNİ TEBDİL EDER, ONU İPTAL VEYA TEDİLE KOŞARSA… FASİT VEYA FASIK BİR TEVİLLE VEYA HERHANGİ BİR DALAVEREYLE AYASOFYA CAMİSİ’NİN VAKIF HÜKMÜNÜ YÜRÜRLÜKTEN KALDIRMAYA KASTEDERSE… ASLINI DEĞİŞTİRİR, FÜRUUNA İTİRAZ EDER VE BUNLARI YAPANLARA YOL GÖSTERİR, YARDIM EDERSE… KANUNSUZ OLARAK ONDA TASARRUF YAPMAYA KALKAR, CAMİLİKTEN ÇIKARIR VE SAHTE EVRAK DÜZENLEYEREK, MÜTEVELLİLİK HAKKI GİBİ ŞEYLER İSTERSE… YAHUT ONU KENDİ BATIL DEFTERİNE KAYDEDER VEYA YALANDAN KENDİ HESABINA GEÇİRİRSE… HUZURUNUZDA İFADE EDİYORUM Kİ, EN BÜYÜK HARAMI İŞLEMİŞ VE GÜNAHI KAZANMIŞ OLUR. BU VAKFİYEYİ KİM DEĞİŞTİRİRSE; ALLÂH’IN, PEYGAMBER’İN, MELEKLERİN, BÜTÜN YÖNETİCİLERİN VE DAHİ BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN EBEDİYEN LANETİ ONUN VE ONLARIN ÜZERİNE OLSUN… AZAPLARI HAFİFLEMESİN, HAŞR GÜNÜNDE YÜZLERİNE BAKILMASIN. KİM BUNLARI İŞİTTİKTEN SONRA HALA BU DEĞİŞTİRME İŞİNE DEVAM EDERSE, GÜNAHI ONU DEĞİŞTİRENE AİT OLACAKTIR. ALLÂH’IN AZABI ONLARADIR. ALLÂH İŞİTENDİR, BİLENDİR.”

Evet… Bugün alınan karar, aynı zamanda Fatih’in işte bu ağır bedduasından kurtulmamızı sağlamıştır. Gerçi, aynı zihniyet bugün de, bırakınız Ayasofya’nın hüznünü gidermeyi, İstanbul’un en gözde Camisi Sultan Ahmet’i müzeye dönüştürmeyi teklif edebilmektedir. Bu zihniyet geçmişte, Sultan Ahmet Camiini resim galerisi, Yıldız Sarayını kumarhane, Ayasofya’yı caz kulübü olarak kullanmayı da düşünmüş, hatta bir kısmını gerçekleştirmişti. Her dönemde olduğu gibi günümüzde de bu bakış açısı, çağdaşlık kisvesi altında çağ dışı bir anlayışın tezahürüdür. Vatikan’ın müze haline dönüştürülerek ibadete kapatılmasını talep etmekle, Ayasofya’nın müze olarak kalmasında ısrarcı olmak aynı mantığın ürünüdür. Bunun bir adım sonrası, insanlığın en eski mabedi olan Kabe’nin ve yine kadim mabed Mescid-i Aksa’nın da müzeye dönüştürülmesi isteğidir. Rabbim ülkemizi ve insanlığı, bu zihniyetten ilelebet muhafaza eylesin diyorum. Rabbim bir daha bu milleti değerlerine düşmanlık edenlerle sınamasın diyorum. Aziz Milletim… Bazı eserler vardır ki, bunlar milletlerin ve devletlerin sembolüdür. Ayasofya’da işte bu sembollerimizden biridir. Yahya Kemal, 1922 yılında yazdığı bir makalede şöyle diyor: “BU DEVLETİN İKİ MANEVİ TEMELİ VARDIR: FATİH’İN AYASOFYA MİNARESİNDEN OKUTTUĞU EZAN Kİ HALA OKUNUYOR… SELİM’İN HIRKA-İ SAADET ÖNÜNDE OKUTTUĞU KUR’AN Kİ HALA OKUNUYOR…” Yine Yahya Kemal’in ifadesiyle Ayasofya’nın milletimiz için anlamı şu şekildedir: “BİR ZAMANLAR HENDESEDEN ABİDE ZANNETTİMDİ; KUBBEN ALTINDA BU CUMHURA BAKARKEN ŞİMDİ,

 -  SENELERDEN BERİ RÜYADA GÖRÜP ÖZLEDİĞİM CEDLERİN MAĞFİRET İKLİMİNE GİRMİŞ GİBİYİM” Şairin “cedlerin mağrifet iklimi” olarak tarif ettiği bu mabed, maalesef, uzunca bir süre ezan ve Kur’an sesinden mahrum kalmıştır. Önce 1980’de, ardından 1991’de Ayasofya’nın hünkar mahfili ibadete açılmışsa da, ana yapısı itibariyle bu mabedin boynu hep bükük kalmaya devam etmiştir. Fikir ve sanat insanlarımızın hemen hepsi, Ayasofya’nın öksüzlüğü konusunu yazılarında, konuşmalarında dile getirmiştir. Merhum Necip Fazıl Kısakürek, “Türk’ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphe edenler, Ayasofya’nın da açılıp açılmayacağından şüphe eder” diyerek, bu konudaki inancını ortaya koyar. Üstadın, “Ayasofya açılmalıdır, Türk’ün kapalı bahtıyla beraber açılmalıdır” çağrısına işte bugün cevap veriyoruz. Nazım Hikmet’in İstanbul’un fethini ve Ayasofya’nın Camiye dönüştürülmesini anlattığı şiiri de çok çarpıdır: “İSLAM’IN EN BEKLEDİĞİ EN ŞEREFLİ GÜNDÜR BU RUM KOSTANTİNİYE’Sİ OLDU TÜRK İSTANBUL’U CİHANA KARŞI KOYAN BİR ORDUNUN SAHİBİ TÜRK’ÜN PADİŞAHI, BİR GÖK YARILIR GİBİ GİRDİ EDİRNEKAPI’DAN KIR ATIN ÜSTÜNDE FETHETTİ İSTANBUL’U SEKİZ HAFTA ÜÇ GÜNDE O NE MUTLU, MÜBAREK BİR KULUYMUŞ ALLAH’IN BELDE-İ TAYYİBE’Yİ FETHEDEN PADİŞAHIN HAK YERİNE GETİRDİ, EN BÜYÜK NİYAZINI KILDI AYASOFYA’DA İKİNDİ NAMAZINI” Bir başka tarihçi ve şair Nihal Atsız’a, “Dünyaya bir daha gelseniz, ne olmak isterdiniz?” diye sorulduğunda, cevabı “Ayasofya’ya imam olmak isterdim” olmuştur.  Dünya çapındaki tarihçimiz Halil İnalcık, “Batı, İstanbul’un fethini ve Ayasofya’yı hiç unutmadı” derken, aslında bize bu konunun siyaset üstü bir mesele olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Edebiyatımızın zirve isimlerinden Peyami Safa ise, “Ayasofya’nın müze haline getirilmesi, Hıristiyanlığın İstanbul üzerindeki emellerini bertaraf etmemiş, bilakis cesaretini artırmış, kışkırtmış ve azdırmıştır” diyordu. Osman Yüksel Serdengeçti’nin idamla yargılanmasına sebep olan Ayasofya başlıklı yazısı şu satırlarla son bulur: “AYASOFYA! EY MUHTEŞEM MABET… MERAK ETME, FATİH’İN TORUNLARI BÜTÜN PUTLARI DEVİRİP SENİ CAMİYE ÇEVİRECEKLER. GÖZYAŞLARIYLA ABDEST ALIP SECDELERE KAPANACAKLAR. TEHLİL VE TEKBİR SADALARI BOŞ KUBBELERİNİ YENİDEN DOLDURACAK, İKİNCİ BİR FETİH OLACAK. OZANLAR BUNUN DESTANINI YAZACAKLAR, EZANLAR İLANINI YAPACAKLAR. SESSİZ VE ÖKSÜZ MİNARELERDEN YÜKSELEN TEKBİR SESLERİ FEZALARI YENİDEN İNLETECEK. ŞEREFELERİN YİNE ALLAH’IN VE HAZRETİ MUHAMMED’İN ŞEREFİNE IŞIL IŞIL YANACAK. BÜTÜN DÜNYA FATİH DİRİLDİ SANACAK. BU OLACAK AYASOFYA, BU OLACAK. İKİNCİ BİR FETİH, YENİ BİR BA’SÜ BA’DEL-MEVT… BU MUHAKKAK… BU GÜNLER YAKIN… BELKİ YARIN, BELKİ YARINDAN DA YAKIN…” Hamdolsun, işte o yarınlara kavuştuk. Ayasofya’nın mahzunluğu konusundaki en çapıcı şiirlerden biri de Arif Nihat Asya’ya aittir:

 “ULU MABED, NEYE HİCRANA BÜRÜNDÜN BÖYLE FATİH’İN DEVRİNİ BİR NEBZECİK OLSA SÖYLE! BEŞ VAKİT LOŞLUĞUNDA SAF SAFTIK DAVETİN VARDI DÜN EZANLARINDA. SENİ EY MABEDİM UTANSINLAR KAPAYANLAR DA, AÇMAYANLAR DA!”

Bugün Türkiye, işte böyle bir utançtan kurtulmuştur. Bugün Ayasofya, inşa edildiği tarihten itibaren defalarca şahit olduğu yeniden dirilişlerinden birini yaşıyor. Ayasofya’nın dirilişi, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğe kavuşmasının habercisidir. Ayasofya’nın dirilişi, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesidir. Ayasofya’nın dirilişi, sadece Müslümanların değil, onlarla birlikte tüm mazlumların, mağdurların, ezilmişlerin, sömürülmüşlerin umut ateşinin yeniden alevlenişidir. Ayasofya’nın dirilişi, Türk Milleti, Müslümanlar ve tüm insanlık olarak dünyaya söyleyecek yeni sözlerimiz olduğunun ifadesidir. Ayasofya’nın dirilişi, Bedir’den Malazgirt’e, Niğbolu’dan Çanakkale’ye kadar tarihimizin tüm atılım dönemlerini yeniden hatırlayışımızın adıdır. Ayasofya’nın dirilişi, şehitlerimizin ve gazilerimizin emanetlerine gerekirse canımız pahasına sahip çıkma kararlılığımızın remzidir. Ayasofya’nın dirilişi, Buhara’dan Endülüs’e kadar medeniyetimizin tüm sembol şehirlerine verdiğimiz bir gönül selamıdır. Ayasofya’nın dirilişi, Alparslan’dan Fatih’e ve Abdülhamit’e kadar ecdadın tamamına vefamızın gereğidir. Ayasofya’nın dirilişi, Fatih’in fetih ruhunu şad etme yanında, Akşemsettin’in maneviyatını, Mimar Sinan’ın estetiğini ve zevkini de yeniden gönlümüzde canlandırmaktır. Ayasofya’nın dirilişi, insanlığın özlemle beklediği temeli adalet, vicdan, ahlak, tevhid ve kardeşlik olan medeniyet güneşimizin yeniden yükselişinin sembolüdür.  Ayasofya’nın dirilişi, bu mabedin kapılarındaki zincirler yanında, topyekûn gönüllerdeki ve ayaklardaki prangaların da kırılıp atılmasıdır. Ezanın aslına döndürülmesinden 70 yıl sonra Fatih’in emaneti Ayasofya’nın da Cami olarak hizmete girmesi, gecikmiş bir yeniden silkiniştir. Bu tablo, İslam coğrafyasının dört bir yanındaki sembol değerlerimize yapılan hoyratça saldırılara verilmiş en güzel cevaptır. Türkiye, son dönemde attığı her adımla, artık zamanın ve mekanın nesnesi değil öznesi olduğunu göstermektedir. Millet olarak verdiğimiz tarihi mücadeleyle, temsilcisi olduğumuz medeniyetin aydınlık geleceği için maziden atiye tüm insanlığı kucaklayan bir köprü kuruyoruz. İnşallah bu kutlu yolda yürümeye, durmadan, duraksamadan, yılmadan, azimle, fedakarlıkla, kararlılıkla, menzile ulaşana kadar devam edeceğiz. Bir kez daha Ayasofya’nın yeniden Camiye dönmesini sağlayan yargı kararı ve Cumhurbaşkanlığı düzenlemesinin hayırlı olmasını diliyorum. Ayasofya’yı insanlığın ortak kültürel mirası vasfını koruyarak Cami olarak ibadete açacağımızın altını da tekrar çiziyorum. Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Kalın sağlıcakla…

 3. Uluslararası Resmi Açıklamalar

• Ukrayna Savunma Bakanı Andriy Taran (Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Ukrayna Ziyareti)

o "Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunmasına yönelik tüm adımlarımıza ve gayretlerimize gösterdikleri desteklerden dolayı dostumuz Türkiye'ye teşekkür ediyorum." o "Biz de Karadeniz ve Azak Denizi havzalarında barış ve istikrarın kurulması için kararlı adımları atmaya hazırız."

o "Karadeniz ve Azak havzasındaki güvenlik durumu, bu durumu gelişme ve geliştirme perspektifleri ve ayrıca ortaya çıkan sınamalara müdahale yöntemleri ve yolları ayrıca savunma alanındaki reformun uygulanması konularını ele aldık. Görüşmede iki taraflı savunma iş birliğimizin öncelikleri ele alındı. Bu konular arasında savunma sanayi ve savunma sanayi şirketlerinin iş birliği kilit konumda bulunuyor. Ekonomimizin gelişmesi için büyük önem arz ediyor bu iş birliği. Ayrıca Avrupa Atlantik bütünleşme konuları görüşüldü. Ele aldığımız konular, aldığımız kararlar ülkelerimizin savunmasının pekiştirilmesini sağlayacak. Bunun sayesinde Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin harekat imkanları, kapasitesi artacaktır, genel anlamda Karadeniz ve Azak Denizi havzasında barışın temelini oluşturacaktır."  4. Uluslararası Basın Yansımaları TÜRKİYE DIŞİŞLERİ BAKANI, İNGİLTERE İLE BİR TİCARET ANLAŞMASI İMZALANMASININ “OLDUKÇA YAKIN OLDUĞUNU” SÖYLEDİ Yayın Organı: Financial Times Yazar :Sebastian Payne, Andrew England Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin İngiltere ile -sanayi ürünleri, tarım ve hizmet sektörünü kapsayan- bir serbest ticaret anlaşması imzalamaya oldukça yakın olduğunu söyledi. Financial Times’a konuşan Çavuşoğlu, anlaşmaya dair prensipte görüş ayrılıkları olmadığını fakat sonuçlandırılması gereken birkaç teknik nokta bulunduğunu belirtti. Londra’da İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile görüşen Çavuşoğlu, “Görüşmeler iyi gidiyor ve sonuçlandırmaya oldukça yakınız. İkili ticaret hacmimize bakarsanız bunun yüzde 95’i sanayi ürünü, bunda mutabıkız. Kalan yüzde 5 de tarım ve hizmetler.” şeklinde konuştu. Almanya’nın ardından Türkiye İngiltere’nin en büyük ikinci ticaret ortağı konumunda ve İngiltere ile serbest ticaret anlaşması imzalanması -özellikle araba, tekstil ve beyaz eşya sektörü olmak üzere- Türk üreticiler için kritik bir önem taşıyor. Fakat Türkiye, AB Gümrük Birliği’nin bir üyesi yani İngiltere ile yapacağı anlaşmanın uygulanabilmesi için İngiltere’nin önce AB ile bir anlaşmaya varması gerekiyor. İngiltere ve AB’nin böyle bir anlaşmaya varamaması halinde Ankara İngiltere ile anlaşmada diretip AB kurallarını ihlal etme riski alabilir. Çavuşoğlu, böyle bir durumun “garip kaçacağını” kabul etse de İngiltere’nin “stratejik bir ortak” olduğunu dile getirerek “Brexit sürecinin ardından ikili ticaretimizi artırma konusunda zaten anlaştık ve hedef olarak da 20 milyar doları belirledik.” yorumunu yaptı. Çavuşoğlu ayrıca İngiltere’deki Türklere özel bir statü sağlayacak bir anlaşma sağlanmasını da umduklarını belirtti ve “İki ayrı anlaşma üzerinde görüşüyoruz. Birisi serbest ticaret anlaşması öbürü de Ankara Anlaşması’na benzer bir anlaşma.” dedi. Türkiye’nin 1963’te Avrupa Ekonomik Komisyonu ile imzaladığı Ankara Anlaşması’nın sağladığı çalışma haklarından yararlanarak İngiltere’de yaşayan 350 bin ila 400 bin Türk var. Türkiye, Brexit süreci tamamlandığında İngiltere’de oturma iznini henüz alamamış Türklerin bu statüsünün korunması için de bir anlaşma yapmak istiyor.

 1. Yorum & Analiz

Türkiye, Anayasa ve kanunlarla güvence altında olan din ve inanç özgürlüğünün tüm vatandaşlarımız için ayrım gözetmeksizin korunması doğrultusunda sessiz devrim niteliğinde adımlar atmıştır, atmaktadır. Olumsuz bir algı inşa etme çabası beyhudedir çünkü Türkiye Ayasofya dahil olmak üzere tüm kültürel varlıkları en titiz şekilde korunması konusundaki kararlılığını tarihi boyunca sürdürmüştür. Topraklarımız üzerinde bulunan bütün kültür varlıkları gibi Ayasofya da Türkiye’nin mülkiyetindedir. Ayasofya üzerinde her türlü tasarruf yetkisi Türkiye’nin egemenlik hakları kapsamındadır. Ayasofya’nın cami statüsüne kavuşturulması ile Türkiye’nin insan hakları ve kültürel konulardaki duyarlılığı arasında olumsuz bir bağ kurmak doğru değildir. Türkiye’yi hedef alan tüm karalamalar, diğer ülkelerin İslam karşıtı hatta İslam düşmanı uygulamalarını gündemden kaçırmak maksadını taşımaktadır. Türkiye inançlara saygıyı ilke edinmiş bir ülkedir.

11-07-2020/ HABER : CUMHURBAŞKANLIĞI İLETİŞİM BAŞKANLIĞI / ÇANAKKALE BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ