6 Mayıs 1972'den, 6 Mayıs 2019'a "İnan Deniz Aslan Gibiyiz"

6 Mayıs 1972’ den 6 Mayıs 2019’a

“İNAN DENİZ ASLAN GİBİYİZ.”

 

Türkiye’nin o günlerde yaşadıklarını ülkesine ve yaşadığı çevreye biraz sorumluluk duygusu taşıyan herkes az çok bilir. O gün asılan üç genç, kimilerine göre vatan haini, kimilerine göre ise kahramandır. Ellerine hiç kan bulaşmamış bu üç genci asanlar ise tarihteki utanç yafasındaki yerlerini almıştır. Bana göre bu üç genç birer kahramandır. Neden mi?

Bu üç gencin mücadelelerini hangi ideoloji üstüne kurduklarını okuyunca anlıyorsunuz. Hatta daha ötesi bugün Orta Doğu’da ve dünyanın başka yerlerinde yaşanan savaşları, sömürüleri, darbe girişimlerini anlarsınız. 15 Temmuz 2016 Fetö darbe girişimini ve bugün Venezüella’daki darbe girişimini anlarsınız. İşte o üç gencin düşünce yapısından bir özet.

1968 olayları ve önderi konumundaki Deniz-Yusuf-Hüseyin’in ideolojisi bağımsızlık üstünedir. THKO ana davası savunmasında “Türkiye, emperyalizme karşı ilk Kurtuluş Savaşı veren ve onu dize getiren ülkedir. Bütün ezilen uluslara ışık tutan ve Kurtuluş Bayrağını dalgalandıran Türkiye halkı, bundan 50 yıl önce görevini yapmıştır. Ne yazık ki, o zaman yurdumuzu terk etmek ve yenilgiyi kabullenmek zorunda kalan emperyalist ülkeler, sonradan bir avuç satılmışın menfaati uğruna tekrar yurdumuza girdiler. Ve Kurtuluş Savaşında gerçekleştiremedikleri emellerini bugün gerçekleştiriyorlar. Ulusumuz, Amerikan emperyalizminin sömürüsü altında ezilmektedir. Kurtuluş Savaşımızda şehit düşen yüzbinlerin onurları ve cesetleri üzerinde yabancı pençesi cirit atmaktadır.” Demektedir. Bugün bu ifadeler gerçek değil mi?

Savunmayı okumaya devam edelim. “Dünyanın ve Orta-Doğu’nun en eski devletlerinden biri olan Türkiye hala kalkınamamış olup, yarı bağımlı durumdadır. Bir avuç sermaye çevresi Amerikan doları uğruna ulusumuza ihanet etmiş ve bağımsızlığımızı yabancılara ticaret konusu yapmışlardır. Yurdumuzun bağımsızlığı için giriştiğimiz bu kavgada Kurtuluş Savaşımızda şehit olanların onurlarını ve ulusumuzun kaderini korumaya kararlı olduğumuzu bildiriyoruz. Türkiye halkı Kurtuluş Savaşımızda, emperyalizme ve uşaklarına, gerekli dersi nasıl verdiyse, bu defa da onurunu çiğnetmeyecek ve bağımsızlığını elde edecektir… Emanetiniz olan bağımsızlık ve kurtuluş bayrağını, alnımız açık, yiğitçe dalgalandırdık, bundan sonra da dalgalandırmaya devam edeceğiz.”

Miting meydanlarına kefenlerini giyip gelen, ak sakalları ve sarıklarıyla 15 Temmuz sonrası birden yan çizen kripto Fetöcü’ler, yeni Osmanlıcılar, kendi bekasını ülkenin bekasını endeksleyen ve bunun farkına varamayanlar yurtseverlik kişilerin kuyruğuna takılmak değildir.

Savunmaları okuyunca o dönemin içten, dürüst, yurtsever devrimcileriyle, günümüzün küreselleşmeci solcuları ve yetmez ama “evet”çilerinin karşıt yerlerde olduklarını görebiliyoruz. Bunun en somut kanıtların dan biri yine Deniz Gezmiş’in savunmasındadır. “Biz varlığımızı hiçbir karşılık beklemeden esasen Türk halkına armağan etmiş bulunuyoruz. Ve Türk halkları ve devletin bağımsızlığına armağan etmiş bulunmaktayız. Bu sebeple ölümden çekinmiyoruz… Türkiye’de gaflet dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunanlar varsa, bunlar ancak Amerikan emperyalizmi ile iş yapan çıkarcılardır.”

Savunmasında “Kurtuluş Savaşını da yerli yerine oturtmak gerekir” diyen Deniz, “50 sene evvel Kurtuluş Savaşı vermiş bir ülkenin çocukları” olduklarını belirttikten sonra şöyle seslenir:

“Biz yine çok iyi biliriz ki Türkiye Kurtuluş Savaşını yapmak için Samsun’a çıkanlara İstanbul Örfi İdaresince ve Mahkemelerince idam cezası verilmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki Osmanlı İmparatorluğu yüzlerce generalinden ancak birkaç tanesi kurtuluş savaşına iştirak etmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki Kurtuluş Savaşı yapıldığı sırada İstanbul’da bulunanlar bunları yapanlara eşkıya demiştir.”

“İddianamede bir gerçek tahrif edilmek isteniyor, bu hususu da belirtmek ve düzeltmek isterim. (İddianamede bn) Fikir özgürlüğünü ve Anayasayı paravan yapanlar önceleri Atatürkçü geçinirlerken, onun fikir ve şahsiyetini de küçük görmeye başladılar… ve sadece Mustafa Kemal tarafını beğeniyorlardı şeklinde bir cümle mevcut. Bunu kesin olarak reddediyorum, asla kabul etmiyorum. Diğer yurtseverler de bunu kabul etmez bu kasten tahrif edilmek isteniyor, gerçekler örtülmek isteniyor. Bu cümle art niyetle hazırlanmıştır. Bu memlekette Mustafa Kemal’e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz. Onun istiklal-i tam Türkiye idealini yalnızca biz devam ettiriyoruz.”

Deniz, İddianamede “Anayasayı cebren ilgaya teşebbüs ettikleri” şeklindeki ithamı kabul etmediklerini “… bu ülkede Anayasayı en fazla savunan bizleriz. Anayasayı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasanın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasayı uygulamayan yavuz kimselerse hala ortadadır… İddia Makamı bizim vermekte olduğumuz bağımsızlık savaşına karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına karşı, reformlara karşıdır. Ve bu nedenle bizim Anayasayı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir…”

“Ben şunu iddia ediyorum ki hareketimiz tamamen Anayasal bir harekettir. Anayasanın başlangıç ilkesinde belirtilen Ulusun zulme karşı direnme hakkını kullandık. Bu sebeple Anayasal bir davranışta bulunduk. Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim. Ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün ve ben 24 yaşımdayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum. Bağımsızlık düşüncesini mezara kadar götüreceğiz.”

Deniz Gezmiş’ten sonra Hüseyin İnan’da kapsamlı bir tarihsel analizden sonra savunmasında; THKO’nun ülkenin emperyalizme olan bağımlılığına son vermek amacıyla mücadeleyi başlattığını, bu örgütün düşünce ve eylemlerinin isnat edilen suç ve istenen ceza ile ilgisinin olmadığını ortaya koymaya çalışır. 12 Mart muhtırasından, bu muhtıra sonrasında kurulan Erim hükümetinin sınıfsal karakterinden, AP’nin bu dönemde de oynadığı önemli rolden ve asıl suçluların emperyalizm, işbirlikçileri, 12 Mart darbecileri, Erim iktidarı ve müttefiki AP olduğunu belirten Hüseyin İnan, savunmasının sonunu şu sözlerle bağlar;

“1961 Anayasası için hayatlarını ortaya koyan 27 Mayıs ihtilalinin öncüleri Vatan haini ilan edilmek üzeredir. İhtilalin başı Cemal Gürsel Amerikan hapları ve iğneleri ile çoktan öldürülmüştür. Hepsinin yerini Erim faşizmi almıştır. Fakat bizler yarınlara ümitle bakıyoruz. Çünkü tarih çok büyük saltanatları yerle bir etmiştir. Buna inancım tamdır. Son sözüm yaşasın 1961 Anayasası.”

Yusuf Aslan’ın “Son Sözleri.”

Yusuf Aslan’ın idam sehpasındaki son sözleri bütün devrimciler için unutulmayacak niteliktedir. Avukat Halit Çelenk, Yusuf Aslan’ın “sehpanın altında, yüksek ve yürekli bir sesle” şöyle haykırdığını yazar:

“Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum.

Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz.

Biz halkımızın hizmetindeyiz.

Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz.

Yaşasın devrimciler!..

Kahrolsun Faşizm!..”

47 yıl önceki değerlendirmeler. Vicdan varsa, onur varsa, herhangi bir şekilde düzenin çarklarına takılmayıp, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin oyuncağı olmadıysanız bu üç fidanı böyle anmak gerekiyor. Yas tutarak değil. Düşüncelerini yaşayarak ve gelecek nesillere aktararak. Umudu kaybetmeden.

CEVDET AYAN - BANDIRMA 06-05-2019